Tamir, mimar, ömür / “Hayalet Hikayeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi”

Carolina Maria de Jesus’un “Çöplük” adlı kitabı 1960’lardan günümüze bütün batı dillerinde yayımlandı, dünyanın dört bir yanında okundu. Romandan ziyade bir hatıra defteri olarak tanımlanabilecek eser, Sao Paolo’daki “favela” hayatını anlatır. Sefalet, açlık, acılar, adaletsizlik, suç… Sadece bireylerin acılarını değil mekânsal acıyı da eşitsizliğin her boyutuyla hisseder okur. 

2000’lerle birlikte Brezilya’nın gecekondu mahalleleri olan favela’lar “kentsel dönüşüm” programlarına alındı. Polis işgalleri, uyuşturucu çeteleriyle savaşlar, yerleşik halkın direnişleri bir yanda, Rio Olimpiyatları öncesinde şehrin çehresini cilalamaya çalışan otorite bir yanda… Ama görüntü cilalamakla olmuyor bu işler. O zamanlarda okuduğum bir haberi hatırlıyorum. Habere göre, evlerin çatılarında düşme tehlikesiyle oyun oynayan çocuklar, kentsel dönüşümde yapılan oyun parklarına gitmiyorlardı. Sosyal yaşamın dinamikleri, binaları yıkıp yerine “gıcır” yapılar inşa etmekle korunmuyor.

Venedik Mimarlık Bienali’ni gezerken Brezilya’daki favela’ları, oradaki halkın siyahi atalarından ve köle edilmiş geçmişlerinden kalanları düşündüm. Açıkçası çok sayıda ülke pavyonu ve kişisel çalışmanın yüzünü Afrika’ya dönmüş olması da tetikledi düşüncelerimi. Gelir ve sosyal yaşam eşitsizliğinin akıl almaz boyutlara ulaştığı Afrika, hem kıtadan gelen ülkelerin hem de batılı mimarların merceği altında. Kimi işlerini konuyu hala “tartışıyor” olmasına ne diyeceğimi bilemiyorum. Hala “konuyu ve sorunu” tartışıyoruz. Oysa sorunlar ortada ve artık “çözümlerin” tartışılması gerekiyor kanımca. Tartışılan çözümlere merkezi yönetimlerin ve sivil toplumun ortak edilmesinin zamanı gelidi de geçiyor. 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre nüfusun en çok kazanan %10’unun, en az kazanan %50’sine göre ortalama yıllık gelirinin arasındaki fark yaklaşık 50 kata kadar çıkıyor. Türkiye’de bu fark 23 kat. Bazı Afrika ülkelerinde ise dengesizlik oranı çok daha yıkıcı.

Çözümleri konuşmanın, tartışmanın zamanı.

Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’ın küratörlüğünü yaptığı Türkiye Pavyonu’ndaki çalışma tam da bu yüzden önemli. “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi” başlıklı çalışma, bir çözüm önerisiyle geliyor. Tüm dünyanın kimi zaman içtenlikle kimi zaman ikiyüzlülükle duvarına astığı “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”nın on birinci maddesi olan “Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar” maddesine katkı sağlayacak, önemli bir çözüm önerisi bu.

Bir an için “kahramanın yolculuğu”na bırakalım kendimizi. Joseph Campbell’in o meşhur döngüsünü hatırlayalım. Campbell bu döngüde, kahramanın yolculuğunun öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşadığı dönüşümleri ve geçirdiği aşamaları değerlendirir. O sıradan kişinin, mağarasından çıkıp bir “kahraman” olmaya soyunması, dönüşmesi ve sonunda mağaraya değişmiş biri olarak gelmesinin her adımını izler. Peki bu döngüye Ursula K. Le Guin’in zihninden baksak ve “kahraman” olmayan sıradan karakterlerin “dönüşmüş ve değişmiş” olarak ayakta kalmalarının hikayesini yazsak? Mitlerin, dinlerin, büyük anlatıların kahramanlarını değil de günümüzün “sıradan” karakterlerinin hikayelerini dinlemeye başlamanın zamanı geldi. 

Sevince Bayrak ve Oral Göktaş, Elizabeth Fisher’in 1979 yılında yazdığı “Evrimin Çuval Teorisi”nden yola çıkmışlar. Fisher, teorisinden insanlığa ait ilk araç gereçlerden birinin av aletleri değil de bir çuval olabileceğini söylüyor. Kahraman olan mızrağın değil, sıradan bir karakter olan çuvalın hikayesini dinleme zamanı. 

İşte Bayrak ve Göktaş tam da bunu soruyor: Kahraman yapıların başarı öyküleri yerine terk edilmiş yapıları dinlediğimizde ne olur?

Hemen bir çözüm ile devam ediyorlar düşüncelerine: Âtıl yapıları canlandırarak, yeryüzünün her yeni inşaatta sil baştan şekillendirilmesinin önüne geçebiliriz.

“Tamir, mimar ve ömür sözcükleri, canlandırmak anlamını taşıyan aynı kökten gelir,” diyorlar. “Tamir etmek, yüzeysel bir çekidüzen yerine mühendislik, tasarım ve zanaatı içeren topyekûn bir bakımı ve canlandırmayı gerektirir.”

“Mimarlığın Çuval Teorisi”nin bütün önermelerini ve adımlarını onların sözleriyle kopyalayıp buraya aktaracak değilim. Bunun için, kaleme aldıkları kitabı okumamız daha doğru olacaktır. (Venedik’te Sevince Bayrak ile bu konuyu konuşma imkânım oldu. Kitabın bütün okurlara ulaşabilecek bir şekilde “piyasaya” çıkması konusundaki hayalimi dile getirdim. Belki de olur… Ama hemen okumak istiyoruım derseniz kitap, İKSV’nin çevrimiçi mağazası magaza.iksv.org’dan temin edilebilir.)

Şimdi denilebilir ki, “Ne var bunda? Yıkmak yerine yeniden yapmak’ı önermek neden bu kadar heyecanlandırıyor? Bu herkesin aklına gelebilir?” Hemen küçük bir müdahalede bulunayım. “Mimarlığın Çuval Teorisi” bütün çözüm yollarıyla birlikte, “kahraman” olmayanı, yani deyim yerindeyse “sıradanlığı, hatta çirkinliği yüzünden görülmek istenmeyeni” yeniden görülür ve işlevsel kılmayı hedefliyor. Tüm dünyanın sürdürülebilirliği, adaleti, dönüştürmenin gücünü konuştuğu bir zamanda, yeni bir yol haritası çiziyor. 

Daha derli toplu söyleyecek olursak: Terk edilmiş binaları yıkmak ya da kaderine terk etmek yerine, onların hikâyelerini dinlemeyi ve anlamayı öneren Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi odağına mevcut olanı dönüştürmeyi alıyor. Türkiye Pavyonu’nda mimarlık dünyasındaki köklü değişimler, yapay zekâ, robotlar gibi yeni teknolojilerin yardımıyla, nasıl dönüştürebileceğimize dair araştırmalar sergileniyor ve umut dolu öneriler getiriliyor.

Sergi tasarımı iki ana bölümden oluşuyor: Bulut ve Tezgâh. Bulut, Aralık 2022’de yapılan açık çağrıyla toplanan kullanılmayan gökdelenler, oteller, okullar, hastaneler, restoranlar ve sosyal tesislerden oluşan Hayalet Hikâyeleri seçkisini içeriyor. 

Tezgâh ise küratörlerin hazırladığı Mimarlığın Çuval Teorisi için Bir Manifesto’nun on beş maddesine referans veren on beş masadan oluşuyor. Hikâye, Teori, Bağımlılık, Hayaletler, Entropi, Son Kullanma Tarihi, Neden Yıkıyoruz?, Olay Yeri İnceleme, Concrescere, Tamir Dükkânı, Venedik Tüzüğü – Dönüştürülmüş, Mevcuttan Öğrenmek, Test Sürüşü, Dönüştürenler ve Havuz başlıklarından oluşan manifesto metninin tamamına bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) koordinasyonunda düzenlenen Türkiye Pavyonu, T.C. Dışişleri Bakanlığı himayesinde, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla, Schüco Türkiye ve VitrA eş sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Türkiye Pavyonu, 26 Kasım tarihine kadar açık kalacak.

Venedik gezisiyle ilgili yazılacak çok şey var. Ama günde 20binden fazla adım attığım bir gezinin yorgunluğuyla, gezinin kişisel yanlarına giremedim. Sevince ve Oral’ın dünyalarında, zihinlerinden, heyecanlarından o kadar etkilendim ki süreç zihnimde tazeyken hemen Türkiye Pavyonu’nu yazmak istedim.

Ama hemen İKSV, Schüco ve VitrA ekiplerine de bir teşekkür göndereyim. Kalabalık olması açısından böylesine zorlu bir operasyonu mükemmel bir sanat-düşünce gezisine dönüştürdüler.

Gazeteci ve mimar dostlara yaptığımız sohbetler başka bir yazıya artık…

Sorunların arkasına saklanmadan çözümleri tartışmaya başlayacağımız günlere…

Son not: Hayalet Hikayeleri’ni instagram hesabından da takip edebilirsiniz

bir yorum bırakın