Anton Çehov • Yazıya tümüyle kapandığım dönemlerde kitaplardan biraz uzaklaşıyorum galiba. Sağımda solumda kitaplar oluyor olmasına, başucumdaki kule yükseliyor yükselmesine ama kapaklara bakıp bir-iki sayfa karıştırmaktan öteye gidemiyorum. Etkilenmemek kaygısı falan değil bunun nedeni; sadece zihnimin doluluğu istediğim yoğunlukta bir okuma eylemine pek izin vermiyor. Bir süredir bu durumdayım. Yine de geçenlerde Çehov’a karşı koyamadım. Her zaman böyle olmuştur zaten. Bir Çehov öyküsü çıkınca karşıma, çok iyi bildiğim bir öyküsü bile olsa, ilk kez görmüşçesine, sonuna kadar heyecanla okurum. Ama…
Günlük
• Ege’nin rüzgârıyla savrulduğum bir tatil. Kısa ama güzel. Bir yel değirmeni huzuruyla dönüp durdum bir karaya, bir denize doğru. • Tatil dönüşü “Cumartesi” yayını için son hazırlıkları yaparken öğrendik haberi; Amy Winehouse evinde ölü bulundu. Cumartesi ekibinden Emrah, Burcu, Sertan ve ben masadaydık. Öyle kalakaldık bir süre. Ne yapacağımızı bilemedik. Toparlanır toparlanmaz program akışında bir değişiklik yaptık. O bir saatlik süre nasıl geçti bilmiyorum ama sonuçta Amy için özel bir bölüm yapmayı başardık. Tuğrul Eryılmaz stüdyoda, Cem Yegül telefon…
Gece denize girmek. Ay ışığından başka ışık kaynağının olmadığı, ilk adımların bilinmeze atılacağı bir an. Soğuk mudur su? Belki. Geceleri ortaya çıkan tehlikeli deniz canlıları var mıdır? Belki. İnsan rotasını şaşırır mı? Belki. Belki de olmaz hiçbiri. O gece buluşması, insanı yepyeni düşüncelere, ufuklara taşır. Öyle bir zevktir ki o, tan vaktine kadar çıkmak istemez insan denizden. Her kulaç yeni bir kapı açar zihinde. Gece, deniz ve insan buluşmuştur artık. Giovanni Scognamilo ile buluşmak da böyleydi benim için. Bir akşam vakti,…
• Geçenlerde, bir blogun son güncellemelerini okumadığım için en hafifinden özensizlik ve ilgisizlikle damgalandım. Tanıdıklarımın ya da blogunu takip etmemi rica edenlerin yazdıklarını okumaya özen gösteriyorum çoğu zaman. Ama atladığım, okumak istemediğim hatta okurken sıkılıp bıraktığım da oluyor. Tıpkı, şu anda bu yazıyı okumakta olan birinin, sıkılıp-beğenmeyip bırakma hakkı olduğu gibi. Okurun, özgür irade alanında bırakılmadığı, okumak-eleştirmek ve yorumlamak zorunda bırakıldığı, bunun aksinin kabul görmediği bir durum garip geliyor bana. Kitaplar öneriyorum; buradan, twitter’dan. (Milliyet Kitap Eki’nde yazdıklarıma da, dense…
• Kimi zaman böyle oluyor işte, günden geriye ne kaldığını yazamıyorum bir türlü. Yazıların, dosyaların, notların arasında kayboluyorum. Bulmakta zorlanıyorum. • Cannes notlarına eklemem gereken bir şey daha var. Dönüş yolunda burnum akmaya, boğazım yanmaya başladı. Döneli on günden fazla oldu, bir değişiklik yok. Burnum akıyor, silmekten yara oldu. • 25 Mayıs akşamı “Geleceğin Sineması” ödül töreni vardı. İyi bir jüri toplantısı geçirdik. Bir-iki film dışında fazla tartışma yaşanmadı. Benim ilgimi çeken nokta, çoğu 20’li yaşlarında olan (90’larda doğmuş) katılımcıların…
• 6 Mayıs Cuma akşamı, uzun aradan sonra gerçekleşti Ubor Metenga Oturumu. Özlemişiz. Ayfer konuşurken dönüp şöyle bir baktım. Bu sohbetlerin kişisel tarihimdeki yerini düşündüm. Sadece radyoda ya da böyle dinleyici/izleyici karşısında yaptıklarımızı değil, bütün edebiyat sohbetlerimizi. Ayfer ve Murat’la sohbet benzersizdir. Bu oturumun farkı Erdal Öz konuşuyor olmamızdı. Hepimizin zihninde türlü görüntüler, kaptırdık gitti. Erdal Abiyle yaptığımız bütün o yolculukları, sohbetlerimizi, içtiğimiz rakıları düşündüm. Çanakkale’de güneş doğurup, Kapadokya’da güneş batırdığımız anlar. Oturumun sonunda kendimi tutamadım, bir de Erdal Abi…
• Blog’ların üstündeki yasağın karmakarışık ettiği bir ruh halindeyim. Fil Uçuşu’na eskisi kadar düzenli yazamadığımı biliyorum. İçimi sıkıyor bu durum. Oysa her zaman “süreklilik” önemli olmuştur benim için. Önceleri blogu olduğu gibi wordpress’e taşıdım, sonra filucusu.net alan adına yönlendirdim. Bir süre hem blogspot hem wordpress adreslerine girdim yazıları. Ama sonunda yoruldum bu karmaşık durumdan. Şimdilik sadece blogspot’a giriş yapıyorum. (Blogspot deyince aklıma blogspoRt rezaleti geliyor, ne günlerden geçiyoruz yahu!) • İzmir Kitap Fuarı her anlamıyla iyi geçti. Okurun yaklaşımı, donanımı…
• Birden bütün denge bozuldu; ben ve benim gibi bloglarına yazdıklarıyla mutlu olanlar tepetaklak yerlere yuvarlandık. Bizi itenin kim ya da kimler olduğu belliydi de, nereye düştüğümüzü bile anlamadık. Ayarlarla oynandı, alan adları alındı, başka servislere sığınıldı ve çözümler üretildi ama asıl istenen yan yollara sapmadan, bildiğimiz yolda rahatça yürümekti. Bir süredir düzenli olarak güncelleyemiyorum Fil Uçuşu’nu; dedim ya, ayar bozuldu bir kere. Güncelleyeceğim zaman da hem blogspot adresini, hem de filucusu.net alan adına yönlendirdiğim wordpress adresini güncelliyorum. İş böyle…
• Peki günden pek bir şey kalmadıysa ne yazabilirim? Yazıdan bir insan olmaktan başka rüzgâr esmezken ruhumda, ne söyleyeceğim? Kendime bile… Fotoğraf 1x.com adresinden alınmıştır. Quoth the Raven, “Nevermore” © mario grobenski – psychodaddy
• Tanpınar’ın “Yaz Yağmuru” öyküsü çağırıverdi. Öyküyü (ve elbette Tanpınar’ın bütün öykülerini) her okuyuşta, en geniş anlamıyla rüya kavramını yeniden düşünüyorum. Rüyayı sadece bir davranış ya da çağrışım kaynağı olarak görmekle sınırlı kalmayan, öykünün atmosferine bir mekan olarak kurgulayan estetik anlayışından etkilenmemek olanaksız. Ne zaman Tanpınar okusam, hem bu yazarın hem de rüyaların merkezde olduğu Ayfer Tunç’lu, Murat Gülsoy’lu sohbetlerimizi anıyorum. Sözün özü; Tanpınar okumayı özlemişim. • “Bir de Baktım Yoksun” Arapçaya çevrildi ve Mısır’da yayımlanacak. Bugün Etrac Yayınevi’nden ve…