Öykü

05 Eki: Sözlük.13

M MİKAİL: Öykümüzün kilometre taşlarından biri olan “Aziz Bey Hadisesi” kitabının, duygusal coğrafyamızın haritasını okul çantalarımıza koyan öyküsüdür “Mikal’in Kalbi Durdu”… Anadol marka otomobili, bıyıkları, kara paltosu, sustalısı, Semiramis’e olan aşkı ve “Keşke onu sevseydin, sevmedin, beni mahvettin,” deyişiyle Mikail, öykümüzün nefes almayı bilen karakterlerinden biri olarak sayfalar boyunca okura “Ah!” çektirir. Onu böylesine gerçek ve yürek parçalayan bir karakter yapan, aşkının büyüklüğü kadar, “öykü anlatıcısı”nın insan olma halini aktarmadaki becerisidir. Sadece giriş paragrafı bile ne çok şey söyler: “Mikail’in…

RAOMON1

23 Eyl: “Baudelaire’in bir dizesi bile, daha değerlidir hayattan!”

Kurosawa’nın başyapıtlarından Raşōmon’un yazarı Ryûnosuke Akutagava’nın öyküleri hakkında “Milliyet Kitap Eki” nde yazdığım yazının geniş hali ve kitabın çevirmeni Oğuz Baykara’nın görüşleri… Raşōmon filminin konusunu çoğu sinemasever, sanatsever ezbere bilir. Tek bir cümleyle söylemek gerekirse; ormanda evli bir çiftle karşılaşan bir haydut, erkeği öldürüp karısına tecavüz eder. Peki sadece üç kişinin arasında geçen bu olay gerçekte nasıl yaşanmıştır? Olayı, haydutun, kadının, ölen kocanın (elbette bir medyum aracılığıyla) ve olan bitene gizlice şahit olan bir oduncunun anlattıklarını dinlediğimizde, gerçeğe ulaşabilir miyiz?…

09 Eyl: Sözlük.12

L LİPSOZ: Balık meraklılarının sofralarında görmekten özellikle keyif aldığı bir kaya balığıdır lipsoz. Kimi çorba balığı der, kimiyse dikenli balık… Kadir Bey’in sofrasındaki duruşu ise bambaşkadır. Belleksiz, tarihsiz, halsiz duruşunda, ölümü kabullenmeyen bir hayalet tütmektedir. Kafası bir bıçak darbesiyle gövdesinden ayrılır… Kadir Bey’in iri elleri beyaz etini, kılçığından ayırmakta zorlanır… Lokmalar büyür, vahşetin ziyafet sofrası evrene yayılır… Sezgin, o büyük restoranının şefi Sezgin, iyiliğin ve kötülüğün bahçesinin ötesindeki bu sahneyi izlerken, bir insandan bu kadar çok ürkmenin ağırlığıyla, orada öyle…

r724

02 Eyl: Ferit Edgü’nün toplu öyküleri: Leş

Ferit Edgü’nün toplu öyküleri Sel Yayınları tarafından tek bir ciltte toplandı: Leş. Ferit Edgü öyküsü için çok şey söylenebilir-yazılabilir. Ama her şeyden önce bu olağanüstü öykü evreninin sıkı bir okuru olmak gerekir. Leş, bize bu olanağı veren, etkileyici bir toplam.Kitap çıkar çıkmaz Ferit Edgü ile, Kanlıca sahilindeki bir çay bahçesinde oturduk ve sohbet ettik. 1960 ihtilalinden kısa süre sonra, Yaşar Nabi’nin, o dönemin “bunaltı edebiyatı” (hatta boğuntu edebiyatı bile denmiş) yapan gençlerine, “İşte şimdi özgürlükler geldi, artık bunalmanıza gerek yok,”…

24 Ağu: Sözlük.11

H HEYBELİADA: 1940’ların o kötü harp yılları… Heybeli büyük yokluk içinde… Niyandros’daki Aya Yani volisine atılan ağlardan çıkacak balıklar adalının yaşam kaynağı… Ne var ki, seferlerden bir sefer, Koca İbrahim’in tayfasından Hidayet olmayacak iş yapıp, uçtaki kayadan denize işeyeceğine, Aya Yani kilisesinden geriye kanal yıkıntıların duvarına işeyince… Murdar olan sudan balık sürüleri çekilince… İş adanın sarhoş papazı Yakovos’a düşer… Barba Hristofi, Deli Yano, müezzin Feyyaz, bakkal Apostol, kasap Zaharya, fırıncı Karabet, emekli Binbaşı Muhittin bey, Todoraki efendi, Ligor Baba ve…

17 Ağu: Sözlük.10

İ İMZALI KİTAPLAR: Has okur için özel bir mutluluktur sevdiği yazarın imzalı bir kitabına sahip olmak. Kimi kitapların imzalı kopyaları ise sadece edebiyat tarihi için değil, insanlık tarihi için büyük anlamlar ifade etmektedir. Kimileri içinse kitabı bir gösteriş nesnesine dönüştürmeye yarayabilir. Hele ki Mümin Ekrem Ozaner gibi sadece sahip olduğu kitapların değil, yaşadığı dünyanın kültürel zemininden habersiz olan bir sonradan görme için… Öykü anlatıcısı, Falih Rıfkı’dan Reşat Nuri’ye büyük yazarlarımızın bir dizi “sahte” imzalı kitabını görünce komik ve zekice bir…

DSC_0238

02 Ağu: Bir duvara bakmak!

Bir yabancı olduğumu anlar korkusuyla, gizlice bakıyorum kara kuru adama. Kısa sürecek yolculuğumun rehberi olduğunu hissediyorum. İkimiz de ince vücutlarımızı tutunduğumuz kayışların salınımlarına bırakmış gibiyiz. Sanki tramvayın tepesinden geçen pirinç borudan sarkan bu deri kayışlar olmasa yıkılıp gideceğiz. Çünkü bizler karda ağaç gövdeleri gibiyiz. Görünürde hemen toprak üzerinde bulunur gövdeler ve ufak bir yüklenişte onları yerlerinden söküp atmamak için ortada bir neden yok sanılır. Ama hayır! Olacak şey değildir bu; çünkü gövdeler yere sımsıkı yapışmıştır. Ama bu da yalnız görünürde…

26 Tem: Sözlük.09

D DAYIOĞLU: Vüs’at O. Bener’in kısa öyküsünde, bilincin en derinlerinden karabasana sızan bir gulyabani gibidir Dayıoğlu. Dayıoğlu sapanla serçe avlar, meşin önlüğüne doldurur kuşları. Dayıoğlu serçelerin kafalarını koparır, göğüslerini yarar, yüreklerini yer çiğ çiğ. Dayıoğlu secdeye kapanmış ninenin öldüğünü söyler, üç yıl önce de ölmüştü der. Karabasan sürer, gider… Taşranın sıkıntısı, büyük aile içindeki yalnızlığa döner… Ölümün sıkıntısı, yaşamın koşuşturmasına döner… Kısacık metin büyük ustanın kaleminde dev bir yapıta döner… (Vüs’at O. Bener, Nine) Meraklısı için not: Öykü Sözlüğü etiketindeki…

13 Tem: Sözlük.08

B BAKIŞLAR: Herkes bakardı ona. Kısa boyu bakışların yere çevrilmesine neden olurdu. Kıskanç bir kocadan yediği yumrukla yere düşünce sokaktan geçenler bakardı. Sınıfın ortasında dalgasını geçen öğretmen bakardı. İşyerinde tuzlu kahve içirerek alaya alındığında mutemet bakardı gözlüğünün üstünden. Yarım kilo sucuğa beş lira alan kazıkçı bakkal bakardı. Bir de Ali bakmıştı; diğerlerinden farklı gözlerle… Düştüğünde onu yerden kaldırmış, üstünü başını temizlemişti. Demek ki o da farklıydı kendisi gibi, pisliğin içinde işi yoktu… Aylak Adam’ın ve Zebercet’in öyküdeki kardeşini sunar bize…

06 Tem: Sözlük.07

Z ZERRİN: Öykümüzün en çekici dişi karakterlerindendir. Her ne kadar sonunda günahının meyvelerini penceresi delik bir komşu kömürlüğüne bırakmak zorunda kalsa da, öykü boyunca bakışlarıyla, yürüyüşüyle, kendini sevdirme konusundaki maharetiyle anlatıcıya kadınlık cilvesini gösterir: “Cesur değilsiniz, işte apaçık görünüyor ki beni istiyorsunuz, beni pek güzel buluyorsunuz. Elleriniz beni okşamak, sarı tüylerimin üzerinden geçmek, o kadar güzel vaziyetler alan, bükülüp kıvranan vücuduma dokunmak, ellerimi tutmak, başımı avuçlarının arasında sıkmak ihtiyacı var.” İşin ilginci böylesine çekici bir tablonun öznesi olan Zerrin sarı…