Fatih Akin’la en son İstanbul’da “Soul Kitchen” filminin gösterimi sırasında görüşmüştük. Tanıdığım en komplekssiz, içten, olduğu gibi davranmaktan baska düşüncesi olmayan adamlardandır. Özlemişiz birbirimizi, sarıldık ve ayak üstü kısa bir sohbetten sonra roportaja geçtik.
Fatih, belgesel filmi “Cenetteki Çöplük”ün gösterimi nedeniyle Cannes’da. “Yaşamın Kıyısında”nın çekimleri sırasında yüzleştiği bir sorunun peşine düşerek çektiği bir belgesel bu. Çamburnu’nda yaşanan çevre sorunu, kısa sürede Fatih’in hem doğayla, hem insanla, hem de devlet makinesinin çarklarındaki gıcırtılı sesle hesaplaşmasına neden olmuş. Röportajın tamamı Gece Gündüz programında olacağı için buraya sadece kısa notlar düşüyorum ama onemli bır nokta var Fatih’in söylediklerinde. Hamburg’da yaşayan ve bir sorunun yetkililere iletildiğinde ilgi göreceğine inanan Fatih, belgeselini çekerken bır yandan da devletin kapısını çalmış. Zamanın Çevre Bakanı Osman Pepe, “Sen bu işlere kafanı takma, git uslu uslu filmlerini çek,” demiş Fatih’e. “Ben de öyle yaptım, bu saçmalığın belgeselini çektim. Filmim burada, ben buradayım, Çamburnu halkı burada ama Osman Pepe nerede bilmiyorum,” diyor Fatih.
Kişisel düşüncemi not edeyim: Osman Pepe, çevre katliamlarıyla, faili meçhul orman yangınlarıyla, ormanlık alanların peşkeş çekildiği imzalarla, bir sanayicinin bile söylemeden düşüneceği tarzda açıklamalarıyla insanlık tarihine yazılacağı günü bekliyor. Öyledir herhalde.
Bir de sürprizi vardı Fatih’in. Çamburnu Belediye Başkanı Hüseyin Alioğlu’nu ve yörenin amatör fotoğrafçısıyken filmin ortak görüntü yönetmeni olan Bünyamin Seyrekbasan’ı da yanında getirmişti. Fatih’in belgesel çekimleri sırasında tanıştığı ve görüntü yönetmenliğini bileğinin hakkıyla alan Bünyamin, o kısa sürede NTV ekibinin de bir parçası oldu. Röportajı yapmaya başlamadan önce, Oktay’ın Bünyamin’e reflektör tutturduğunu görünce, bayağı bir güldük Emrah, Fatih ve ben.
Belediye Başkanı ve Bünyamin Bey de hem çevre sorunu, hem de belgeselin çekim süreci konusunda değerli bilgiler verdiler Gece Gündüz için.
Belgeselle ilgili son not: “Cenneteki Çöplük” dileriz Türkiye’deki bütün festivalleri dolaşır ve çok sayıda izleyiciye ulaşır. Fatih de bunu çok istedigini özellikle belirtti.
Günün devamında, bizi en çok zorlayan, çekilen görüntülerin 3G teknolojisiyle sorunuza aktarılması oldu. Bu teknolojide hala görüntü kirliliği, dijital kırılma gibi sorunlar yoğun. Çekimi yaparken, bu sorunları en aza indirecek ışığı falan düşünmeniz gerekiyor hep. Karmaşık işler, beni aşar. Böyle demesi kolay, ama 3G aletinin ekranına bakarak geçirdiğimiz dakikalar hiçbirimizi aşmadı da, açmadı da… Bu bölüm Oktay’ın en çok yorulduğu bölüm. Tabii o uğraşma sırasında öğlen yemeği yine unutuldu. Zaten bizim için, Cannes demek, günde bir öğün yemek demek.
Günle ilgili başka notlar da var. Özellikle festivalin dikkat çekici yarisma filmleri programı, diğer özel gösterimler ve galalar. Ama madem Fatih’le başladık, Fatih’le bitirelim. Gece herkesin davetiye bulmak için birbirini yediği bir davet vardı. Festival Köyünde yan yana olan Alman ve Türk standlarının mekanlarını birleştirdiği ve ev sahipliğini Fatih Akın’ın yaptığı, DJ setinin başında da “Soul Kitchen” filminden tanıdığımız Adam’ın olduğu parti. Her iki ülkenin ekipleri de muhteşem bır ev sahipliği örnegi gösterdiler. Fatih, gece boyunca Trabzon’dan gelen konuklarını bir an olsun yalniz bırakmadı. (Bu özellikle dikkat çekici ve etkileyici bir nokta; harikasın Fatih.) Adam, türler arasında özgürce dolaştı. Hip hop’tan 80’lere geniş bır yelpaze vardı ama gecenin etkileyici karesi Türk, Alman ve dünyanın dört bir yanından gelme sinemacıların hep birlikte halay çektiği bölümdü. Deyim yerindeyse, hep birlikte kaptırdık gitti.
Gece daha uzun sürebilirdi ama malum otel oldukça uzak. Otel yolunda tamizde uyuklamaya başlamıştık bile. Zaten Cannes dediğin, filmlerden, uzun yürüyüşlerden, yorgunluktan, az yemekten, uykusuzluktan mürekkep bır festival degil mi?
Cannes 2012 Notlarınızı okumak cok keyifli:) Hepinize kolay gelsin…
Memleketten sarı sıcak selam yollamak isterdim ama burası da limoni:-)
Umarım Fatih Akın'ın belgeseli vizyona girer ve biz de seyredebiliriz.
Ben de şu an Trabzon'dayım ve o çöplüğün yaklaşık 10 dakikalık uzağındayım ne yazık ki! Doğamızı,yeşilimizi,mavimizi en kıymetlisi de insanımızı mahvettiler.Babam yıllar önce Fatih Akın ile röportaj yaptığında 'Beni bu tapraklar var etti' demişti.İşte onun hakkını bugün verdi. Ekibin buradan giderkenki heyecanına şahit olmuştuk Fatih Akın'ın da nasıl bir adam olduğuna… Mesele bu sorunu herkese duyarabilmek ve çare bulabilmekti.Fatih Akın da bu konuda çok önemli bir işe imza attı.Kimsenin gör(e)mediği,duy(a)madığı belki de görüp de duyup da dillendirmekten korktuğu gerçekleri ortaya koydu. Her zaman bu işin peşinde ve Fatih Akın'ın yanındayız!
Sanatçı dediğin toplumla iç içe olması gerekir zaten.Toplumun sorunlarını göstermeli,yazmalı ve dinletmeli.Bunun en iyisini zaten sanatçılar yapar.Fakat günümüzde çoğu sanatçı post-modern.Üretikleri bir çok eser toplumdan kopuk ve böyle olunca insanlar popüler kültüre adapte olmaktan kaçamıyorlar.O yüzden Fatih Akın'ı buradan tebrik ederim.Umarım böyle insanlar çoğalır…