Damla Sönmez: “Her zaman talep gören iyi ve başarılı demek değildir.”

Damla Sönmez‘le “Sibel” filmi gösterime girdiğinde Noktalı Virgül için buluştuk. Sadece bu film nedeniyle değil, yakın gelecekte yapacakları nedeniyle de çok heyecanlıydı Damla. Yoğun temposuna rağmen yorgun değildi. Çalışmayı, üretmeyi o kadar seviyor ki Damla, yorulmuyor. Allianz Motto Müzik’teki sohbetin tamamını merak edenleri buraya alabiliriz.

‘’ Kültür, coğrafya, din, dil, ırk, cinsiyet fark etmeden ufak duygular var hepimizin konuşabilmesine sebep olan.’’

YK: Damla Sönmez’le birlikteyiz. Bu sene özellikle ‘Sibel’ için çok yoğun bir çalışma yaptın. Sana geliş hikayesini biraz anlatır mısın?

DS: Çekimlerden 2.5 yıl önce tanıştık Çağla ve Guillaume’la. Guillaume bir Fransız ama bir Türk’ten daha çok, bucak bucak Türkiye’yi biliyor hakikaten. Dünyanın Dilleri diye bir kitap buluyorlar yıllar önce. Orada Giresun ve Trabzon sınırında Kuşköy diyer bir yer olduğunu ve ıslık dilinin kullanıldığını okuyorlar, akıllarında kalıyor. Sonra Guillaume gidip köyü buluyor. Ben de çekimlerden üç dört ay önce gidip gelmeye başladım. Aslında köyle yayla arası çok uzak olduğundan haberleşme için kullanıyorlar bu dili. Gel git, otur kalk değil şeklinde komut dili değil sadece. Biz bu filmi beş profesyonel oyuncu, ekip ve köy halkı ile çektik. Heyelan indi bir kere mesela. Doğanın bize izin verdiği, gülümsediği ölçüde bir şeyler yapabildik.

YK: Uzun zamandır Türk sinemasında yeterli kadın hikayesi olmadığı tartışması devam ediyor. Aslında bu coğrafyadan neler çıkabileceğinin çok iyi bir göstergesi Sibel.

DS: Yapılan filmlerde kadın bakış açısının gelişmesi gerekiyor biraz. Kadın hikayesi erkek hikayesi diye ayırıyor muyuz o zaman noktasına geliyor. Hiç o değil amacımız.

YK: Filmin uluslararası yolculuğunda neler yaşadın?

DS: Normalde de festivallere gidip geliyoruz ama ilk defa ben bir film üzerine bu kadar çok yere gittim. İnanılmaz geliştirici bir süreç oldu benim için. Çok fazla soru-cevap etkinliğine katıldık Çağla ve Guillaume’la. Bir çeşit dertleşmeye dönüşüyor bir noktada. Herkes kendi hikayelerini paylaşmaya başlıyor. Locarno’da arkalardan bir kadın gelip bana sarılıp ağladı ve sadece ‘thank you’ deyip gitti. Şunu görüyorsunuz; kültür, coğrafya, din, dil, ırk, cinsiyet fark etmeden ufak duygular var hepimizin konuşabilmesine sebep olan. 

YK: Sibel aslında Türkiye sinemasının neler yapabileceğinin de çok iyi bir örneği.

DS: Söyleşilerde hep art house filmlerle popüler film ayrımı hakkında ne düşünüyorsunuz diye soruyorlar. İvedilikle yok olmasını diliyorum. Her zaman talep gören iyi ve başarılı demek değildir. 50 salon- 400 salon. Sen cevap ver bana. Seyircinin ne talep ettiğini nasıl anlayacağız ki böyle bir durumda?

YK: Tiyatro, televizyon, sinema. Yeni projeler var mı?

DS: Tiyatroya Sibel’in temposunda uzak kaldım ama hep olacak. Dizi için görüşmelerim var ama hiçbir şey kesinleşmedi. Sinemada da görüştüğümüz, birlikte geliştirdiğimiz işler var. Bir de Ali Tansu Turhan’ın üç tane kısa filmi var. Birini tamamladık. Bu kısa filmlerin ilkinin post, ikincisinin geliştirme aşamasında yapım ekibine katıldım. Anlatmak ve geliştirmek istediğim projeler var.

bir yorum bırakın