Romain Gary‘nin, Emile Ajar adıyla yazdığı muhteşem romanı Onca Yoksulluk Varken‘i ilk olarak yirmi yaşımda okumuşum. Gary-Ajar olayından en az romanın kendisi kadar etkilenişimi, yazarın her iki isimle yazdığı romanlara büyük bir açlıkla saldırışımı gayet net hatılrıyorum. Kitabın sonundaki Emile Ajar’ın Yaşamı ve Ölümü isimli metni defalarca okumuş, kimi noktaları referans alarak kendime yeni okuma haritaları çıkarmıştım. Sonraki yıllar boyunca, kitapsever biri, okuma önerisi istediğinde aklıma ilk anda gelen kitaplardan biri olmuştur bu kitap. Elbette bu tutukuda, Vivet Kanetti‘nin mahir çevirisinin de rolü vardır, hakkını özellikle teslim etmek isterim. (Yeri gelmişken bir paranteziçi yapayım; Kannetti’ye Pıtırcık serisindeki muhteşem Goscinny çevirileri içinde çok şey borçluyum.)
Momo ve Madam Rosa arasındaki ilişki üstünden insanlığın masaya yatırıldığı romanı okumayanlara bir kere de buradan önereyim. Ayrıca Gary-Ajar olayını bilmeyenler de, edebiyat dünyasının (özellikle de edebiyat dünyasındaki derebeylerin) gerçek ve acımasız dünyasıyla tanışmak için mutlaka okumalı, araştırmalılar.
Ben sadece “karabasanlar düşlerin yaşlanmasıdır” diyen bu harika kitaptan, ilk okuduğum günden beri aklımdan çıkmayan bir diyalogu paylaşmak istedim. O sıcacık konuşmalarından birinde, Momo’ya barınağını anlatır Madam Rosa ve der ki:
– Korktuğum zaman gider oraya gizlenirim.
– Neden korktuğunuz zaman Madam Rosa?
– Korkmak için insanın bir nedeni olması gerekmez Momo.
“Hiç unutmadım bunu, bugüne dek duyduğum en doğru şeydir çünkü,” diye aktarır bu konuşmayı Momo. Doğrudur; lafı evirip çevirmeden hayata tokat atmayı başaran gerçekler unutulmaz.
Diğer kitapları da Tahsin Yücel ve Roza Hakmen çevirisidir. Onlar da yabana atılmamalı hem.
Haklısınız…
Harika bir romandır 'Onca Yoksulluk Varken'. Emile Ajar ise zaten benim için en sevdiğim yazarlar listesinin başıdır. En yoğun insani duyguları en basit şekliyle, öylesine, birdenbire ve acıtsa da gülümseterek çıkarıverir karşınıza. Nefistir, tadı damakta kalır, hatta tekrar tekrar okunur. 'Koca Tembel' romanını da tavsiye ederim. Yani öyle bir şey ki, şimdi bunları yazarken bu romanlardaki bazı şeyler aklıma geliyor ve gülümsüyorum. Kendini sevdiren, ama ciddi ciddi sevdiren bir yazardır.
Köpeğini öyle çok seviyordu ki onu satıp parasını da kanalizasyona atmıştı Momo.Gece üşüyüp Madam Rosa'nın üzerine bir battaniye atmıştı.Salya sümük okuduğum kitaplardan Onca Yoksulluk Varken..Yavaş yavaş farkedildiğini farkedince seviyor insan..
Evet kesinlikle katılıyorum diğer kitaplarınıda es geçmemek gerekir.
Şafakta Verilmiş Sõzüm Vardı çok etkilemişti beni
Yahu Tahsin Yücel çevirisini es geçmemek demiş bir arkadaş. Yapmayın, etmeyin, Kral Solomon'un Bunalımını tahsin yücel çevirisinden okumaya çalışırken bunalıma girdim. Tahsin Yücel'in ya derhal Türkçe öğrenmesi, olmuyorsa çevirmenliği bırakması lazım.
Merhaba,
Bu kitabı birkaç yıl önce okurken hemen aklıma ''O Çocukları'' isimli film geldi. Biraz karakterler Türk usulü, birazda olaylar Türkiye'ye göre şekillendirilmiş. Ama hikaye aynı tema üzerinden. O zaman biraz araştırmış, birşey bulamamıştım. Şimdi tekrar okurken yine aklıma geldi, nette yorumlara bakınırken yazınıza denk geldim. Bir tane bile böyle bir yoruma rastlamadım. Bir senarist Romain Gary gibi bir yazarın hikayesini bu kadar hırsızlayabilir mi? Hem bu filmi izleyip, hemde kitabı okuyan kimse mi yok? Veya ben mi halusinasyon görüyorum? Sizin bir bilginiz var mı bu konuda?