Meraklı bir kedinin anıları

Deneyimlerini içtenlikle aktaran, anlatan insanları
dinlemenin mutluluğu başkadır. Bilgi birikimlerini kafanıza kakmadan, üstünlük
taslamadan, kibirli cümleler kurmadan, olduğu gibi yansıtırlar. Hele bir de bu
insanların “hikâye etme” yetenekleri gelişmişse, sıradan gibi görünebilecek bir
olay, büyülü bir anıya dönüşür. Üstelik, sizi de bu anının bir parçası haline
getirmeyi başarmıştır anlatıcı.
Engin Geçtan böylesi anlatıcılardan. Doksanlı yılların
ortasından başlayarak, sadece psikiyatri ilgililerinin değil edebiyatseverlerin
de yakından tanıdığı, takipçisi olduğu bir isim. “Dersaadet’te Dans” ile
başlayan kurmaca yolculuğunda, “Tren” ve “Mesela Saat Onda” gibi çok önemli
duraklar var. Benim Geçtan’la tanışmam, çocuk yaşımda, psikoloji eğitimi alan
ablamın hayran olduğu bir kitabı karıştırarak başlamıştı. Evet, o meşhur “İnsan
Olmak”tan söz ediyorum. Küçük not defterime, kitaptan bir-iki cümle
kaydetmenin, büyüme sürecimi hızlandıracağına inanırdım. Bilimsel bir konuda
bile, çocuk yaşımda anlayabileceğim şeffaflıkta cümlelerle karşılaşmak iyi
geliyordu sanırım. Geçtan Hoca, lafı evirip çevirmeden, doğrudan ve sade
anlatımıyla, bilgi birikimini herkese taşıyordu. Yıllar sonra anılar
çerçevesinde kaleme alınmış anlatısı “Rastgele Ben” ile karşılaşınca, aklıma
gelen ilk kelime ‘sadelik’ oldu. Sade ve içten bir anlatımın, okura nasıl şık
bir davetiye çıkardığını görmüş oldum bir kez daha.
Dört bölüm-anlatıdan oluşuyor Engin Geçtan’ın “Rastgele Ben”
adlı çalışması. Bir Zamanlar Amerika’da, Dipsiz Kuyuda Yolculuk, La Turchia più bella ve Matriks ya da Apocalypse Now. Ellili yılların
Amerika’sıyla başlayan ve günümüzle ilişkisini hiç koparmadan akan anılarında,
yüksek sesle konuşmaya gereksinim duymadan, çok sayıda konuya dokunuyor Geçtan.
Bilim dünyası, Amerikan rüyası, sosyal ilişkiler, göçmenlik, doğu-batı
karşılaştırması, sistemle hesaplaşma ve dahası, sayfaları çevirdikçe karşımıza
çıkıyor. “Pek çok insan seyahatlerinden
hikâyelerle değil bilgiyle döndükleri için mutlu, bana göre ise bir serüveni
oluşturan hikâyelerdir bilgi,”
diyen yazar, yaşadıklarını bilgiye
dönüştürüp hikâyesini arka plana atmamaya özen gösteriyor. Bu bakış açısı,
doğal olarak, okuru da yaşananların bir parçası haline getiriyor.
Önceleri “saçları
jöleli ve kâküllü, tipsiz bir oğlan”
olarak gördüğü Elvis Presley’in
sonradan nasıl hayranı olduğunu itiraf edecek kadar dürüst, Amerika’daki
hastane yaşamında insanın sisteme yenik düştüğü anları gösterecek kadar
kendinden emin bir anlatıcı var karşımızda. Amerikan Rüyası’nın yaldızını
kazıyınca, altından çıkanları, yaşanmışlıkların üstünden okumak kadar zihin
açıcı bir deneyim olamaz. Buradaki yaşanmışlık vurgusu önemli kanımca, Engin
Geçtan da “Gözlemciden çok katılımcı
olduğunuz oranda hikâyeniz olur,”
diyor zaten.
“Rastgele Ben”, bütün anıları hissettirmeden bugüne taşıma
yeteneğiyle de dikkat çekici bir kitap. Amerika yolculuğu öncesinde yaşadığı
bürokratik sancıları anlatırken yaptığı yorum, bir toplumun ruh halini
yansıtması açısından önemli örneğin: “…kültürümüzde
başarının da cezalandırılmak istendiği oluyor. Benim yaşam sevincim
yeşerememişse, senin yaşam sevincin de körelmeli tavrı, psikolojik faşizmin
doğrudan ifadesi. (…) Buyrukların korunağına sığınıp onlara biat eden kitleler
tabii ki hâlâ var.”
Ellili yılların tutucu Amerika’sından aniden Mad Men
dizisine geçtiğimiz, Yunan tragedyalarından toplumsal psikiyatriye bir çizgi
çektiğimiz satırlarda, ne yaparsak yapalım “çocuk
yetişkinlerden oluşan bir toplum olmanın sürüklenmelerinden”

kurtulamayacağımızı imlerken, psiko-sosyo-politik alanda debelenip durmamızın
dinamiklerini o kadar anlaşılır bir şekilde sıralıyor ki Engin Geçtan, bugünle
yüzleşmek daha da kaçınılmaz bir hal alıyor: “Can sıkıcı bir durumlar karşılaştığımızda, onunla baş etmek yerine
geçiştirmeye çalışmak, doğrudan sorumluluğumuz olan konularda sorumluyu sürekli
kendi dışımızda aramak, yüzeysel sloganlar edinip kendimizi entelektüel sanmak,
başkalarından daha akıllı olduğumuza inanmak…”

Nasıl? Hepsi tanıdık geldi değil mi? Engin Geçtan’ın
“Rastgele Ben” adlı anlatısı, sadece geçen yüzyılın dünya dinamiklerini anıları
izinde takip etmek için değil, bugünü anlamak için de ıskalanmaması gereken bir
kitap.

Yorumlar (1)

İnsan olmak benim de kızımın tavsiyesi üzerine zevkle okuduğum bir kitap olmuştu Engin Gençtan'a hayran olarak bitirmiştim kitabı,tavsiyeniz üzerine ilk fırsatta edineceğim yeni kitabını da büyük bir keyifle okuyacağıma inanıyorum teşekkürler..

bir yorum bırakın