Dün canım sıkkındı. Öğlen saatlerinde bir fil oturdu yüreğime. Ben “Kalk” dedikçe, o ağırlığını verdi. İyice yerleşti göğüs kafesime. Filin koca kıçı, dünyayı görmemi engelledikçe kendime döndüm. Kendime döndükçe karanlık yollara saptım. Kayıplarımı düşündüm, hayatımdan gidenleri. Eski dostları düşündüm. Kimi artık bu dünyada değil, kimiyle görüşmüyoruz. Zaten kimi dostluklar “tek ucu boklu değnek”. Değneğin diğer ucundan kötü kokular yükselse de, dayanıyorsun, görmezden geliyorsun. Ama günün birinde, öyle bir şey oluyor ki, diğer ucu da tutman gerekiyor. Eğer gerçek bir dotluksa,…
Salon
Berlin’e akın var bu aralar. Daha dün akşam bir sohbette kulak misafiri oldum; falancalar da Berlin yolcusuymuş. Eski bir Berlinsever olarak, bu hikayeleri her duyduğumda aklıma Kreuzberg’deki taksi şoförü geliyor. Beş ya da altı yıl önceydi. “Küçük İstanbul” olarak bilinen semtte sohbet ediyorduk. Aydın’dan İstanbul’a oradan da Berlin’e göçmüş. Uzun hikayesini güzel anlatıyordu. Aşk, parasızlık, evlilik, kaçak işçilik, ırkçılıkla mücadele… Ve çok daha fazlası. “Bir heyecanla gelir fiyatları yükseltip giderler abi,” demişti. “Geçen ay İstanbul’daydım. Cihangir’e ne yaptılarsa, aynını Karaköy’e…
1. Fazıl Say’ın ilk bestesinden bu yana solo piyano için yaptığı çalışmalar “Say Plays Say” CD’si ile dinleyicilere ulaştı. Çoğunu iyi bildiğimiz eserleri topluca dinleyebilmek için müthiş bir fırsat. İyi, temiz kayıtlar ve damıtılmış bir icra. 2. Zorlu PSM artık prodüksiyona da el attı ve Talimhane Tiyatrosu’nun harika kadrosuyla bir araya geldi. “Seni Seviyorum, Mükemmelsin, Şimdi Değiş” eğlenceli bir müzikal. Lerzan Pamir ve Mehmet Ergen’in ortaklaşa rejilerinde, altı yetenekli oyuncu/müzisyen izleyenlere şapka çıkarttırıyor. Ancak kişisel alkışlarım oyunun şarkı sözlerini Türkçeleştiren…
İKSV ekibinin ve Salon tayfasının, editörümüz Emrah Kolukısa ile müthiş uyumlu çalışması sayesinde Cumartesi programında bu hafta, New York’tan gelen bir caz dörtlüsünü ağırladık: Mostly Other People Do The Killing. Tam anlamıyla ayaklarının tozuyla geldiler programa. Hızlı bir ses provasından sonra da canlı yayında bir parçalarını seslendirdiler. Açıkçası daha önce dinlemediğim, adını duymadığım bir grup. Kökleri Bebop’a dayanan, saldırgan bir caz yapıyorlar. Enstrümanların bir arada konuşmak istemediği, cümlelerin üst üste bindiği, dağınıklık ve tedirginlik hislerini tekrar eden, sabırsız…
• Bir hafta içinde üç konser. Joshua Redman ile başladık. Tunç ve Osman’la sebebi sağlam bir kahve sohbetinin ardından Salon’da en acayibinden bir caz akşamı. Basta Reuben Rogers ve davulda Greg Hutchinson ile oradan oraya savuran bir gece. Bir ara notaları düştü Rogers’ın, sanki o sayfalarla bizim de zihnimizin koridorlarında dolaşan notalar uçuştu. Redman, böyle küçük ve sıcak mekanlarda daha özgür ve dünyayı sallamadan çaldığını gösterdi. Hutchinson, durmadan fotoğrafının çekilmesine en usturuplusundan tepki gösterdi. Konserlerle dolu haftanın en unutulmaz gecesiydi….
Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy ile birlikte önceleri radyo ortamında, ardından Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde ve kitap fuarlarında, son olarak da Can Yayınları ve İKSV ortaklığıyla Salon’da yaptığımız “Ubor-Metenga Etkinlikleri” başlıyor. Etkinlikler bu kış da devam edecek ve yine bir öykünün çözümlemesinden yola çıkarak yazarının dünyasını mercek altına yatıracağız. Önümüzdeki iki oturumu, Türk Edebiyatı’nın genç yaşta kaybettiği iki yazara ayırdık. Kasım ayında Ali Teoman’ın, Aralık ayında Yücel Balku’nun yazarlığı üstüne konuşacağız.
“Özlem bitiyor!” diye başlayacağım söze. Ama bu sözü kendi cephemden kullanıyorum. Çünkü Ubor Metenga Buluşmaları’nı öncelikle ben özledim, biz özledik. Aslında Murat Gülsoy’la sıklıkla edebiyat üstüne, kitaplar üstüne konuşma fırsatımız oluyordu ama Ayfer Tunç, bir süredir yurt dışındaydı. Onun sohbetlerini ne kadar özlediğimi anlatamam. Dolayısıyla “Özlem bitiyor,” bir kalıp olmaktan öte anlam taşıyor bu kez. Can Yayınları’nın basın bültenini okuyunca keyfim yerine geldi. İlkini 6 Mayıs günü Erdal Öz‘ün Kendi Evinde öyküsünü konuşarak gerçekleştireceğimiz etkinlikler için diyor ki bültende “Ekibin ayrılmaz…
İrlandalı bir grup VILLAGERS. Geçen yıl çıkarttıkları “Becoming A Jackal” yılın en çok konuşulan albümlerinden biri oldu. Mercury Ödüllerine aday olan albüm, Mojo ve Uncut gibi baba müzik dergilerinin de sayfalarında övgü dolu yazılarla kendini gösterdi. Conor J. O’Brien, Tommy McLaughlin, James Byrne, Danny Snow ve Cormac Curran’dan oluşan grup 16 Nisan’da, tek konser için İKSV-SALON’a geliyor. Tanıyanlar için mutluluk, tanımayanlar için fırsat. Konser öncesinde FİL UÇUŞU, YouTube ziyareti sonrası grubun öndeki adamı Conor J. O’Brien eşliğinde “Becoming A Jackal”…
• Garip bir durum bu; bazı isimler var ki, ne yapsalar-ne etseler eleştiri alanının dışında kalıyorlar. Söyledikleri her şarkı beğeniliyor örneğin, çektikleri her film alkışlanıyor, içinde bulundukları her proje olumlanıyor. Genel bir kabullenme durumu. Kimi zaman, özellikle fısıltı gazetesine kulak kabartınca, ikiyüzlülüğün nasıl ayyuka çıktığını görebiliyor insan. Üstelik bu şakşakçı kabullenme, zarar da veriyor bu isimlere. İçine saklandıkları yanılsama fanusu yüzünden, kendilerini gerçekten tartamıyorlar. Ne demiştim daha önce; dokunulmazlığın her alanda kaldırılması gerekiyor demek ki… • Jason Lutes, 1967 doğumlu…
Caz meraklılarının arşivlerinde bulundurmaları gereken, kaçırılmayacak üç albüm önereceğim. Cazla yatıp cazla kalkan bir İtalyan arkadaşım, Türkiye’den üç albüm önerisini duyunca temkinli yaklaştı, arkadaş da olsanız önyargıları aşmak zor oluyor. Ama dinledikten sonra bu üç albümün de, deyim yerindeyse “hastası” oldu. Hastalığın tedavisi belli, durmadan dinlemek. 1. Önder Focan 6tet / 36mm Biometric 2. Volkan Hürsever – Burçin Büke – Volkan Öktem / Hediye 3. İmer Demirer / You, Me & Char