Durumumuz malum!

Dün Turhan Günay’ın doğum günüydü. Turhan Abi, 72 yaşına özgürlüğünden mahrum girdi. Çünkü, bugün itibariyle, 169 gündür tutuklu. Doğum gününü Cumhuriyet’in 22 Nisan 2017 tarihli nüshasında yayınlanan bir yazıyla kutladım. Yazıda bahsi geçen “Ercan’ların evindeki sofra” fotoğrafıyla birlikte paylaşıyorum  Nice yıllara Turhan Abi…

Turhan Abi,
Ahmet’i
gördüm geçenlerde. “Sarılmak istiyorum ama arada cam var,” dedi. İçimden bir
şeyler koptu gitti. Elif “Babamı ilk kez sakallı gördüm,” dediğinde de aynı
duygu kaplamıştı ruhumu. Öfke değil, daha yakıcı bir duygu bu. Zaten öfkeli insanları
sevmezsin, bilirim. Bir de annemi kaybettiğimde mesaj göndermişsin Elif’le.
“Durumum malum, ne olur kusura bakmasın,” demişsin. O sözün duyduğumda,
boğazıma bir yumru oturdu. O yumrunun adını sen koy. Durumumuz malum.
Aslında
sadece iki çocuğundan, Ahmet ile Elif’ten almıyorum haberlerini. Senin haksız
yere içeride olmana dertlenen bütün çocukların konuşuyor. Öyle ya, çok çocuğun
var senin. Binlerce Ahmet, binlerce Elif, binlerce Ali İsmail, binlerce Dilek.
Yıllardır bir kitap fazla okutmak, bir satır fazla sevdirmek için emek
verdiğin, senin tuttuğun ışığa bakarak büyümüş binlerce çocuk. Benim gibi.
İlk
kitabımın çıktığı günlerde tanışmıştık seninle. Tepebaşı’ndaki eski kitap
fuarında. O iri elini daracık omzuma koyup “Asıl bundan sonrası önemli, hemen
yeni kitabını yazmalı, kalıcı ve sürekli olmak arzunu göstermelisin,” demiştin.
O anda genişlemişti omzum. Kendimi güvende hissetmiştim. Bir yola çıkıldığında
ürkmemek, korkmamak, geri adım atmamak, kararlı olmak, sabretmek ve sürekli
çalışmak gerektiğini, bir cümleye sığdırıp anlatmıştın bana. Sözlük
tanımlarını, sözcüklerin kökenini araştırmayı seversin. Sabır için, öfke
doğuracak bir şey karşısında bile öfkelenmeme durumu”
diyor sözlük. Binlerce
çocuğun, telâşa kapılmadan bekliyoruz, adaletin yerini bulacağı günü. Sadece
Ahmet ile Elif değil, bizler de sana arada cam olmadan sarılmak istiyoruz.

İzmir’de bir gece, Ercan’ların evindeki o unutulmaz sofrada görmüştüm
ilk kez saz çalıp türkü söylemeni. Türkülerden anladığını sanan biri olarak,
engin folklor bilgin karşısında utanmıştım cehaletimden. Bağlama Semih Poroy’un
kucağına geçtiğinde de, eline büyük bir sini alıp ritim tutuyordun. Sonrasındaki
yıllar boyunca, seninle birlikte oturduğumuz her sofrada tekrar etti bu
görüntü. Elinde sini, türkülerin usulüne uygun söylenmesi, ritmin kaçmaması
için yol veriyordun masadakilere.
Zamanla anladım ki, yayıncılığında yaptığın da buydu Turhan Abi. Ustasından
çırağına, yaşlısından gencine, romancısından öykücüsüne, şairinden düşünürüne,
edebiyat masasında şarkı söylemeye çalışan herkese, elindeki koca sininin
sırtına vura vura ritim tuttun, yol
gösterdin
sen. Binlerce çocuğun, sana bakarak hayatın ritmini tutmayı,
söylenecek sözleri usûlünce söylemeyi öğrendik. Merak etme, usûlümüz sağlam
hâlâ.
Oradaki tüm dostlara selam söyle lütfen. Murat’a bir çay borcum vardı,
unutmadım. Aman diyeyim koğuş arkadaşın Kadri Gürsel, türkülerinden bunalmasın.
Bilsin ki, bizler o türküler sayesinde öğrendik zulme direnmeyi. Kitap fuarları
sensiz geçiyor ama bil ki, o sini elden ele geziyor. Senden öğrendiğimiz
kadarıyla hayatın ritmini kaçırmamaya çalışıyoruz.
Aramızda
camlar olmadan sarılma günü yakındır.

Sevgilerimle…

bir yorum bırakın