Filmin sonunun, yani izlediğimiz öznenin ölecek olmasının sürekli olarak hatırlatıldığı, ölüm duygusunun oluşturduğu ritmin hiç aksamadığı bir anlatım.
Filmin öznesinin, yani Amy’nin -filmin bir yerinde “Gözeneklerimi gösterme” diye yalvarmasına rağmen- gözeneklerine, hücrelerinin kuytularına dalan bir kurgu.
Sahiplenmeyle acıma arasında bir karar anında bırakan, korunaklı hayatımızdan bakarak değerlendirmemizi isteyen ahlakçı bir ton.
“Amy” belgeseli için söyleyebileceğim daha çok şey var. Asif Kapadia’nın Amy Winehouse’un hayatından -ve ölü bedeninden ekonomik ve toplumsal varoluşlarını sürdürmek isteyen yakın çevresinin kişisel bakış açılarıyla anlattıklarından- oluşturduğu belgesel. Çok konuşuldu biliyorsunuz; aile izin vermiş, nişanlı laf etmiş, hiç bilinmeyen görüntülermiş falan filan… Gidip izleyin.
Asif Kapadia ‘duygusal pornografi’ konusunda uzman. Malzemesini buraya yönlendirmeyi biliyor. Açıkçası bu filmden sonra çok sevdiğim “Senna”yı da bir daha izlemeye karar verdim. Bir daha değerlendireceğim…
Filmle ilgili değerlendirmelerimin bir nedeni de Amy Winehouse’a olan sevgimdir belki. Bu durumda ben de nesnel olamayan bir yorum yapıyorum. Ama yorumumu bir ticari ürüne çevirmediğimin de altını çizelim.
Biraz rahat istemek için kaçtığınız mağarada, ölü bedenleriniz bile rahat bırakılmayacak.
Kurt Cobain ile birlikte aklımdan çıkmayacak insanlardan birisi Amy Winehouse. Her karşıma çıkışlarında çok sevdiğim bir yakınımı kaybetmiş hissi olur.
İki kere seyrettim. Hala da gitmek istiyorum. Şarkı sözlerinin kendi günlükleri olduğunu elbet biliyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim. Daha da etkilendim. Haykırmış dünyaya…
Senna belgeselinden haberim yoktu. Not aldım.
Teşekkürler.
kendinden yola çıkarak yazmak.. ortaya çıkan eser çok etkileyici, lakin yazan tekrar tekrar yaşıyor, bu onu daha daha yıpratıyor. çok etkilendiğim bir film oldu. Amy'nin şarkılarını neden sık sık dinleyemediğimi anladım. her kelime bıçak darbesi.