Dashiel Hammett’ın Karanlık Sokakları

Dashiel Hammett adı ile tanışmam “Malta Şahini” filmiyle olmuştu. Arkası geldi. ‘Kara Polisiye’lere olan merakım, düşkünlüğüm yıllar içinde, hem Hammett’ın hem de türün diğer önemli isimlerinin bulabildiğim kitaplarına sarılmamla iyice arttı.  Açıkçası kimi zaman çözümleri pek sevmem, kimi zaman sahneleri fazla “kurulmuş” bulurum, kimi karakterler tam anlamıyla “yapıştırma” gelir, falan filan… Ama türün öyle örnekleri vardır ki, sadece bir polisiye değil, toplumsal bir harita, bir dönem yorumu ve hatta giderek karanlık sokaklara bakmaktan çekinmeyen bir sivil tarih okuduğunuzu anlarsınız. Hammett’ın romanları da bu cinstendir işte.

Yazarın kişisel hikayesiniyse yıllar sonra öğrendim. Müthiş bir hikaye. ‘Pinkerton Ulusal Detektiflik Bürosu’ ajanlığından Birinci Dünya Savaşı’na, Hollywood’un aranan ismi olmaktan Komünist Parti bağlantısı nedeniyle yaşadığı soruşturmalara uzanan bir yaşam. Lillian Hellman‘ın adını anmadan olmaz. Böyle üç-dört başlıkla geçiştirilemeyecek kadar yoğun bir yaşam. Hep iki ucun arasında gidip gelmek zorunda kalan, keskin kararları büyük bir süratle vermesi gereken bir karakter. Yaşama, yazdıklarına ve alkole bağlı bir adam.

Hammett deyince aklıma hep Humphrey Bogart‘ın görüntüsü gelir. Doğaldır. Ustanın unutulmaz karakteri Samuel Spade’i “Malta Şahini” filminde o oynamıştı. John Huston’un senaryosunu yazıp yönettiği 1941 tarihli film, hala kimi sahneleriyle aklımdadır. İki romanın toplamıyla Coen Kardeşler’in senaryolaştırdığı “Miller’s Crossing” ise ayrı bir yer tutar zihnimde.

Polisiye severim. Arada bir yazmak gerekiyor. Bunun için de Dashiel Hammett iyi bir başlangıç. Meraklısına…

Comments (1)

gelim, gezdim, gördüm, okudum..

Leave a comment