Öykü

NisanfotoraflariB

04 May: 80’ler denince siz neler hatırlıyorsunuz?

    Derya Erkenci yeni bir kitap yazıyor. Bu cümle eminim, Erkenci’nin Hayalet Gemi‘deki, altzine.net’deki yazılarını ve önceki kitaplarını okuyanları heyecanlandırmıştır. 2002 tarihli “Aptalın Seyir Defteri” ve 2003 tarihli “Nişan Fotoğrafları” kitaplarını okuyanlar, onun özel dilini, detaylar üstünden bütüne götüren kurgusunu, çocukluğu-gençliği 80’lerde geçmiş bir kuşağın dünyasını yansıtış tarzını, kaleminin ucundaki kamerasını özlemişlerdir. Kalem-kamera benzetmesi boşuna değil; Sinema-TV eğitimi gören, haber kameramanlığından uzun metrajlara objektif arkasına geçen, şaşırtıcı kısa filmlere imza atan, video sanat işleriyle zihin tokatlayan bir isim Derya Erkenci….

26 Nis: Eskiz defterinden bir sayfa: Portobello 22

    Geçenlerde bir arkadaşım “Bir de Baktım Yoksun”daki bir öykü ile, Portobello 22 ile ilgili okuma deneyimini anlatınca aklıma takıldı, açtım defterlerimi ve öykünün yazılış sürecinin izini sürdüm. Yaptığım kazı sonucunda 5 Ocak 2008 tarihine ulaştım. Demek ki kafamda dönüp durduğu günleri saymazsak, Portobello 22 ile ilgili ilk satırları o gün yazmışım. (Elbette öykünün aklıma ilk düştüğü günü de hatırlıyorum, ama yazıyı esas alalım.) Uzun yolculuğunda o kadar çok durağa uğramış, o kadar makas değiştirmiş ki bu metin. Dileyenler öykünün…

04 Nis: Kırmızı Kurdele

    Biz de çocuktuk. Sütün mayalanarak yoğurt yapılması kadar şaşırtıcı bir annelikteydi ilkokul öğretmenimiz. Minik şarkıları vardı, okumayı belleten fişleri vardı. Çıkışları hep kendineydi, bize yumuşacık inişleri vardı. Elinin buz gibi bir sevişi, sesinin sırtımıza havlu koymaktan uzak bir titreyişi vardı. Ama vardı. Bir de ödevleri vardı. O ödevleri verişi vardı. Ödevlerin bizden geri gelmeyişi vardı. Geçenlerde ruhuma sıkışmış bir ödevi kustum çalışma masamın üstüne. Yapılmamış bir ödev; bir soru. Uzun uzun düşündüm ve cevabı buldum geç de olsa: Hafızadan…

28 Mar: Harfler, Heceler, Kelimeler…

    Yazı deyince aklıma hep çocukluğumdan bir görüntü geliyor. Ankara’dayız. Sobalı bir evde oturuyoruz. Sabah annem ve babam hep ablamla benden önce kalkmış oluyor. Soba çoktan yakılmış. Üstündeki çaydanlıktaki su kaynamış, ıslık sesleri duyuluyor. Kızaran ekmeklerin kokusu iştah kabartıcı… Bu klişeleşmiş “soba başındaki mutlu aile” tablosu ne sıklıkta yaşanırdı bilmiyorum ama her sabah yaşanan ve beni yazıyla tanıştıran olayı, belleğim hâlâ en taze haliyle sunar bana: Anne ve baba salondaki divana kurulmuş ve gazete okuyorlar. Evet, yazıya tutulmamın nedeni bu…

salon_logo

15 Mar: Ubor Metenga Buluşmalarında Haldun Taner

“Çünkü bizim de eşyayı gerçek büyüklükleri ile görüp görmediğimiz ayrı bir meseledir.” Haldun Taner, “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” Ubor Metenga Buluşmaları‘nın ikincisi 29 Mart Pazartesi günü saat 20.00’de yine İKSV’nin Deniz Palas’taki binasında, Salon‘da gerçekleşecek ve bu kez Haldun Taner‘in Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu öyküsünü konuşacağız. Detaylı bilgi ve mekanın adresi için Salon’un web sayfasını ziyaret edebilirsiniz: http://www.saloniksv.com/etkinlikler.asp

10 Mar: Eskiz defterinden bir sayfa: 3M “Muasır Medeniyetler Mertebesi”

                  (…! Neredeysen, ne halde olursan ol, ister eksili zaman uzayında, ister artılı gönül zamanında süzülüyor ol, beni bu –parantez de dahil olmak üzere- söylediklerim için bağışla!) Lolita, Vladimir Nabokov Sıradan bir karttı. Sıradan mıydı? Ne önemi var? Bulurum birkaç güne kadar… (Birkaç gün mü, var mı o kadar zamanım?) Sıradan olsa da bulurum, olmasa da; ama böyle diyerek kafaları karıştırmaya gerek yok, çünkü sıradan bir kart arıyorum şu anda. Aramıyorum, nerede olduğunu biliyorum. (Kararlı olmak gerekiyor.) Kahverengi ceketimin cebindedir,…

06 Mar: “Oysa do\u011far do\u011fmaz kula\u011f\u0131ma f\u0131s\u0131ldam\u0131\u015flard\u0131!”

      Adımı bilmiyorum ben. Elbette var bir adım. Çevremdekilerin beni çağırmalarına yarayan bir adım var. Var. Ama bilmiyorum ben. Biliyorum da, unutuyorum aslında. Pof diye bir ses çıkıyor, uçuyor aklımdan. Unutuyorum. Evet, evet en doğrusu böyle söylemek; unutuyorum. Karıştırıyorum. Kekeliyorum. Oysa adımı ezbere bilen birileri var, senin adın bu değil ki diyorlar; hemen gülümsüyorum onlara, şakalar yapıyorum, yalanlar söylüyorum, bahaneler uyduruyorum: göbek adım bu, diyorum göbeğime şap şap vurarak. Bir teyzem vardı, beni hep bu adla çağırırdı, diyorum olmayan bir…

04 Mar: O Mektup

     Adam bana bakıyor. Tam ayaklarımın arasında duran sırt çantamın ön gözünden sigara paketini almak için eğildiğim sırada fark ediyorum bana baktığını. Armuda benzeyen kafasının üstünde iki küçük nokta gibi duran mavi gözlerini benden ayırmıyor. Katlana katlana boynunu örten gerdanı, sarkık gözaltları, sıkıntıdan şişirilmiş gibi duran yanakları, gömleğinin düğmelerini geren bir göbeği var. Kısa kesilmiş kirpi saçları, griden beyaza dönüyor. Altmış yaşlarında olmalı, belki daha da fazla. Beyaz gömleği ve ütülü gri pantolonuyla uyumsuz, daha çok yeniyetmelerin ayağında görülen türden rengârenk…

books3

17 Şub: En Beğendiğiniz Kitap Adları

Çok sevdiğim kitap adları vardır. Kimileri yazarın kimileri çevirmenin başarısıdır. Hep düşünmüşümdür Gönülçelen Sallinger’in elbette ama bir parça da Adnan Benk’in değil mi? Ya da özgün adı Survivor olan Gösteri Peygamberi? Kendiliğinden güzel adlar vardır, çevirisiyle değerini kaybetmeyen; Onca Yoksulluk Varken (Romain Gary), Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet (Thomas De Quincey), Karanlığın Yüreği (Joseph Conrad), Ses Taklitçisi (Thomas Bernhard)… Uzar gider bu liste! Aslında Bernhard’ı her kitabının adını sevdiğim yazarlar listesine alabilirim. Nabokov gibi. Nabokov okumadan geçen yıl eksik…

14 Şub: Bir de Baktım Yoksun: Kaybetmek, Kaybolmak!

Ekim 2009’da yayımlanan kitabım Bir de Baktım Yoksun, 3.baskısını yaptı. Tam da Behçet Çelik’in Notos Öykü’deki eleştirisini okuduğum zamanda gelen yeni baskı haberine çok sevindim elbette. Kendi kitabıma olan ilginin ötesinde öyküye ilgi gösterilmesi memnun ediyor beni. (Yeri gelmişken iki yeni öykücüyü işaret etmek ve Yapı Kredi Yayınları’na bu kitaplar için teşekkür etmek isterim: Yalçın Tosun’dan “Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler” ile Kerem Işık’dan “Aslında Cennet de Yok”.) Yeni baskısıyla, Bir de Baktım Yoksun durağına bir daha gitmek istedim….