Televizyon

C9yuVGwXUAAPjyh.jpg-large

21 Nis: BLUE: Uzun bir yolculuğun en güzel durağı

BLUE bugün gösterime girdi. Şu kısacık cümle hem sinemamız açısından hem de filmi oluşturan ekibin kişisel hikayeleri açısından çok şey barındırıyor. Doksanlı yıllar, Blue Blues Band ve özellikle de Yavuz Çetin ile Kerim Çaplı‘nın hikayelerine odaklanan film hakkında bu hafta yazılı ve görsel basında çokça haber yer aldı. Müzik eleştirmenlerinden film eleştirmenlerine uzanan yazarlar, sağ olsunlar, film hakkında yüreklendirici sözler söylediler. Merak edenin, küçük bir internet taraması yapması yeterli olacaktır. Ucundan kıyısından da olsa içinde bulunduğum projeyle ilgili söz söylemem…

18 Ağu: Televizyonculuğu özlemek… Mümkün mü?

Televizyonculuk tuhaf bir iş. Başladığınız programın daha ikinci haftasında, eğer işler iyi gidiyorsa (yani programınız izleniyor ve yöneticiler tarafından takdir ediliyorsa) pembe bulutlar uçulur etrafta. Herkes “Tam bir aile olduk!” der. Yalandır bu. Kimse kimseyi o kadar sevmez. Herkesin birbirinin tersine işleyen çıkarları var gibidir. “Hepimiz aynı gemideyiz,” duygusu yoktur. Ama o sahte mutluluk, ağız dolusu gülücükler, beraber yemeğe çıkma programları bitmek bilmez. Aslında şaşılacak bir şey yok. Çoğu aile kadar ikiyüzlüdür, televizyoncuların her programda yeniden kurdukları aile. Program kötü…

31 Tem: “Cumartesi” programı bize ne bıraktı?

Cumartesi, önce NTV’de ardından ArtıBir TV’de yayınlanmış bir program. Yola çıkış cümlesi basitti. “Cumartesi gecesi, kültür sanat ağırlıklı bir program yapılabilir mi?”  Bu soruyu biraz açmak lazım. Televizyon yayıncılığının “eğlenceli, renkli” tanımlamalarıyla “hafifleştirilmiş” bir yayın dilimini tercih ettiği saatlerde, gerçek çeşitliliğin kültür-sanat alanında olduğu düşüncesiyle yola çıkarsak nasıl bir sonuç elde ederiz. Ana akım medyanın kapılarını magazin figürlerine açtığı saatlerde, farklı bir yayıncılık yapılabilir mi? Kültür sanatın sorunlarını, dinamiklerini konuşurken bir yandan da ne kadar yaşamın içinden ve kahkaha dolu…

12 Oca: Altın Küreleri kimler kazanır?

Altın Küre Ödülleri sahiplerini bulacak. Aslında bir süre önce başladı ama bu ödüllerle birlikte “ödül mevsimi konuşmaları” da başlamış olacak. Oscar’ların verileceği geceye herkes donanımlı bir şekilde ulaşacak. Sektörün acar oyuncuları, bu süre içinde hangi filmleri konuşmamız gerektiğine çoktan karar vermiş olacak. İnsanlar “Ben şu filmciyim, ben bu filmciyim,” diye ikiye ayrılacak. Yarış heyecanı herkesin damarlarına zerk edilecek. Adı anılan filmlerin dışında bir yıllık üretimden geriye bir şey kalmamış gibi davranılacak. Falan filan… Paragrafı uzatmak olası. Ama gereksiz. Sektör dediğinizde…

oyuncu-için-pratik-el-kitabı

09 Kas: Hem oyuncuya hem seyirciye

“Oyuncu İçin Pratik Elkitabı”, dizi, film ve sahnede iyi oyunculuk için ne yapılması gerektiğine ve hatta ne yapılmaması gerektiğine dair ipuçları barındırıyor.Kısa film jürilerinde sıklıkla konuşulan konulardan biri de, oyunculuğun filme olumlu / olumsuz etkisidir. Oyunculukların ödül için değerlendirmeye alınmadığı ama sonuca etki ettiği kısa film yarışmalarındaki oyunculukları oldukça genel ve kaba bir şekilde şöyle sınıflayabiliriz:1. Amatör oyuncular: Çoğu zaman arkadaşlar ya da anne-baba yakınlığındaki çevreden seçilmiş ve “Ben yapamam,” demesine aldırmadan ikna edilmiş kişilerden oluşur. Eğer yönetmen bu isimleri…

5282404351_c2617735d9_o

16 Şub: Hani yerli dizi yersiz uzundu?

Transfer mevsimi geldiğinde kalbi futbolda atan spor basını coşar. Reytingi bol büyük takımlara her gün yeni bir oyuncu alınır, futbolun dünyadaki yıldızlarına (elbette fotoşopla) daha transfer olmadığı takımın forması bile giydirilir. Transferin gerçekleşip gerçekleşmemesi pek önemli değildir. Gerçekleşirse, gelen oyuncunun elinde bir kaldıraçla geldiği ve dünyayı yerinden oynatabileceği vurgulanmaya başlanır. Neden sonra, oyuncu sihirli değnekle geldiği takımı ve Türk futbolunu değiştiremezse gözden düşer, reyting alanından çıkar. Sıradanlaşır. Unutulur. Bir süredir televizyon dizileri de farklı bir muamele görmüyor. Boy boy ilanlar,…

madmen

06 Şub: Mad Men: Krizantem ve Kılıç

İyi bir televizyon seyircisi değilim. Mesleki deformasyon başta olmak üzere çeşitli nedenleri var bunun. Evdeki cihaz, kimi zaman günlerce çalışmaz. Ama tutkuyla bağlandığım kimi işler de yok değil; özellikle de kimi diziler. Son birkaç yıldır, bir bölümünden bile sıkılmadan, büyük bir heyecan ve merakla izlediğim tek dizi Mad Men. Bu dizilere tutkuyla bağlanmamın bir nedeni de, her bölümünden sonra yakın çevremle bir sohbete kapı açmaları. Mad Men üzerine, dizi süresinden uzun sohbetlerimiz olmuştur. Murat Gülsoy, zihin açıcı blogu 602.Gece’de Mad…