New York’un derdi ne?

İklim krizinin etkileri özellikle Avrupa’yı kasıp kavururken New York mevsim normalleri denebilecek bir havayı yaşıyor. Ama şu garip durumun da altını çizmek lazım. Malum, Amerikalıların başı sıcakla ve nemle her daim belada, soğuk havayı seviyorlar. Bu yüzden New York’ta ev ya da iş yeri fark etmeksizin her yerde klimalar buz gibi bir hava üflüyor. Klimalar çalışıyor, enerji harcanıyor, iklim değişiyor ve bu yıl krizin derdini Avrupa çekiyor.

İklim krizine üç maymunu oynayan dünya, ekonomik kriz konusunda sesini yükseltmeyi biliyor. Amerika’da enflasyonun etkisi günlük hayatta karşılığını bulmaya başlamış.  İşsizlik oranının düşük olmasından Amerikan Merkez Bankasının agresif olmayan politikalarına kadar uzanan düşünceler zinciri var bu konuda. Ama sonuçta Amerikan vatandaşları benzinin galonuna 4,99 dolar ödüyorlar ve bundan da son derece rahatsızlar. Bu rakamla benzinin litresi Türkiye’den daha pahalıya geliyor. 

Ekonomi politikaları kadar rahatsızlık uyandıran başka konular da var. Demokratlara oy verenler bile Biden’ın mırmır konuşmasından, net tavırlar sergilememesinden, dış politikada biraz mızmız olmasından şikayetçi. Demokrat halk ondan bir Cumhuriyetçi şahinliği beklemiyor ama biraz olsun Obamavari bir sertlik de istiyor. Sonuçta Demokrat ya da Cumhuriyetçi olmaları genel Amerikan tavırlarını değiştirmiyor; kendilerini dünyanın lideri olarak görmek ve bunu da dünyaya hissettirmek istiyorlar. 

Rusya – Ukrayna savaşı da Amerikalıların kafasını karıştırmışa benziyor. Tamam, Putin’den nefret ediyorlar ve Ukrayna’ya destek veriyorlar. Ama bir yandan da dünyanın güç dengesinde Rusların yeni pozisyonlar elde etmesine gıcık oluyorlar.

Bütün bu ruh hali New York’un yansıması. Yani Demokratların kalesinin sesi. Ne olursa olsun maviliklerine toz kondurmuyorlar. Hatta New York belediyesinin kötü çalıştığı alanlarda bile… Bu alanların başında çöp meselesi geliyor. Özellikle Manhattan’da toplanmayan çöpler ciddi bir sorun. Koyu Demokrat New Yorklulara göre “toplanmıyor” değil de, park etmiş arabalar ve yoğun trafik yüzünden “toplanmıyor”. Öyle ya da böyle ortalık çöp torbalarıyla dolu ve NYC “kokuyor”. 

Koku meselesinde bir başka “aroma” da hakim artık New York’a: Mariuhana aroması. Manhattan, Brooklyn ya da Jersey fark etmiyor. Şehirde her yerde cıgaralığını sarmış tüttüren, mariuhana kamyonetinden alışverişini yapan ya da torbacısıyla laflayan birilerine rastlıyorsunuz. Çoğunluğu Demokrat olan New Yorkluların onayladığı bir durum bu. Hem böylece mariuhana ticareti için Toronto’ya gidilmesine de gerek kalmıyor. Kazanan yine Amerika oluyor. 

Trafikten söz etmeye gerek bile yok. Neredeyse günün her saati şehir tarafına “Mecidiyeköy trafiği” hakim. Banliyölere doğru açıldıkça bir rahatlama geliyor. Zaten banliyöler sadece trafik anlamında değil, her anlamda “rahatlama”.

Özellikle Manhattan’da dikkat çeken bir görüntü daha var: Binaların çoğunluğuna kurulmuş olan iskeleler, bunların önüne gerilmiş olan ağlar ya da fileler… Bitmeyen bir inşaat hali görüntüsü. Bu ağların nedeni de ilginç: Çoğunluğu eski olan binalardan düşecek bir tuğla ya da bir sıva parçası, yaya hareketinin yoğun olduğu bölgelerde ciddi tehlikelere yol açabiliyor. Böyle bir durumda oluşacak yaralanma ya da ölüm durumu bina sahibinin bitmesi anlamına geliyor; sadece hapis cezası falan değil, ödenecek sigorta bedelini de düşünüyorlar. Binanın yenilenmesi ya da güçlendirilmesinden çok daha ekonomik olan çözüm, bu iskelelerin kurulması ve ağların gerilmesi. Ortaya çıkan görüntü çok çirkin ama kimse de bu yüzden Manhattan’a gitmezlik etmiyor. Broadway’de bir oyun seyretmenin şehveti ya da Times Square’de çekilecek bir selfie, o görüntü kirliliğini unutturuyor.

bir yorum bırakın