Yazarın kişisel hikayesiniyse yıllar sonra öğrendim. Müthiş bir hikaye. ‘Pinkerton Ulusal Detektiflik Bürosu’ ajanlığından Birinci Dünya Savaşı’na, Hollywood’un aranan ismi olmaktan Komünist Parti bağlantısı nedeniyle yaşadığı soruşturmalara uzanan bir yaşam. Lillian Hellman‘ın adını anmadan olmaz. Böyle üç-dört başlıkla geçiştirilemeyecek kadar yoğun bir yaşam. Hep iki ucun arasında gidip gelmek zorunda kalan, keskin kararları büyük bir süratle vermesi gereken bir karakter. Yaşama, yazdıklarına ve alkole bağlı bir adam.
Hammett deyince aklıma hep Humphrey Bogart‘ın görüntüsü gelir. Doğaldır. Ustanın unutulmaz karakteri Samuel Spade’i “Malta Şahini” filminde o oynamıştı. John Huston’un senaryosunu yazıp yönettiği 1941 tarihli film, hala kimi sahneleriyle aklımdadır. İki romanın toplamıyla Coen Kardeşler’in senaryolaştırdığı “Miller’s Crossing” ise ayrı bir yer tutar zihnimde.
Polisiye severim. Arada bir yazmak gerekiyor. Bunun için de Dashiel Hammett iyi bir başlangıç. Meraklısına…
gelim, gezdim, gördüm, okudum..