…Melih Cevdet, yakın dostları Sait Faik ve Orhan Veli ile, bir biranın başında, bir umudun eşiğinde, beyazlar içinde… Melih Cevdet Anday (13 Mart 1915 – 28 Kasım 2002) Kuşlar yağmur yağdırır da Yağmur güneşe vururdu ya Ben sana gelirdim (Sevincin Yarısı şiirinden)
Sait Faik
Sabahattin Ali adına verilen edebiyat ödülü yendiden canlandırılamaz mı? Darüşşafaka Lisesi öğrencilerinin yaptığı işleri alkışlamak gerekiyor. Bu kez de ellerinde Sait Faik’in öykülerinin adları yazılı dövizlerle Burgazada’daydılar. Sonunda beklenen oldu ve 2010’dan beri restorasyon nedeniyle kapalı olan Sait Faik’in Burgazada’daki müze evi yeniden hizmete açıldı.Öncelikle Darüşşafaka Cemiyeti başta olmak üzere, bu sürece katkı sağlayan, emek veren herkese teşekkür etmek gerekiyor. Yeri gelmişken bir teşekkür de, kitabını okuduğum ilk andan itibaren Sait Faik Hikâye Armağanı ile taçlandırılmasını istediğim Sine Ergün’e; böylesine…
Z ZEMBEREK: Koskoca dünyanın minyatür bir temsilcisi gibidir sınıf; sınıfta zamanın akışını hayatlarının merkezine almış öğrenciler. Gemlikli Celil babasının hediyesi saatiyle sınıfın en önemli şahsiyetidir. Ne de olsa öğrencisinden öğretmenine herkesin tek bir soru vardır aklında: “Kaç dakika var?” Bıkmadan usanmadan cevaplar bu soruyu Celil; “on yedi dakika, beş dakika, üç dakika…” Hatta elli dakikalık dersin içinde “Daha kırk beş dakika var,” diye cevapladığı bile olur. Derken bir gün zembereği kırılır saatin, sınıfın o en önemli şahsiyeti Zemberek lakabıyla dalga…
“Kafka vurgusunun yapılmasını anlıyorum ama bir de beni ben yapan isimler var; Salinger, Edip Cansever, Yusuf Atılgan, Sait Faik gibi,” diyor Gişe Memuru’nun senaristi ve yönetmeni Tolga Karaçelik. Aslında filmi böyle bir edebiyat yolculuğunun izinde değerlendirmek gerekiyor. Hatta ötesi de var; Camus’den Bernhard’a uzanan bir çizgi bile çekilebilir. Ama şu da tartışılmaz bir gerçek; biz izleyiciler, gişe memuru Kenan’ın (kısaca K. mı desek?) hikayesini anlamaya çalışırken, rehber olarak Kafka’ya sığınacağız. Özellikle de, Kafka’nın ironik çözümlemelerini kerteriz almaktan hoşlanan okurlar. Çünkü…
Kim ne derse desin; Türkiye’de öykü okunuyor. Büyük satış rakamlarından, tanınırlıklardan söz etmiyorum. Has okur öyküye hiçbir zaman sırtını dönmüyor. Öykünün dili ve düşünceyi çoğaltan, yorumlama yeteneğini geliştiren, şapka uçuran dünyası, okuruyla gönlünce buluşuyor. Bu buluşmaların kutlama anları var bir de; sadece yazarların değil, öykü okurunun da “Acaba bu yıl hangi yazar kazanacak?” diye merakla beklediği ödüllerin açıklandığı anlar. Hiç tartışmasız bu ödüllerin önde gelenlerinden biri de “Sait Faik Hikâye Armağanı”. Yarım yüzyıldan uzun bir süredir, Türkiye’de öykünün hareket alanını…
Kitap-lık dergisinin 142 numaralı Ekim sayısında, Mustafa Kurt imzalı “Sait Faik’in Alemdağı” yazısı, karışık bilgilerimi düzene sokarken, bilmediğim bazı gerçekleri de öğretti. Örneğin Sait Faik’in ünlü “Havada Bulut” hikâyesinin, asıl adının “Kovada Bulut” olduğunu bilmezdim. Sait Faik ısrarcı olmadığı için bu yaratıcı-güçlü imge ile dolu isim Yaşar Nabi, bir arkadaşı ve Necip Fazıl tarafından “Havada Bulut” a çevrilivermiş. Ama yazının asıl izini sürdüğü konu, “Alemdağ’da Var bir Yılan” kitabının adı. Uzun ve ilginçliklerle dolu bir hikâye bu; Alemdağ’da, Alemdağı’nda, Alemdağın’da……