Öykü

Karin_Karakasli

06 Mar: Üşür Ölümü Tadanlar

Karin Karakaşlı’nın öykülerini, sadece içerikleri açısından değerlendirmenin/konuşmanın  yanlış olacağını düşünüyorum. Elbette yakıcı ve kahredici bir dünyanın dinamikleri var karşımızda, bunun dışında cümleler kurmamız mümkün değil. (Kahredici sözü tam isabet, kahroluyor herkes.) Ancak, bu duygusal yoğunluğun, Karakaşlı’nın dil-anlatıcı-zaman-mekan kullanımındaki maharetini ikinci planda algılamamıza izin vermemeliyiz. Karin Karakaşlı bir dil ustası. Çokça kullanılan “mücevherci titizliği” benzetmesini yapmayacağım bu konuda. Çünkü “bir doktor kararlılığıyla” yatırıyor dili, edebiyatın ameliyat masasına. Bilinen sorudur; mesleği doktorluk olan devrimci, faşist cuntanın önde gelen ismi ölüm-kalım halinde ameliyat…

04 Şub: Heybeliada Öykü Şenliği

Değerli yazarlar, edebiyatçılar, edebiyat dostları ve adalı arkadaşlarımız, bildiğiniz üzere, 14 Şubat Dünya Öykü Günü her yıl Ankara’da ve çeşitli kentlerde düzenlenen etkinliklerle kutlanıyor. Heybeliada Halk Kütüphanesini Koruma Girişimi, bu yıl 14 Şubat Dünya Öykü Günü İstanbul kutlamasına Heybeliada Ruhban Okulu’nun tarihi atmosferinde bir “öykü şenliği”yle ev sahipliği yapıyor.  Koruma Girişimi, Heybeliada Eski Türk İlkokulu’na ve Halk Kütüphanesi’ne ev sahipliği yapmış olan eski Triandafilidis Köşkü’nü bir halk kütüphanesi olarak çağdaş bir işleve kavuşturmak ve adanın kültürel yaşamına katkıda bulunmak isteyenlerden…

684319_2

26 Oca: Okurların yüreğinden su gibi fışkıran bir İpekli Mendil

İpekli Mendil. Uzun süren bir yolculuk ve sonrası… Fil Uçuşu’nda İpekli Mendil ile ilgili bir yazıya yer vermedim. Oysa, bu blogun da kitabın oluşumuna katkısı var. Sarnıç Öykü’nün şu anda raflarda olan sayısında, İpekli Mendil’e de yer verildi. Fil Uçuşu’na o yazıyı almak istedim. Çünkü İpekli Mendil ‘i hazırlayanların cümleleri var burada. İşte Sati Faik’e saygılarımla diye başladığım o yazı ve kitabı hazırlayanların görüşleri… İçinde öyküler olan bir sözlük: Okumayı, öyküleri sevenler için, içinden mutluluk geçen bir sahil kasabası demek….

siir

21 Ara: Eski bir okurdan kısa bir mektup

Filiz Elmas’ın “İki Şiirin Arasında”dan yola çıkarak yazdığı yazıyı/mektubu daha yeni okudum. Kitaplarla ilgili çıkan yazıları bir süredir Fil Uçuşu’nda paylaşmıyorum ancak bu mektup için bir ayrıcalık yapmak istedim.  Orijinalini buradan okuyabileceğiniz yazıyı olduğu gibi aldım. Filiz Elmas’a teşekkürlerimle… Yekta Kopan’la tanışmamız Radikal’de yer alan kültür sanat sayfasındaki köşe arkadaşlığımızdan öncesine dayanır. Yazar Yekta Kopan’la ilk karşılaşmam, Bir de Baktım Yoksun adlı kitabıyla aldığı ödüller sonrasında olmuştur. Kitabı merak edip almış, öykülerini beğendiğim için diğer kitaplarını da  okumuştum. Bu nedenle…

7b0b8c2a-7f64-4b42-840f-644eb3472208

23 Kas: Günden Kalanlar.38

* Moskova deneyimi ilginç. Karşılaştırmalı bir şehir turu zor. Şehri okuyacaksan, hani varsa böyle bir isteğin, kendi dilinde-bilgisinde okuman gerekiyor. Üstelik türlü tevatürü ve yanlış tarih okumasını bir kenara bırakıp. Aslında bir şehre dalmanın olmazsa olmazlarında biri bu; bildiğini unutmak ve öylece yürümek. Ama bir yandan da olmayacak şey söylediğim; kişisel tarihinde biriktirdiklerinle, hayallerinle ve beklentilerinle giriyorsun şehrin ana kapısından. * Moskova deyince herkes soğuktan dem vurdu. Soğuk dediğin ne ki, doğanın bir parçası. Asıl dert, insanın kargaşası; yani trafik….

13 Tem: “Kast\u0131rsan roman olur!”

radikal.com.tr’de 2 Temmuz 2014 tarihinde yayımlanan yazım. Kalemi kıvrak dostumuz Bağış Erten, Radikal Kitap’ın yeni yolculuğunun ilk sayısında, dudağa tebessüm oturtan bir yazı yazmış: “Tatile asla götürülmeyecek kitaplar”. Yıllardır bütün gazetelerin, dergilerin bıkmadan usanmadan yaptıkları “Tatile giderken hangi kitaplar götürülür?” listesine tersten bir bakış. Baştan söyleyeyim, bu soruyu da, bu listeleri de sevmem. Ne götüreceksen götür kardeşim, okumaya isteğin varsa okursun. Bağış Erten’in dediği gibi “küçük burjuva büyük tatilinde” fotoğrafında bir olmazsa olmaz olarak görüyorsan kitabı sen bilirsin. O zaman…

viewer

08 Eyl: Factotum

Charles Bukowski’ye selam olsun… Denize varana kadar gökyüzünü seyrettim. İhtiyar’ın kamyonetinin arkasında on altı saatlik bir yolculuk. Sarsıntıdan götüm çürüdü. İki kere mola verdik. Bana kalsa gerek yoktu ama İhtiyar “Ben senin gibi malı çıkarıp yola salamıyorum,” dedi. Adamın işemesine de karışacak halim yok ya. İlk molada bir ağacı suladık. İkincisinde hem kamyoneti hem de kendimizi mazotladık. Babadan kalma mukavva bavulun bir yerlerinde yolluk bulundururum mutlaka. En az bir şişe. Neşeli olduğum vakitlerde ‘her ihtimale karşı şişesi’ koymuştum adını, yakışır….

rashomon

07 Eyl: Raşomon’u Hatırlamak

Yıllar önce, Ankara’da ya Çağdaş Sahne’de ya da Sanatevi’nde izlemiştim Akira Kurosawa‘nın Ran filmini. Sinemanın karanlığında, cebimdeki küçük deftere notlar aldığımı hatırlıyorum. Neler yazdığım aklımda değil. Oysa o yaşımda, o ruh halimde filmin bana ne notlar aldırttığını görmek isterdim bugün. Biraz kaba bir arşivcilik, hatta çöpçülük oluyor ama eski defterleri atmamak lazım. Sonrasında, video döneminin olanakları çerçevesinde bulabildiğim bütün Kurosawa filmlerini izledim. Ama bir tanesi kurguya bakışımda dönüştürücü etki yaptı. Bir daha izlemekten yorulmadım; bir daha, bir daha… Kurgu deyince sinemaya…

04 Eyl: Yağmur Yağmadan

(Genç Adam oturmuş. O konuşurken yavaşça Genç Kadın ve Sahaf gelirler, ayakta dururlar. Üçgenin birbirine eşit mesafede duran köşeleri gibidirler.) GENÇ ADAM Hava ne kadar garip bu gün. Sabah güneşliydi, şimdiyse fırtına kopacak gibi… (Birden gözleri parlar.) Fırtına deyince aklıma gelen tek hikâye buydu. Aslında tek istediğim mutlu, kahkaha atmaktan korkmayan hatta deyim yerindeyse komik birer kelebek olan insanların hikâyesini anlatmaktı. Komik kelebekler… Metaforun son durağı. Ne kadar çabalasam da büyük sözler etmeden yazamıyormuşum. Bir yerde durmayı bilmem gerekiyor. Öğrenmem…

mart

01 Eyl: Alper Atalan’dan “Mart”: Çaylar yazardan!

Alper Atalan‘ı yaklaşık on yıl önce tanıdım. Tanışma hikayemiz de ilginçtir; İspanyolca dil kursunda sınıf arkadaşı olduk. O zamanlar benim kitaplarım yeni yayımlanmaya başlamıştı, Alper çeşitli dergilerde mizah yazıları yazıyordu. Hayatı fazlasıyla ciddiye alan bu adamla kısa sürede her konuda sohbet eder hale geldik. Sakin konuşması, gülen gözleri, bütün o sohbetlere başka bir değer katardı. Kurs sona erdikten sonra sürekli kılamadık dostluğu. İkimiz de hayatın farklı yollarına savrulduk. Bu geçen yıllar içinde önceleri seyrek de olsa haberleşirdik ama zamanla o…