Günden Kalanlar.07

• Garip bir durum bu; bazı isimler var ki, ne yapsalar-ne etseler eleştiri alanının dışında kalıyorlar. Söyledikleri her şarkı beğeniliyor örneğin, çektikleri her film alkışlanıyor, içinde bulundukları her proje olumlanıyor. Genel bir kabullenme durumu. Kimi zaman, özellikle fısıltı gazetesine kulak kabartınca, ikiyüzlülüğün nasıl ayyuka çıktığını görebiliyor insan. Üstelik bu şakşakçı kabullenme, zarar da veriyor bu isimlere. İçine saklandıkları yanılsama fanusu yüzünden, kendilerini gerçekten tartamıyorlar. Ne demiştim daha önce; dokunulmazlığın her alanda kaldırılması gerekiyor demek ki…

Jason Lutes, 1967 doğumlu bir yazar ve çizer. Detaydan kaçmayan ama aynı zamanda da boğmayan bir deseni var. Aslında fazlasıyla Belçika üslubu bir tarz. Belirgin hatları seviyor, yoğun taramalardan uzak duruyor. Arka planı önemsiyor. Üstelik bütün bu dediklerimi sadece çizgisinde değil, yazısında da uyguluyor. Zaten daha çok tarihi işleri seçmesinin bir nedeni de bu; arka plana olan merakı. Onu Amerika sınırlarından çıkarıp dünyaya tanıtan işi ay başında Türkçede yayınlandı: Berlin. Birinci Kitap “Taş Şehir”den sonra, İkinci Kitap (orijinal adıyla “City of Smoke”) gelecek. Emre Yavuz’un editörlüğünde, Seda Niğbolu’nun çevirisiyle çıkan Berlin (Taş Şehir) arka kapağından şöyle fısıldıyor bize: “Berlin: Taş Şehir, Jason Lutes’un Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti dönemindeki karanlık yıllarında geçen büyüleyici üçlemesinin ilk halkası. Gazeteci Kurt Severing ve sanat öğrencisi Marte Müller, şahsi hikayeleri etraflarında gelişen tarihi olaylarla iç içe geçen çok sayıda karakterin başını çekiyor. 1928 yılı Eylül’ünden 1929 yılının İşçi Bayramı’na kadar süren sekiz aylık bir dönemi anlatan Taş Şehir, giderek daha karanlık bir geleceğe doğru yol alan Berlin halkının, ümitlerini ve mücadelelerini büyük bir gözlem gücüyle belgeliyor.” Berlin, iyi bir çizgi roman.

Midlake’in 2010 tarihli albümü “The Courage of Others”ın açılış şarkısı “Acts of Man”i ilk dinlediğimde kalakalmıştım. Hemen başa aldım, gözümü kapadım ve bir daha dinledim. İşte bugünden bana kalan en inanılmaz an’da yine aynı şarkı vardı. Midlake iki konser için İstanbul’a geldi ve ben İKSV Salon binasında, sırtımı duvara verip kapadım gözümü, canlı canlı “Acts of Man” dinledim. İlk günkü konsere gidememiştim. Oysa iki günü de kaçırmayanlar vardı. Hatta grup üyeleri bir ara sahneden onlara özel bir teşekkür yolladılar. Saat onu on geçe, sahneye yedi adam çıktı, kareli gömlekleri uzun saçları ve sakallarıyla Teksas, Denton’dan gelme yedi oduncu gibi dizildiler karşımıza. Akustik gitarlar, 12 telliler, Gibsonlar asıldı boyunlara ve müthiş bir müzik başladı. Aslında ham bir müziği var Midlake’in; basit akorlar, düz arpejler, bastan gelen kök vuruşlar, akıldı kalıcı bir vokal melodisi üstüne armonik geri vokaller. Ama zaten bütün sırları da burada. Basitin sınırlarını zorlayarak güzele ulaşıyorlar. Dinleyeni hemen o karanlığa, o yalnızlığa ortak ediyorlar. “Children of the Grounds”dan “Small Mountain”e, “Roscoe”dan “Van Occupanther”e etkileyici bir listeyle, zihnimde dolaşan bütün şarkıları çaldılar. Dinleyici de sahneden yayılan dumana karşı koymadı, hepimiz kaybolduk iyi müziğin bahçesinde. Midlake, iyi müzik.

Comments (6)

o diil de bigün elbow gelirde bana bir konser bileti ayarlayan olur.. kırk yıl katibi olurum, free editör assisti olurum..öle böle diil.ahhh.

"Günden Kalanlar"ı okumak çok hoşuma gidiyor. Bu bölümden etkilenerek ben de kendi bloğumda bir şeyler yazmaya başladım. İlhamınız için teşekkürler.

Okuduklarınızı, izlediklerinizi, dinlediklerinizi bizlerle paylaşmanız çok güzel. Sizin gibi dolu bir insandan bir şeyler öğrenmek çok keyifli bir serüven. Takipteyiz =)

Blogun tümüne büyük bir haksızlık belki ama tüm yüzeyselliğimle belirtmeliyim: 'Günden Kalanlar'ı okumayı iple çekiyorum..

“Acts of Man” dinledim bu yazıyı okurken..
Yazının ilk paragrafına saygı duyduktan sonra tabii..
Dokunulmazlık,her şeye burnunu sokan,her güzelliği kazıyan mezar kazıcı modern hükümdarlara özgü bir şey oldu..hala değişmiyor.
Onların her şeye dokunma,şakşakçı olma ve karalama hakkı var ama bozulmaması gereken şeylerin dokunulmazlık hakkı yok.Fanusun içinde kendilerine baka baka yanılmak demek belki.Dokunulmazlık sizin de dediğiniz gibi,her alanda kaldırılmalı; üzerine oynanan bir şey olmamalı.

Leave a comment