Cüneyt Cebenoyan, yazılarını ilgiyle takip ettiğim bir gazeteci, sinema yazarı dostum. Altyazı’nın Eylül 2010 tarihli, 98 numaralı sayısında “büyük resme” bakan bir yazı kaleme almış. Cebenoyan, Polonya’nın Wroclaw kentinde düzenlenen Era Yeni Ufuklar Festivali’nde yakın dönemin pek çok yerli filmini tekrar izleme olanağı bulmuş. Bu yoğun izleme (ve paneller, söyleşiler) süreci sonucunda, kişisel olarak geldiği noktayı, ilginç karşılaştırmalar, önemli değerlendirmeler ve farklı bir bakış açısıyla metinleştirmiş. Önemli bir yazı olduğunu düşünüyorum. Yazıdaki kimi noktalar, elbette daha önce çok konuşuldu, yazıldı….
Sinema
Arnon Grünberg’in kültleşen romanı “Tirza”, Batılı orta sınıf burjuva bireyinin “öteki” aynasında kendisine bakışını yansıtıyor. Sondan başlayalım. Tirza , bir sinema filmi oldu. Yönetmen koltuğunda Hollandalı bir isim var: Rudolf van den Berg. Yasaklı YouTube’dan filmin ilk fragmanına ulaşmak mümkün. Tek bir görüntü var fragmanda; koca bir çölde hızla ilerleyen kamera, o ıssızlığın içinde tek başına yürüyen bir adamın gergin yüzüne ulaştırıyor bizi. Tirza’yı okumuş olanlara Gijs Scholten van Aschat tarafından canlandırılan bu adamın Jörgen Hofmeester olduğunu söylemeye gerek yok….
Hepsiyle tanışıyorum. Arada bir oturup sinema konuşuyoruz, bir sahneyi, bir karakteri anlatırken heyecanlanıyoruz. Olmayan sektörün bitmeyen sorunlarından da söz ediyoruz. Bazıları yakın arkadaşım. Konuşacak başka şeyler de var, hayat, gündelik sorunlar… Ama hepsiyle ortak konumuz yaşadığımız dünya, bu dünyada başka bir algının mümkünlüğüne olan inancımız, bu coğrafya, bu insanlar… “Yeni Sinema Hareketi”ndeki dostlarımdan söz ediyorum. Onlar, sadece sinema konusunda değil, bu ülkenin düşünen, aydın insanları olarak “konuşmaları” gereken her konuda sözlerini esirgemiyorlar. Son olarak “Silahlar Sussun, İnsanlar Konuşsun” dediler. YENİ…
Haber takibi yapıyor muyuz? Birkaç gün içinde unutup gidiyor muyuz, çok önem verdiğimiz bir konuyu bile… Emek Sineması için internet üstünden yazışmalar yaptık, imzalar topladık, yürüyüşlere katıldık, sloganlar attık… Sonra ne oldu? Kaygan gündem “orada neler olduğunu” unutturdu mu bize? “Emek Sinemasını Yıktırmıyoruz Platformu” ve “İstanbul Kültür Sanat Varyetesi” herkesi 11 Haziran Cuma günü saat 19 :00‘da bir buluşmaya davet ediyor. Bildiriyi herkesle paylaşalım ve Emek için emek verenleri yalnız bırakmayalım. HEPİMİZ BİLİRKİŞİYİZ, YIKTIRMIYORUZ! Emek Sineması, İnci Pastanesi ve Yeni…
Ankara Kızılırmak Sineması’nı pek severim. Bu yıl 6-13 Mayıs tarihleri arasında daha da güzel olacak gençliğimin mekanı. Çünkü Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali geliyor. 28 ülkeden, 95 yönetmenin toplam 100 filmi kadınlara atfedilen kötülüğün hem hayatta hem de sinemada nasıl karşılık bulduğunu sorgulayacak. Bu yılki tema “Kötülük”. Festival, 13.yaşını kutluyor diye düşünülmüş bu tema; malum rakama atfedilen “uğursuzluk” inancından ilham alınmış. Kadınların mitolojiden dinlere, edebiyattan sinemaya uğursuzluğun ve kötülüğün kaynağı ya da temsilcisi olarak gösterilmelerini sorgulayacak filmler aracılığıyla, bu…
Aslında çoğu kişi uyarlamalara temkinli yanaşıyor. Birkaç önemli, bir avuç da iyi niyetli örneği bir kenara bırakacak olursak, edebiyatseverlerin bu konudan ağzı yanmış durumda. Ama twitter kullanıcılarına Türk edebiyatından hangi roman ya da öykünün, film ya da dizi uyarlamasını izlemek isteriniz sorusunu, ideal bir durumu düşünerek/düşleyerek sormuştum. Gelen cevaplardan bir liste çıktı ortaya; kimilerini ben de merak ettim açıkçası. Ancak kimilerinin uyarlama anaforuna kapılmasını da istemedim. Şimdi bir diğer merak, gelecek yorumlarla bu listeye hangi eserlerin ekleneceği. Sıra sizde?…
29.Uluslararası İstanbul Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Şu ana kadar izlediğim filmlerin hepsinden memnunum ama Todd Solondz imzalı Savaş Sırasında Yaşam’ın yeri ayrı. Uzun zamandır merakla beklediğim bir başka filmi, Reha Erdem’in Kosmos’unu da önümüzdeki günlerde izleyeceğim. Bu film öncesinde okunmasını önereceğim bir kitap var; “Reha Erdem Sineması: Aşk ve İsyan”. Fırat Yücel’in editörlüğünde hazırlanan kitapta Aslı Özgen Tuncer, Ayla Kanbur, Burak Acar, Engin Ertan, Gülengül Altıntaş, Senem Aytaç ve Şenay Aydemir’in yazılarının yanı sıra Reha Erdem’le yapılmış kapsamlı…
Sonunda Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi‘nin son filmi Bal’ı izledim. İlk iki film Yumurta ve Süt’ü çok beğenmiştim. Bal, bu beğeniyi katladı da katladı ve sonunda üçleme kişisel sinema tarihime bir bütün olarak kazınmış oldu. Aslında Bal hakkında (ve elbette üçleme hakkında) söyleyecek çok şey var. Kısa bir yazı bütün o emeğe bir haksızlık bile olabilir. Neyse ki, uzun cümlelerimi ve karmakarışık düşüncelerimi Semih Kaplanoğlu ile paylaştım. Konuşacak çok şey var: Coğrafya-kader ilişkisi, inanç-inançsızlık ekseni, çocukluğa doğru yapılan tersine yolculukta doğaya…
29. Uluslararası İstanbul Film Festivali başladı. Şu anda Türkiye’nin en izlenesi yönetmenlerinin kendileri için bir okul olduğunu söyledikleri festival, bu yıl ilk kez Şakir Eczacıbaşı olmadan buluşuyor sinemaseverlerle. (Yeri gelmişken bir selam da Onat Kutlar’a ve emeği geçen herkese…) Bu yıl festivalde olmayanlardan biri de Emek Sineması. (Bu apayrı bir konu; festivalin açılış töreninde protestolara neden olan, can acıtan bir konu. Emek Sineması yıkılacak, yerine bir alışveriş merkezi yapılacak ve binanın sekizinci katına “göstermelik” bir sinema salonu “kondurulacak”. Sessiz kalmamalı!)…
Ferzan Özpetek’in son filmi Serseri Mayınlar’ın (Mine Vaganti) değerlendirmesini sinema eleştirmenleri yapacaktır elbette. Hatta gazete köşecileri de çok şey söyleyecektir film hakkında. Benden sadece Gaziantep galası ile ilgili notlar. 1. Gaziantep’te tarihi Bakırcılar Çarşısı yenilenmiş. Ama bu taze havanın çarşının ekonomisine yansıdığını söylemek zor. Esnafın çoğunluğu gününü dükkan önüne attığı mangala kahve sürüp, sigara tellendirerek geçiriyor. Ekonomik krizin gerçek yüzünü İstanbul dışına çıkınca daha net görüyor insan. Hadi dürüst olalım; İstanbul’da merkezin dışına ne kadar çıkıyoruz ki? 2. Ferzan Özpetek’in…