Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan imzalı “Babamın Sesi” bu hafızanın peşinde koşuyor işte. Kararlı adımlarla, engebeli bir yolda ilerlerdiğini bilerek, acıya-acıtanlara inat, kararlılıkla sürdürüyor koşusunu. Filmin kendi internet sitesinde yer alan hikayesini aynen paylaşıyorum:
Basê Elbistan’da yalnız başına yaşar. Hayatındaki tek beklentisi büyük oğlu Hasan’ın evine dönüp herkes gibi bir hayat kurmasıdır. Eve gelen sessiz telefonların Hasan’dan geldiğine inanmaktadır. Aynı günlerde Diyarbakır’da yaşayan küçük oğlu Mehmet baba olacağının haberini alır. Yeni bir eve taşınır. Eşyaların arasında babasına gönderilmek üzere kaydedilmiş annesinin ve kendi çocukluk sesinin olduğu bir kaset bulur. Mehmet babasının kaydettiği kasetleri bulmak ve annesini Diyarbakır’da yaşamaya ikna etmek için Elbistan’a gider.
Mehmet annesini Hasan’dan başka bir şey düşünmez halde bulduğunda yavaş yavaş onun dünyasına girmeye başlar. Base’nin yapmayı istediği tamiratları; bahçe işlerini yapar. Bir yandan da babasının gönderdiği kasetleri arar. Ancak Basê, geriye kalan kaset olmadığını söyleyerek Mehmet’i kasetlerin varlığından uzaklaştırmak istese de bunu başaramaz.
Mehmet kasetleri ararken ailesiyle ilgili bilmediklerini öğrenmeye başlayacaktır.
“İki Dil Bir Bavul”un Zülküf’ü büyümüştür artık. O Zülküf önündeki iki yoldan birini seçecektir. Zülküf’ün öğretmeniyle ve hayatla ilişkisinde oluşan ılımlı iklim, yerini giderek sertleşen rüzgarlara bıraktığında, yıkımın derecesi de artıyor. Belki de o yüzden, “Babamın Sesi”nin Mehmet’i, “İki Dil Bir Bavul”un umut veren okulunun penceresinden baktığında, yıkılmış-terk edilmiş bir sınıf görüyor. Kirlenmiş-kirletilmiş bir camın arkasından görülen sınıfın hali, o yitirilmiş hafızayı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır, sağlamalıdır. Hatırlamaya ihtiyacımız var; hala insanız diyebilmek için elimizdeki tek güç bu belki de. Hatırlamak.
“Babamın Sesi” izlenmesi, konuşulması gereken bir film. Bu topraklarda yaşanan katliamlarla yüzleşmek ve hesaplaşmak için izlememiz gereken bir film. İnsan olmanın coğrafyasının olmadığını anlamamız için izlememiz gereken bir film. Bir babanın, baba olmak çabasını anlamak için bile algımızın kapılarını açmamızı gerektiren bir film.
Son sözü Orhan Eskiköy’e bırakıyorum: “Hatırlamak acıtır, ama aynı zamanda geleceğinizi kurtarır.”
Güzel paylaşım teşekkürler.
"İki Dil Bir Bavul"u seyrederken nefes alamadım, ter döktüm, bunaldım, zihnimde teneffüsler verdim çok sık, bırakıp kaçmak istedim,yediremeyip öğretmenliğime ve azmime geri döndüm her seferinde… Sahi ne oldu Zülküf? Teşekkürler…
Yekta bey'in Gece Gündüz programında filmin yaratıcıları Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan ile yapılmış röportajını izlerken, filmden bölümlerde yer almıştı. Gerek konusu, gerekse de filmden izleyebildiğim bir kaç dakikalık görüntüler mutlaka görülmesi-dolayısıyla sinemalarda yer alıp, seyircisiyle buluşması gerektiğini düşünüyorum.Umarım bu film de son yıllarda çekilipte izleyicisiyle buluşamayan, buluşsa da yeteri kadar ilgi göremeyen yapıtlar arasına girmez.Özellikle son bir kaç yıldır Türk sineması sadece yarı yıl tatillerinde izlenilen bir kaç komedi filminden ibaret sayılmaz. Beğenmediğimiz 80'li, 90'lı yıllarda üniversite kitlesi iletişimin bu kadar yoğun olmadığı sadece fısıltı gazetesi ve Atilla Dorsay'ın Cuma günleri yayınlanan eleştirileriyle "Babamın Sesi" gibi filmlere rağbet olunur, sahip çıkılırdı.Toplumsal gerçeği yansıtan filmlere kayıtsız kalınmazdı.Şimdi üzülüyorum uluslarası yarışmalarda büyük ödüller alan "Bal" ve N.B.Ceylan imzalı filmler bile yeteri kadar ilgi görmüyor.Umarım "Babamın Sesi" filmi bu önyargıyı kırar ve hak ettiği değeri alır.
Çok Güzel bir paylaşım, elinize emeğinize sağlık
Teşekkürler
Bu filmi bir kere izledim. Gerçekten güzel bir film. İzlemeye değer yani.