Öykü Sözlüğü

684319_2

26 Oca: Okurların yüreğinden su gibi fışkıran bir İpekli Mendil

İpekli Mendil. Uzun süren bir yolculuk ve sonrası… Fil Uçuşu’nda İpekli Mendil ile ilgili bir yazıya yer vermedim. Oysa, bu blogun da kitabın oluşumuna katkısı var. Sarnıç Öykü’nün şu anda raflarda olan sayısında, İpekli Mendil’e de yer verildi. Fil Uçuşu’na o yazıyı almak istedim. Çünkü İpekli Mendil ‘i hazırlayanların cümleleri var burada. İşte Sati Faik’e saygılarımla diye başladığım o yazı ve kitabı hazırlayanların görüşleri… İçinde öyküler olan bir sözlük: Okumayı, öyküleri sevenler için, içinden mutluluk geçen bir sahil kasabası demek….

Aynadaki-Zaman

11 Eyl: Sözlük.41

P PUL BİBER: İnsan desen insan değil, hayvan desen hayvan değil, öyle bir mahlukattır gemideki kaçak yolcu. Korkmamak, tedirgin olmamak ne mümkün… Öyledir zaten gemi adamı olmak; sağa dönsen tedirginlik, sola dönsen korku. Ne sinirler dayanır böylesi bir yaşama, ne mideler. Kemal Kaptan’ın uyarısına rağmen, çorba kaşığını pul biber kasesine daldırıp, mercimek çorbasını kızıla boyar Hamit. Acı bile, lezzetsiz olmasından iyidir hem yemeğin, hem hayatın. Ve unutmamalı ki, acı acıyla sökülür. Cemil Kavukçu, “Aynadaki Zaman”ın iki ayrı öyküsünde, ayrı kaşık ölçüleriyle döktürür…

rifat_ilgaz

27 Ağu: Sözlük.40

U USTURA: Rıfat Ilgaz’ın kalemiyle girdiğimiz bir berber dükkânı… Musluk tamirinden kırık küplerin yapıştırılmasına elinden her tür iş gelen bir berber… Berberin hem gevezeliğine hem de sakarlıklarına katlanmak durumunda kalan öykü anlatıcısı/müşteri… “Nerde o eski tıraş fırçaları?” diye başlar öykü… Ardı arkası gelmez söylenmelerin: Nerde o eski kayışlar, nerde o eski usturalar, nerde o eski kantaşları, nerde o eski sabunlar, nerde o eski taraklar, nerde o eski çıraklar… Elbette öykünün sonunda kafası gevezelikten şişmiş, yüzünde kesilmedik yer kalmamış müşteriye söyleyecek…

refikb3a5ebccb32d5ab2by

17 Haz: Sözlük.39

T TURUNÇLAR/LAHANALAR: Uzaklardan gelir yoksul İbrahim. Kimilerinin “Aptal İbrahim” demesine neden olacak kadar saftır. Gece körlüğüne, soğuğa, yükünün ağırlığına aldırış etmeden, rahmetli kuzeninin ailesine erzak getirir; bir çuval turunç ve üç koca lahana… Oysa bir anne, dört çocuktan oluşan babasız kalmış evin çevresi göz alabildiğine lahana tarlaları ve turunç bahçeleriyle doludur. Bu hüzünlü ve şaşırtıcı tabloyu annenin sözleri tamamlar: “Çuvalın içinde ne varsa var! O aslında, kendini getirdi!” (Turunçlar ve Kocaman Lahanalar, Refik Algan)

sineergün

03 Haz: Sözlük.38

K KIRMIZI IŞIK: Otuz saniyelik bir bakışmadır hayat kimi zaman. Bir yabancıyla. Bir yabancının dünyayı içine çekmiş iki siyah deliğe benzer gözleriyle. Ruhunuzun bir yanıyla sarılmak bir yanıyla gözlerini oyup üstünde tepinmek istediğiniz, yolun karşı kıyısında durmuş işaretparmağıyla sizi gösteren bir yabancıyla bakışmak. Sine Ergün’ün, etkileyici “çok kısa an’lar galerisinden” bir tablodur hayat. Kırmızı ışığın otuz saniyeliğine durdurduğu hayatta, bir yabancının gözünde kendi ruhunuzla hesaplaşmadır. Sonra döner arkanızı gidersiniz. Işık yeşilden kırmızıya döner. (Sine Ergün, Kırmızı Işık) Sine Ergün’ün Burası…

leyla-erbil_294647

08 May: Sözlük.37

T TARİH: Tarihin sayfalarından yapraklar gibi yayılır öykünün satırlarına Kutsal Aile. Ailenin kendinden menkul kutsal bütünlüğü içinde hesaplaşmalar yaşanır/yaşanacaktır. Gözlerin ve avurtların yerine oyulmuş dört iri çukurdur nine; yitirdiği göbeğini bulmak için rakı şişesinden medet uman. Odada yürüyen bir konsol gibi bir baştan bir başa gidip gelir baba; soyunun/bebeğinin ağzına parmak sokar. Bebeği bir babanın bir oğlun kucağına veren, besleyen, oğullarını hervakit kurtaran bir arabulucudur ana. Ön dişleri kırık, seyrek bıyıklarını aşağı çekiştiren, kendini beğenmiş diri bir sestir oğul. Ağzına…

12 Nis: Sözlük.36

D DUBAİ: Bir deneme metni gibi başlar Orhan Duru’nun kısa anlatısı. Şehri talan edenlerden savaş tellalılığıyla cebini dolduran kapitalizme, gökdelenlerden tüketim çılgınlığına çok konuda söyleyecekleri vardır ustanın. Bir “günümüz okuması” yapar kuşbakışı uçuşla. Dubai’den başladığı uçuşunda Guantanamo’ya kadar kanat çırpar. Dümbelek havalarıyla başladığı yolculuğunu Yoko Ono’nun sesiyle noktalar. Öykü açısından ilginç olan, deneme havasındaki gidişatın sınırı muğlak bir bölgede gökdelen-birey çatışmasına dönüşen bir tonda noktalanmasıdır. Çatışmanın sonunda gökdelenin güvenlik görevlisi, anlatıcıya -Orhan Duru’ya- acıyarak şunu söyler: “Alışveriş kültürünü geliştirmek için…

15 Mar: Sözlük.35

S SAÇKIRAN: Saçkıran deyince, herkes ağız birliği etmişçesine aynı tedaviyi önerir: ilk duyulduğu anda alaycı bir gülümseyişe neden olsa da, sorunlu bölgeye sarımsak sürmenin olumlu sonuç verdiği bilinen bir gerçektir. Oysa Muhsin’in farklı bir sorunu vardır; saçkıran değildir, doğar doğmaz onu kucağına alan hemşirenin uzun tırnaklarından kalma bir izdir sağ yanağındaki saçsız bölge. (Bir erkek bir kadını niye sever? Bir erkek bir kadından niye nefret eder?) Bir kadından hediyedir herkesin sağından yürümesine neden olan –sağ yanını göstermemek için başka ne…

07 Oca: Sözlük.34

M MİÇYA: Bir denizkızı tablosu. Islak sarı saçları omuzlarına dökülmüş bir kadın. Çıplaktı. Belinden aşağısı klasik denizkızı tablolarında olduğu gibi bir balık kuyruğu ile nihayetleniyordu. Kırmızı ve yeşil iki renk bu mavi fonlu suluboya tablonun üzerinde o kadar fazlaydı ki, insana garip bir ürperti veriyordu. İsmini okudum: Agra Miçinska. Kısaca Miçya! Asfalt yola kavuştuktan sonra ruhu değişen sayfiye yerine gelen bir trup ve o trubun en ilgi çeken gösterisinde, özellikle erkeklerin aklını başından alan Miçya! Yağmurun kasabayı avucunun içine aldığı…

20419_b

28 Ara: Sözlük.33

Sözlük, daha önceki maddesinde Orhan Duru’nun Ernesto öyküsünü ele almıştı. Aşağıdaki madde, bu öyküye bir cevap olması açısından ve 1950 kuşağı öykücülerin ruhunu anlatması bakımından ilginç ve edebiyatımızın önemli bir deneyi-deneyimi. (bkz: Sözlük.32) ERNESTO: Orhan Duru’nun “Ernesto” isimli öyküsünün yayımlanmasından üç ay sonra, 5 Eylül 1970’de, yine Cumhuriyet gazetesinde Erdal Öz’ün bir öyküsü yayımlanır; cümle tamamlaması, saygı duruşu, süreklilik, edebiyatın paylaşım alanında çoğalma/çoğaltma… Önce Ernesto Che Guevera’nın işbirlikçi Bolivya ordusu askerleri tarafından ayaklarından yaralanarak yakalanışını, savunmasız bedeninin makineli tüfekle taranmasını, cesedinin…