Pamuk Prenses’e gıcık olmak…

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’i bilmeyen yoktur.

Doğrusunun “Yedi Cüce” olması gerekiyor, haklısınız. Ama tıpkı “Üç Silahşörler” gibi, bu kitabın-masalın-filmin adı da dilimize böyle yerleşivermiş bir kere.

“Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” deyince, Zeynep Değirmencioğlu’nun prenses rolünde oynadığı, 1970 yılında Ertem Göreç tarafından çekilen filmi hatırlayan kuşaktanım. Aslında bence bütün dünya, bu filmle hatırlamalıdır bu masalı. Çünkü Ertem Göreç uyarlamasında (-ki uyarlamada prensesin annesi rolüyle perdeye gelen Belgin Doruk’un çokça katkısı olduğu söyenir) o güne kadar yapılmış bütün Pamuk Prenses uyarlamalarının, sağlam bir karışımı-karmaşası vardır. Görsel referanslarını Walt Disney çizgi filminden alan uyarlama, olabildiğince “yerli” hale de getirilmiştir.

Neyse…

Derdim bir “Pamuk Prenses” incelemesi yapmak değil. İşin o kısmını uzmanlara bırakayım. Pedagoglardan has sinema eleştirmenlerine uzanan bir değerlendirme komitesi yapar çalıştayını, bize de raporu okumak düşer.

Benim derdim kendime. Kişisel bir mesele. Çocukluğumdan beri, bu hikayedeki bütün kahramanları fazlasıyla sahte bulmuşumdur, özellikle de cüceleri. Ormandaki eve gider gitmez, kendine klişeleşmiş-ahlakçı ve erkek-egemen temizlikçi rolünü biçen Pamuk’tan tutun da, Hıristiyan çocuklarının yedi temel günahla hesaplaşması için karşımıza dikilen cücelere kadar. Ayna klişesi, elma klişesi… Of  of of! Bir öpücüğüyle prensesi hayata döndüren ukala prens de cabası.

Bütün o sevimsizliğin içinde bana gerçek gelen, filmde -yanlış hatırlamıyorsam- Hüseyin Baradan tarafından canlandırılan Avcı’dır. Hani kötü kalpli kraliçenin, “Bu kızı öldür, yüreğini de bana getir,” emrini dinlemeyip, Pamuk Prenses’i ormana salan ve Kraliçe’ye bir ceylanın yüreğini götürerek yalan söyleyen Avcı. (Bir başka canlıyı öldürme çözümünü tartışmayacağım. Kendince bir çözüm bulması, gözümde sahici kılar onu.)

Diyeceksiniz ki, “Masal bu yahu, ne sahiciliği arıyorsun?”

Haklısınız.

Belki de ben genel olarak gıcık oluyorum Pamuk Prenses’le yedi cücesine…

O zaman siz söyleyin; en çok hangi karakteri seversiniz bu masalda?

Yorumlar (12)

Walt Disney'in iyice şişirdiği bu masalların çarpıcı orijinalleri yayımlandı diye anımsıyorum.

Tüm bildiğimiz "klasik" halleriyle, hem bu masal hem de türevleri hakikaten "gıcık"!

Yalnız değilsiniz…

Huysuz , somurtkan olan cüceyi severim. Eve hiç tanımadıkları birini almışlar huzurunun kaçması çok normal üstelik yedi kişiler.

Şimdiki masallardan iyi bence !

Bu masal dahil, benzeri masalları sevmiyorum desem çok mu kötü durur şuracıkta? Ne bileyim işte…
Belki de;hep iyilerin kazandığı masalik dünyalara, karnımız tok olduğu içindir…

Bu masalda ben, kötü kalpli cadı olarak resmedilen kraliçeyi severim sadece. Çünkü en sahici karakter odur. Kıskanmanın nasıl bela bir çukur olduğunu, insanı ne hallere sokabileceğini bu masaldaki kraliçe kadar iyi göstereni çıkmadı yıllardır.

Kıskançlık, haset insanı ne hale getirir? Bu ikisinin temelinde hangi korku vardır? Melanie Klein insanlığa harika bir teori sunmuştu. Keşke bunları sorgulayarak dünyadaki tüm kadınların içinde bulunan huzursuz, mutsuz ve sevgisiz kraliçeyi anlamaya çalışsak. Ona şefkat göstermek lazımdı. Kimse anlamadı.

Ben o kuşak maasalları hep sorunlu buluyorum artık, çocuğuma anlatmak istemem şahsen. Ama vakti zamanında külkedisini çok severdim. Hala da fakir kızların zengin erkeklerin dikkatini çektiği filmleri/dizileri çok severim 🙂

Hiçbirini de sevmem… Belki o yedi günahın en güzeli olan "öfke" bana uygun olurdu… Keşke o günahların arasında "zeka, akıl, realite, ego" gibi bir şey de olsaydı kesin onu seçerdim…

Not: Aşırı iyimser Pamuk'a ben de uyuzum hatta Pollyanna da sinir bozucu… Sihirli değneği olan Miss World Güzeli'nin barış getirmesi kadar ultra klişe buluyorum beyin yıkayan her masalı… Ben masalların Villain kahramanlarını seviyorum sanırım…

Bende pinokyo'dan nefret eder oldum. o kadar gıcık ve can sıkıcı gelir ki bana vicdansız hali beni çığırımdan çıkartır oldu. 7 yaşımda sevmiştim pinokyoyu, 12 yaşımda pinokyo aslında çok iyi bi çocuk değil miş demiştim, bu gün 22 yaşımdayım, büyüdüğümü hissettiğim dünyada küçüklüğümü özledim ve 2 ay kadar önce bütün masallarımı yeniden okumaya karar verdim. 🙂 pinokyo, küçük prens, harikalar diyarını. şimdi pinokyo'dan hiç haz etmiyorum ölen periye, gepetto usta'nın kalplerine üzülüyorum, sonrada kendime. hep yedi yaşında kalamadığım için kızıyorum kendime. Sizi bilmem ama ben prensesi ve yedi cücelere küçükken hayran büyünce sinirlenir oldum.

Belki masal değil ama Kayyu denen o itici çocuk varken bu masal daha çık sıra bekler benim gıcıklar listemde.

yorumları ve yazınızı okuyunca bu asalların çocukken okunduğu, izlendiği ve dinlendiği gibi kalması gerektiğine karar verdim. Her masalın ayrı bir hikayesi, değeri var bende. Bunu annem şöyle bir günde anlamıştı, bunu ilk böyle okumuştum şeklinde. Açıkçası 7 cücenin erkek egemenliği olduğunu düşünmemiştim. Büyüyemedikleri için cüce olduklarını düşünürdüm. Pamuk Prenses de adeta bir anne. Bunu muhalefet olup tartışma yaratmak için değil farklı görüşlere açık olduğunuza inandığım için, bir de böyle bakın demek için yazıyorum. tek öpücük hikayesi ise uyuyan güzel'in kız kardeşi olduğunu düşündürmüştü. Uyuyan Güzel'de ise sevginin gücü olmuştu etkileyen mesela. Kül Kedisi bana adalet umudunu aşılamıştı mesela, pinokyo yorumu yapılmış diye söylemeden geçemem, evet vefasızdı ama yalan söylemekten uzun süre korktum sonra da mümkün mertebede alışkanlık yaptı dürüstlük. Çocukların o saf dünyası daha katıksız görüyor bazı şeyleri.

Klasikleri bütün çocuklar okumalı

bir yorum bırakın