Bursalı bir delinin hatıra defteri

Bursa Oda Tiyatrosu Ocak 1967’de ünlü “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununu sergilemeye başlar. Bu tek kişilik oyunun sahnesinde 23 yaşındaki Celâl Cumurcul vardır.

Genç Celâl, 1963 yılında, henüz 19 yaşındayken katılır ekibe. O yıl Nihat Akcan’ın yönettiği ünlü “Yağmurcu” oyununda rol alır. Oyunla ilgili ilk eleştiri yazısını 3 Nisan 1963’te Yeni Ant gazetesinde Erol Akyüz kaleme alır. Ona ayrılan satırlar şöyledir: “Celâl Cumurcul ise, yaşından beklenmeyen, sahne denemesi yıllara varan bir aktör oldu sanki. Kendisini çok alkışladık.”

Bir Delinin Hatıra Defteri provalarından (Kravatlı olan Celal Cumurcul)

Bir sonraki sezonda perdelerini usta tiyatrocu Yalın Tolga’nın yönettiği “Benim Üç Meleğim” adlı üç perdelik komediyle açar Bursa Oda Tiyatrosu. Genç Celâl yine sahnededir. Bu kez şöyle yazılır: “Celâl Cumurcul’u seyirciler ittifakla alkışlamakta haklı. Onun kendisine has öyle gülüşleri ve özel mimikleri var ki… Oyunu görenler Cumurcul’u daha açılmış ve rahat bir oyun sistemi içinde buluyorlar.” Ama bu mimikleri beğenmeyenler de vardır, “ciddi olmayan mimikleriyle eseri orta oyununa çeviriyor” eleştirisi de gelir. Sonuçta Bursalı gazetecilerin, tiyatro severlerin gözleri onun üstündedir artık.

Oyunlar oyunları kovalar. Genç Celâl askerlik görevi nedeniyle çok sevdiği tiyatro sahnesinden bir süre uzak kalır. Ancak 1967’de dönecektir sahneye. Hem de “delice” bir meydan okumayla.

Yağmurcu oyunundan (Celâl Cumurcul en sağda)

Bir okul gibidir Bursa Oda Tiyatrosu. Yalçın Kaya’nın tiyatro aşkını paylaşmak üzere yaktığı bir fenerdir. Sahneyi aydınlatan çekirdek kadroda Gürbüz Akkök, Vahit Tulis, Ataol Behramoğlu, Fuat Söylemez, Faik Elitutar vardır. Yeni isimlere ulaşmak için duyurular yapılır. Kısa sürede kadro genişler. Kimler yoktur ki: Alpay İzer, Gökhan Mete, Halil Ergün, Aykut Sözeri, Güzin Evren (Çorağan), Emin Gümüşkaya, Abdullah Şahin, Nadide Diker, Ender Uzer ve diğerleri… Sevgili şair Arkadaş Z. Özger’in de yolu geçer o sahneden. Bir de bu yazının kahramanı Celâl Cumurcul vardır elbette.

Celâl Cumurcul. Yani Celâl Dayım.

Gelelim aile hikâyemize. 1950’lerde, henüz yedi yaşındayken hayatını kaybeden bir dayım varmış. Metin Dayım. Annem yaşça kendisinden oldukça küçük kardeşine çok düşkünmüş. Onun erken vedası bütün aileyi ve annemi çok sarsmış. Yıllar sonra bile, bu hiç tanımadığımız dayımızın kısa ömrüne sığdırdığı anıları anlatırdı annem. Onu bizim de çok sevmemizi isterdi sanki. Bir ölüyü yaşatmanın yolu olarak bunu bulmuştu belki de.

Küçük dayıma veremediği sevgiyi verdiği bir başka “kardeşi” vardı annemin. Dayısı Cemal Cumurcul’un büyük oğlu Celâl. Celâl Dayımızı biz de çok severdik. Gençti, hareketliydi, komikti, sevgi doluydu. Kardeşi Kemal’le birlikte ailenin neşesiydiler. Yemekleri pek lezzetli, örtüleri her daim beyaz olan Katık Lokantası’nın sahibiydi. Mesleğinde çok başarılıydı ama gönlünde yatan aslan hep sanattı. Özellikle de şiir, musiki ve tiyatro. Bu yönüyle dedem Tevfik Biricik’e öykündüğünü söylerdi sıklıkla.

Sesi çok güzeldi. Türk Sanat Müziği tutkusu ve bu konuda Bursa’da yaptığı çalışmalarla tanınırdı. Çoğu bestelenmiş güfteleri ve şiirleri vardı. Bir de hayatının sonraki yıllarında sürdürmediği tiyatro çalışmaları. Yani bu yazının konusu olan Bursa Oda Tiyatrosu’ndaki o alkış dolu yılları…

Dönelim 1967 yılındaki o geceye. Yani Celâl Dayımın “deliliğine”.

Askerlik görevini Ankara’da yapar Celâl Cumurcul.  (İzin günlerinde soluğu bizim evde alırmış. Yani Engin Ablası, tiyatrocu Lütfü Eniştesi ve onların küçük kızı Yeşim’in yanında; ben henüz yokum ortada) Türkiye prömiyerini 1965-66 döneminde Ankara Sanat Tiyatrosu’da yapan ve Genco Erkal’ın sahnede devleştiği “Bir Delinin Hatıra Defteri” ile de o günlerde tanışır. Askerlik dönüşü için hedefi bellidir artık. Bu tek kişilik oyunla Bursa Oda Tiyatrosu’nun sahnesine çıkmak.

Benim Üç Meleğim oyunundan (Celâl Cumurcul en sağda)

Oyuna nasıl hazırlandığını o yıllarda şöyle anlatmış Celâl Dayım: “Gogol’ün bu ünlü ve oldukça zor oyununu oynamaya karar verince önce Ankara’ya gittim. O zaman usta sanatçı Genco Erkal AST’ta oynuyordu bu oyunu ve olağanüstü başarılıydı. Onun gibi başarılı olmak istiyordum bende. Altı gece için birerden altı bilet aldım. İlk gece ceketimin içine küçük bir teyp yerleştirdim. Mikrofon kablosunu kolumun içinden dolaştırarak, sesleri alabilecek biçimde kolyemin dışına uzattım mikrofonu. Birinci perdeden sonra hemen tuvalete giderek bandı tersyüz ettim. Çünkü oyunun tamamını bandın bir yüzüne sığdırabilmem mümkün değildi. Ama sanki herkes beni izliyordu, kuşku ve heyecan içindeydim. Sonraki beş gün teypten Genco Erkal’ı dinledim ve ezber çalıştım. Akşamları da mizansen kaptım. Bursa’ya dönünce Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun marangozu rahmetli Niyazi Uzun dekorları hazırladı. Ben de bir hafta daha çalıştım. Böylece oyunu on beş günde sahneye koymayı başardım. Benim bu davranışım aslında Oda Tiyatrosu dönemindeki tiyatro tutkumuzun, inanç ve heyecanımızın bir belirtisi sayılmalıdır.”

Oyun büyük ilgiyle karşılanır Bursa’da. Kapalı gişe oynanır. Her gece ayakta alkışlanır Celâl Cumurcul. Seyirciler “bu mütevazı gencin büyük oyununa gözyaşı döker”. İlk eleştiri yazısı “Aferin Cumurcul” başlığıyla çıkar. “Bir eseri iki saat tek başına yüklenip oynamak herhalde kolay bir iş olmasa gerek. İşte Celâl Cumurcul bu yükü omuzlarına alıyor ve kusursuz denebilecek bir şekilde oynayıp çıkıyor. Büyük bir oyun veriyor seyirciye. Küçücük, genç Cumurcul o küçük sahnede nasıl büyüyor ve dev oluyor gidin görün.”

Aceleci Kalp oyunundan (Celâl Cumurcul ayakta, ortada)

Hayatına Bursa’nın çok sevilen, başarılı ve renkli bir iş insanı olarak devam etti Celâl Dayım. Tiyatroyu neden bıraktığını hiç sormadım ona. Belki de bu sorunun aile hikâyesinin bir parçası olarak kalması, cevaplanmaması gerekiyordu.

Aralık 2021’de bu dünyadan ayrıldı. En son üç yıl önce Bodrum’da bir öğlen rakısı içmiştik. Çok gülmüştük. Gün bitmesin istemişti; saatlerce konuşalım, gülelim. Gülmeyi de güldürmeyi de çok severdi. Çok güldüğü kadar, çok da ağlardı. Hiç saklamazdı duygularını. O anda içinden ne geliyorsa onu yapardı. Dans etmek, gülmek, ağlamak, muziplik yapmak, hayatı konuşmak… İçinden ne gelirse…

Bursa’nın kendine özgü yaşamında bir çılgın, bir deliydi belki de Celâl Abim. Ailemizin hatıra defterindeki en güzel sayfalardan biri. Artık olmayan bir sayfa…

Bu yazı için büyük ölçüde Uğur Ozan Özen’in ödüllü kitabı “Oda Tiyatrosu”ndan faydalandım. Fotoğraflar ise Ömer Tuncer ve Bursa Oda Tiyatrosu arşivinden. Bu konuda daha önce yazmıştım ama daha geniş bir yazı olsun istedim.

bir yorum bırakın