Ters Takla’nın Hikayesi

Dün gece ‘garajistanbul’da Tolga Akyıldız‘ın yedincisini düzenlediği Açık Sahne konseri vardı.

Ülkemizin nadide müzisyenleri ‘kim kimden önce çıktı, kim kaç şarkı söyledi’ saçmalıklarına girmeden peş peşe çıkıyor sahneye. Çoğunlukla iki şarkı söyleniyor. Farklı müzik türlerinin dinleyicileri, birbirlerinin müzikal dünyasına giriyor. Aynı sahnede yılların usta ismi de oluyor, daha albümü çıkmamış yeni yetme bir grup da.

İşte dün gecenin ‘daha albümü bile olmayan yeni yetme grubu’ da bizdik; yani Ters Takla.

Kendime not düşeyim, kendi tarihime kalsın diye yazıyorum bunları Fil Uçuşu’na. O yüzden öncelikle Tolga Akyıldız’a teşekkür ederim. “Alın gitarlarınızı gelin abi!” rahatlığındaydı. Ama o ve ekibi, gece boyunca o rahatlığın gevşekliğiyle davranmadı. Arı gibi çalıştılar. Bir elimiz yağda bir elimiz baldaydı anlayacağınız. Çünkü müzik bunu gerektirir…

Ankara yıllarına dayanıyor bu grubun hikayesi. Murat Daltaban, Çağkan Sayın, Levent Gönenç, Murat Matthew Erdem ve Özgür Pekin’le kurduğumuz ‘Raining Cats and Dogs’ adındaki gruba, Oğuz Kaplangı‘nın katıldığı günlere. ‘Cover’ şarkılar çalan o grup, başarılı iki yılın ardından ‘hayat savaşı’na yenik düştü ve dağıldı. Ama grubun bütün üyelerinin dostluğu sürdü elbette. Zaten adlarından sıklıkla söz ettiğim dostlar hepsi. Bilen bilir…

Oğuz ile yıllar sonra komşu olmamız, yeni heyecanlar getirdi. Yirmili yaşlarımızdaki kahkahalar geri geldi, kırklarımızı devirdikten sonra yeniden birlikte çalmaya başladık. Oğuz’un profesyonel hayatı müzik zaten. Aslında benimle, o hayatın profesyonelliğinden sıyrılıp, yeniden amatör zevklerle çaldığı anları yakaladı belki de…

“Günaydın” diye bir şarkı yazmıştım. Aman yanlış anlaşılmasın, kendime besteci (hatta söz yazarı) diyecek değilim. Elime gitarı aldığımda çıkan ‘bir şeyler’ diyelim. Evet şarkıyı ben yazdım ve müziklendirdim ama haddimi de bilirim.

O şarkı, bu yeni buluşma döneminin fitilini ateşledi. Önce Arnavutköy Festivali’nde cover şarkıların arasında çaldık onu. Sonra giderek, sadece bestelere yoğunlaşan bir grup olmak istediğimize karar verdik. O süreçte grubun adı ve diğer üyeleri de belirlenmiş oldu. Vokalde Ali Seyitoğlu, davulda Doğan ‘Dodo’ Tanyer, basta Burak Erol.

Doğumunu hatırladığım (kendisi neredeyse yarı yaşımdadır) yeğenim Ali’nin grubun vokalisti olması da kişisel tarihime kalacak bir olay. Dayı-yeğen aynı grupta olmak zor çünkü. İki durumu birbirine karıştırmadan devam etmek gerekiyor yola. Biz başardık sanıyorum.

Hiçbir zaman bir müzik grubu olup bunu profesyonel olarak yaşatmayı hayatımızın merkezine almadık. Ama müzik hayatın merkezindeydi. Zaman buldukça çaldık. Eğlendik. Tartıştık. Didiştik. İndik-çıktık.

Benim için gitarın tellerine dokununca güzelleşti hayat. Daha da ötesini istemedim.

Oğuz Kaplangı, kendi prodüktörlüğünde çıkardığı “İstanbul Calling Vol:3” albümüne, kendi düzenlemesiyle aldı Günaydın şarkımızı. Böylece bir adım daha atmış olduk. Üstelik kısa sürede bu albüm, RainbowRecords45 etiketiyle plak formatında da basıldı. Kolay mı yahu, artık bir plağımız vardı… Gençliğini benim yaşlarımda yaşamış olanlar anlar bu duyguyu. Uzatıp, duygusallaşmayacağım.

Sonunda Tolga’nın teklifiyle dün geceye geldik. Nejat Yavaşoğulları/Akın Eldes, Aylin Aslım, Gripin, Atlas, Ceza gibi bir listenin içinde kendi adımızı gördük: Ters Takla.

İki şarkı söyledik: Günaydın ve yine benim yazdığım Yorgun Hayvanlar.

Başarılı mıydık? Bilemem. Yaptığım hiçbir işte övgüyü, başarı oranını kendim belirlemedim. Ben sadece inandığım şekilde, samimiyetle ve elimden gelenin en yüksek derecesiyle ortaya koyarım işi. Bununla ilgili kararı verecek olan okur/dinleyici ve zamandır. Bu şarkılar da zamana direnebilirse, iyidir.

Eğlendik mi? Kesinlikle. Tolga ve ekibinin yarattığı ortamda nasıl eğlenilmez ki? Ayrıca kuliste bana sarılan bütün müzisyen arkadaşlara da teşekkür. Onlar kendilerini yıllardır bilir ve yıllardır bana sarılır.

Ters Takla yine sahneye çıkar mı? Çıkarsa ben de o sahnede olur muyum, yoksa artık sadece evimde oturup gruba şarkı yazmayı mı tercih ederim bilmiyorum. Dün akşam grup üyelerine “Aman iyi çalın beyler, bu benim jübilem olabilir,” dedim. Belli olmaz.

Ters Takla her şekilde yoluna devam edecektir. Ve bence yolculuğu boyunca unutmayacağı tek kelime “samimiyet” olacak.

Ama ben yine dün geceyle noktalayayım: Çıktık, cayır cayır çaldık ve çok eğlendik. Çünkü müzik bunu gerektirir.

…ve müzik en eğlenceli dünyadır.

Yorumlar (4)

Bunuda yapmalıydınız tebrikler devamını bekliyoruz

Nilgün

tebrik ederiz ,keyif aldığınız fotoğrafta çok belli

bir yorum bırakın