Yirmi beş yaş

Yirmi beşinci yaşıma asker ocağında girdim. Gece iki-dört
cephanelik nöbeti yazılmasını sevdiğim günler. 
O saatlerin sessizliğinde iki saat kesintisiz kitap okumak iyi
geliyordu. Kitap okumak yasaktı. Nöbette okumak zaten yasak. Neyse ki, bu
yasağı deldiğimi cephaneliğin kapısını delmekle meşgul olan fındık faresinden
başka bilen yoktu. Sabah kahvaltısında tepsiyle dağıtılan fındıkları ceplerime
doldurur, gece nöbetinde suç ortağımı beslerdim. O fındıkların Çernobil yılı mahsulü
olduğunu çok geç öğrendim. Suç ortağım farenin ölümünü hızlandırdım mı
bilmiyorum. Benimkinin hızlanıp hızlanmadığını da zaman gösterecek.
Çok kitap okudum askerde. Nöbete giderken ince kitaplar
alırdım yanıma. Asker kıyafetinin cebinde belli olmayacak kitaplar. Ranzaya
çekilip, battaniyenin altına saklandığımda istediğim kalınlıkta kitaplara
gömülebiliyordum. Lastikle şapkama tutturduğum bir el fenerini okuma lambası
yapmıştım kendime. Havasız kaldıkça ışığı kapatıp battaniyeyi açar, koğuşun
küflü kokusunu temiz hava niyetine içime çekip tekrar girerdim mağarama.  Uykusuzluk belki de o günlerden hediyedir bu
bedene.
Kitap okuma zevkimi paylaşabildiğim arkadaşlar da buldum.
Hatta kimileriyle değiş tokuş bile yaptık. Arada kaybolan kitabım da oldu. Dert
etmedim.
“Sivilde de böyle çok mu okurdun sen,” diyenlere
gülümserdim. Bir tartışmanın tarafı olduğumda “Hayat senin o okuduğun kitaplara
benzemez oğlum,” diyenlere de gülümserdim. Ne de olsa, askerliğin sert
dünyasında kitap okumak, manasız bir hafiflikti.
Bölüğün kütüphanesini de merak ettim. Tozlu bir kütüphane rafında
on kadar kitap. “Buna da şükür,” dedim, o kitapların tozunu aldım. Komutanlara
yeni ve bol kitaplı bir kütüphane kurmayı teklif edecek kadar cesur olamadım.
Ama şimdi bu düşündüğüm şeye gülecek kadar cesurum.
İyi bir asker olabildiğimi sanmıyorum. Ama yazışmalarda ve
teksir makinesi tamirinde fena değildim doğrusu. Görevimi yerine getirdim
anlayacağınız. Bu durumda, yasak olmasına karşın, askerliğim boyunca çok kitap
okumuş olmamı komutanlarım ve vatan affeder dilerim.
Yirmi beş önemli bir yaştır.

Ben o yaşımda askerdeydim ve gece iki-dört nöbetinde suç
işliyordum. Tek şahidim bir fındık faresiydi.

Yorumlar (6)

Okuduğum veya dinlediğim en naif askerlik anısı. İmrenmedim değil hani 🙂

Korktum şimdi, o günlere dair bir ceza falan almayın inşallah. O fındık faresi çernobilli fındıkların yanında sizin gibi bir dost edinmiş, uzun yaşar. Dostluklar önemlidir. Beslemek yerine kovalasaydınız kederinden ölürdü, jet hızıyla. Sabah okuması olarak süper bir yazıydı benim için. Elinize sağlık, sevgiler.

Kardeşim INŞALLAH ülkemizde ki herkes okumanın anlam ve önemini bu yazıdan kendine ders olarak çıkarabilir. Paylaşım için TEŞEKKÜRLER Emeğinize sağlık.

Benim okuduğum okulda da mizah dergisi okumak yasaktı. Yasak olduğundan mıdır bilmem, aldığım gün hemen bitirirdim dergiyi, aynı şekilde, ranzamda. Şimdi her şey serbest. Ama o günkü kadar cezbetmiyor beni.

askerde bir çok kitap ve üç cilt uykusuz dergi okudum biz çok şanslıymışız.

Dinlediğim en güzel askerlik öyküsü!
Konusu kitaplar ve okumak olduğu için mi, anlatıcısını tanıdığım için mi bilmiyorum. Okurken, ilerde Emre'nin de böyle askerlik anısı olmasını dilediğim ise yadsınamaz bir gerçek.
Sevgilerimle.

bir yorum bırakın