Genel

gay_kiss

17 Mar: “\u00dcstelik dudaktan \u00f6p\u00fc\u015f\u00fcyorlar Say\u0131n Bakan’\u0131m!”

    Bakanlığın adından başlamak gerekiyor: Kadın ve Aileden Sorumlu… Kadının, mevcut düzen ve siyasi iktidar tarafından nasıl algılandığı ve konumlandırıldığı belli. Kadın “içeride” kalmaya-bırakılmaya mahkum. (“Gençlik ve Spor Bakanlığı” ile “Kültür ve Turizm Bakanlığı” da başka bir yazının konusu olsun. Neyse; Hayat Bilgisi kitapları demez miydi, erkekler fabrikada, kadınlar mutfakta…) Bir de işin aile kısmı var, hep kadınla yan yana konumlandırılan. İşte oraya yönelik tehditleri savuşturmak, tehlikeleri ortadan kaldırmak da bu bakanlığın görevi. İlgili bakanın bu görevi yerine getirmek için…

salon_logo

15 Mar: Ubor Metenga Buluşmalarında Haldun Taner

“Çünkü bizim de eşyayı gerçek büyüklükleri ile görüp görmediğimiz ayrı bir meseledir.” Haldun Taner, “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” Ubor Metenga Buluşmaları‘nın ikincisi 29 Mart Pazartesi günü saat 20.00’de yine İKSV’nin Deniz Palas’taki binasında, Salon‘da gerçekleşecek ve bu kez Haldun Taner‘in Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu öyküsünü konuşacağız. Detaylı bilgi ve mekanın adresi için Salon’un web sayfasını ziyaret edebilirsiniz: http://www.saloniksv.com/etkinlikler.asp

fazilsay

14 Mar: İçinden Adalar Vapuru Geçen Senfoni

      Dortmund’da soğuk bir gün. Yine de şehir meydanı şenlik yeri gibi, herkes sokakta. Gençler sarı-siyah atkılarını sallayarak elektronik mağazalarının vitrinlerindeki dev ekranlardan Ruhr bölgesi derbisini izliyorlar. Dortmund, Bochum deplasmanında 2-0 galip. Bira-sosis-patates-lahana salatası muhabbetinde bir yandan maça bakıyoruz, bir yandan da akşamki konserle ilgili beklentilerimizi konuşuyoruz. Tezahüratlara eşlik ederek noktalıyoruz maçı. Türk futbolcu Nuri Şahin’in de bir asist yaptığı maçta Dortmund 4-1’lik zafere ulaşıyor. Gençler mutlu, sokaklar şarkılı! Artık akşamki konserden, Fazıl Say’ın “İstanbul Senfonisi”nin dünya prömiyerinden başka konumuz…

10 Mar: Eskiz defterinden bir sayfa: 3M “Muasır Medeniyetler Mertebesi”

                  (…! Neredeysen, ne halde olursan ol, ister eksili zaman uzayında, ister artılı gönül zamanında süzülüyor ol, beni bu –parantez de dahil olmak üzere- söylediklerim için bağışla!) Lolita, Vladimir Nabokov Sıradan bir karttı. Sıradan mıydı? Ne önemi var? Bulurum birkaç güne kadar… (Birkaç gün mü, var mı o kadar zamanım?) Sıradan olsa da bulurum, olmasa da; ama böyle diyerek kafaları karıştırmaya gerek yok, çünkü sıradan bir kart arıyorum şu anda. Aramıyorum, nerede olduğunu biliyorum. (Kararlı olmak gerekiyor.) Kahverengi ceketimin cebindedir,…

06 Mar: “Oysa do\u011far do\u011fmaz kula\u011f\u0131ma f\u0131s\u0131ldam\u0131\u015flard\u0131!”

      Adımı bilmiyorum ben. Elbette var bir adım. Çevremdekilerin beni çağırmalarına yarayan bir adım var. Var. Ama bilmiyorum ben. Biliyorum da, unutuyorum aslında. Pof diye bir ses çıkıyor, uçuyor aklımdan. Unutuyorum. Evet, evet en doğrusu böyle söylemek; unutuyorum. Karıştırıyorum. Kekeliyorum. Oysa adımı ezbere bilen birileri var, senin adın bu değil ki diyorlar; hemen gülümsüyorum onlara, şakalar yapıyorum, yalanlar söylüyorum, bahaneler uyduruyorum: göbek adım bu, diyorum göbeğime şap şap vurarak. Bir teyzem vardı, beni hep bu adla çağırırdı, diyorum olmayan bir…

04 Mar: O Mektup

     Adam bana bakıyor. Tam ayaklarımın arasında duran sırt çantamın ön gözünden sigara paketini almak için eğildiğim sırada fark ediyorum bana baktığını. Armuda benzeyen kafasının üstünde iki küçük nokta gibi duran mavi gözlerini benden ayırmıyor. Katlana katlana boynunu örten gerdanı, sarkık gözaltları, sıkıntıdan şişirilmiş gibi duran yanakları, gömleğinin düğmelerini geren bir göbeği var. Kısa kesilmiş kirpi saçları, griden beyaza dönüyor. Altmış yaşlarında olmalı, belki daha da fazla. Beyaz gömleği ve ütülü gri pantolonuyla uyumsuz, daha çok yeniyetmelerin ayağında görülen türden rengârenk…

karanliginaynasinda

02 Mar: Murat Gülsoy’un yeni romanı “Karanlığın Aynasında”

Murat Gülsoy‘un bir önceki romanı İstanbul’da Bir Merhamet Haftası‘nın Makedonca baskısı haberinin üstünden bir ay geçmeden, yeni roman geldi: Karanlığın Aynasında. Murat’la Hayalet Gemi yıllarından bu yana süren dostluğumuzu bilen bilir. Bu dostluğun sayısız ayrıcalığından biri de, Murat’ın kitaplarını baskıya gitmeden okuma şansımın olması. Yakın bir arkadaşımın romanı hakkında övgüler düzmeyeceğim, bunu yaparsam soğukkanlı davranmadığımı düşünenler olabilir. Zaten birbirimizi “ağırlamak” konusundaki mesafeli tutumumuzu seviyorum, bir blog sahibi oldum diye bu huyumdan vazgeçmeyeceğim. Ancak, yine de bir şeyler fısıldamak istiyorum: Murat…

28 Şub: Cesaret

Alfabeden şiir diken terzilerin vitrin mankeniyim, Ne kadar provası varsa hayatın, buyursun gelsin.

27 Şub: Hangi şarkıyı dinlemeli?

Yıllar öncesinden aklımıza düşen bir şarkının, melodisini mırıldanırız da, sözü neydi diye düşünürüz çoğu zaman: “Şöyle başlıyordu ama gerisini hatırlayamıyorum…” Bir melodinin imgelemimizde sadece bir kelimeye karşılık geldiği durumlar da vardır: “Ayrılıkla ilgili bir şarkıydı… Nasıldı sözleri? Hani şey diye başlar ya…” Daha enderdir ama tersi de yaşanabilir: “Sözlerini biliyorum ama melodisini unutmuşum.” Sözlü müzik parçalarında kelimeler dünyasıyla, notalar dünyasının birlikteliği söz konusu. Söz, müzik için gerekli değil (ama her müziğin zaten kendine ait bir sözü var); müzik, söz için…

uzakyil

26 Şub: Roberto Bolano: Uzak Yıldız

Roberto Bolano imzalı Uzak Yıldız’ı okurken kitabın kenarına şöyle bir not almışım: “Tek isteği, huzurla uyuyan okurun üstüne düş yorganı sermek değildir şiirin. Gerektiğinde –hatta gereklilik dememeli-, canı istediğinde,buz gibi bir havada, o yorganı okurun üstünden çekip ayazda bırakacak kadar da cesurdur. Dahası, üşümek istemediğini söyleyen okurun, yüzüne tükürmekten de kaçmaz.” “Concepcion Üniversitesi’nin önde gelen bir başka atölyesi olan Diego Soto’nun şiir atölyesi, Juan Stein atölyesinin estetik ve etik açıdan rakibiydi,” diyor Uzak Yıldız’ın anlatıcısı. Ama bu karşıtlık, uzlaşmaz bir…