• Yağmur dediği saatte yağmaya başladı. Meteoroloji haklı çıktı. Sabaha karşı yağmurun sesiyle uyandım. Seyrettim. Yağmaya devam ediyor. Fayrouz dinliyorum; “Ossa Zghiri Ktir”. Fayrouz CD’si, dostlarla çay içip Ürdün anılarını konuştuğumuz gecenin armağanı olarak kaldı müzik setinin içinde. Bu hafta, geceler hep dostlarla geçti. Uzun sohbetler, düşünceler, gülüşler…
• Dostoyevski’nin, Türkiye’de daha çok “Öteki” adıyla bilinen tartışmalı romanı “İkiz”i okumamıştım daha önce. Sabri Gürses çevirisiyle Can Yayınları tarafından yayınlanınca pek sevindim. Sabri Gürses’in kapsamlı ön yazısı da ayrıca aydınlatıcı bir okuma deneyimi yaşatıyor. Dün gece elli sayfa kadar okudum; bugüne kadar okumamış olmam büyük hataymış. Değerlendirmeyi elbette bitirdikten sonra yapmak lazım ama her şey bir yana sadece fikir bile etkilenmek için yeterli.
• Umut Sarıkaya, “İşimdeyim Gücümdeyim” albümüyle bütün gün yanımda. Karikatürler, konuşma balonları ve esprilerin ötesinde bir emek istiyor. Detayların üstünde durmadan, arka planı incelemeden, farklı karakterlerin karikatür karesi (ve toplumsal bütün) içindeki eylemini-duruşunu değerlendirmeden, Sarıkaya’nın bu kadar sevilmesinin ardındaki inceliği anlamak mümkün değil.
Aslında şu noktadan bakılabilir; Umut Sarıkaya, bir zamanlar çekilen 12 Eylül filmlerinin yapamadığını yapıyor. O filmler, 12 Eylül’den sadece sol hareketin ve yalnızlaştırılmış aydının etkilendiği fikriyle o kadar meşgul olmuşlardı ki, darbenin aslında bir bütün topluma yapıldığı, bu coğrafyanın genetik yapısını değiştirdiği gerçeğini görmezden gelmişlerdi. Toplumdan kopuk aydın yanılsamasını yaratan (ya da besleyen) filmler olmaktan öteye gidememişlerdi. Umut Sarıkaya’nın karikatürleri 12 Eylül sürecinin, Özal döneminin, 28 Şubat’ın, AKP iktidarının yarattığı genetik dönüşümü toplumun her kesiminde (özellikle de çoğunluk üstünden) okuyan-okutan detaylarıyla, okurunu alıp götürüyor.
Üstelik bunu yaparken, ince ince ya da göstererek dalgasını geçtiklerine bile sevgi duyuyor. Yabancı bir filmde yanlış ya da suçlayıcı bir şekilde de olsa “İstanbul” denmesine sevinen Türk, sarıp sarmalama isteği uyandırıyor bizde. Dizindeki tuzu yalayıp apartman girişindeki elektrik sayacını seyreden ergeni tanıyoruz. Çoklukla içlerini boşalttığı beyaz yakalılar ya da beyaz Türkler kavramında bile yargılamaktan çok sorgulayan bir dili tercih ediyor. Bir finans müdürüne, boş kola kutusuna su koydurup içirmesi, bir ortak paydanın varlığını işaret ediyor. Toplumsal kopuşun iki ucunu bir ailede birleştirdiği “Aşkımızın Meyvesi Aytek” bu karşıtlığın en büyük kahkahasını veriyor bize. Kurmaca bir dünya oluştururken ortak kodları kullanmak, hikayenin anlaşılırlığı için en önemli anahtarı verir; Umut Sarıkaya’nın mekan-nesne-eşya detaylarını kullanışı buna en iyi örnek. (Aynı başarılı kullanım için Uğur Gürsoy’un “Fırat”ın da söz etmek gerekiyor; o da başka bir yazıya. Ennee!) Sonuçta Umut Sarıkaya’nın “İşimdeyim Gücümdeyim” albümü, bugünün Türkiye’si konusunda bir belge çalışması olarak bile alınmalı ve saklanmalı. Daha önce dergide okuduysanız bile, toplu okuma kahkahayı katlayarak artırıyor. Lafı uzatmıyorum; çok güldüm çok!
• Hafta sonu Afyon’da olacağım. Kocatepe Üniversitesinde öğrencilerle muhabbet; iyidir!
bizim üniversiteye de gelsenize… ılık yağmurlar yağsın yüreğinize…
yaa sayın yekta kopan, bir umut sarıkaya nelere kadirmiş. yorumumu yine onun tiplemelerinden birinini gülüşüyle bitirmek isterim: "eheh meheh tezeheh"
selam ile sevgi ile.
sizi dört gözle bekliyoruz üniversitemize bir gün kaldı 🙂
Umut Sarıkaya' nın yazdıklarının(tavsiye ederim) ve çizdiklerinin 12 Eylül’den sadece sol hareketin ve yalnızlaştırılmış aydının etkilendiği fikriyle meşgul olmuşlarla, Özal dönemiyle ya da kurmaca bir dünya oluştururken ortak kodları kullanmakla bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Bu adam bizi çiziyor sadece. Peki bu saydıklarından etkilenen biz değil miyiz derseniz, okuyucunun sadece bir bölümü derim. "Ben esprimi yaparım onların anlama düzeyi buysa suçum ne?" olayına girmiyor Umut Sarıkaya. Malzemesini kendi küçüklüğünden, mahallesinden, fakültesinden, arkadaşlarından alıyor. Bu topraklarda yetişmiş ister faşist ister kominist ister ateist ister müslüman olsun, böyle uzun uzun sayarım, her kesimi güldürmesinin sebebi de budur. Katınılması gereken ortak bir kod veya ortak bir görüşü yok, inceden verilen bir mesajı yok.Hayatın gerçeği zaten çoğu zaman çizilenler.Hayatın gerçeklerinin "ortak bir görüş" olmadığını, bu günlerde daha sık görebiliyoruz zannımca. Salih Memecan' ın gülme efektine niye ihtiyaç duyduğu burdan da gayet net anlaşılabilir.
Üstad Fırat Budacı için bu yazdıklarınıza birebir katılırım ama Umut Sarıkaya sözkonusuysa katılamıyorum.
Yazılarınızda ve programlarınızda daha nice başarılar diliyorum Yekta Bey. Kolay gelsin.
gehen gehen…
günden kalan o son cümle gerçekten epey acı oldu benim için. ikinci memleketimdir oysa, çoğu zaman ordayken bu sefer diğer memlekette olasım tuttu. kitaplarınızın imzaları daha epey bekleyecek gibi bu parlak şansa bakılırsa:)keyifli olur umarım, başka yerde bulamayacağınız rengarenk lokumlarıyla da sohbet daha tatlı olacaktır sanırım..:)
ege üniversitesine de bekleriz.