Yumruk

Radikal gazetesinde 4 Haziran 2014 tarihinde yayımlanan yazı.
Herkes fotoğrafa kilitlendi. Otuz iki yıl sonra Yılmaz
Güney’in yumruğunu yeniden havada görmek, Fransa’dan Türkiye’ye heyecanlı
rüzgarlar estirdi. Ama ufak bir şüphe de vardı: Nuri Bilge Ceylan gerçekten
Yılmaz Güney’e selam mı göndermek istemişti, yoksa sadece foto muhabirlerinin
“Lütfen yumruğunuzu şöyle kaldırır mısınız?” ricasını kıramadığı için mi
vermişti o pozu? Gerçeği bilemezdik çünkü bu bilgiyi bize olay yerinden
aktaracak kimse yoktu.
Aynı şüpheci tavır teşekkür konuşması için de geçerliydi.
Nuri Bilge Ceylan, son bir yılda hayatını kaybeden Türk gençleri mi demişti,
Türkiye’nin gençleri mi? Soma faciasında hayatını kaybedenlerden söz etmiş miydi?
Bilemezdik bunları, çünkü 67.Cannes Film Festivali ödül töreni hiçbir yayın
organı tarafından canlı olarak yayınlanmadı. Yayıncı kuruluş Canal+, internet
yayının Altın Palmiye’nin verildiği dakikada kesti. Neyse ki, Lumiere
Theatre’de bulunan cevval sinemacılarımızın hızlı tweet atmaları sayesinde
Altın Palmiye’nin geldiğini ‘zamanında’ öğrenebildik.
Nuri Bilge Ceylan, Cannes sonrasında şaşkınlığını net bir
şekilde dile getirdi ve “Bu yıl Türkiye’den hiçbir televizyon yoktu burada,”
dedi. Gazetelerin de karnesi iyi değil ama hiç değilse ajanslardan gelen
‘konserve’ haberlerle yetinmediler ve farklı görevleri nedeniyle Cannes’da olanlardan
yazı aldılar. Sadece bir ya da iki gazete bütçe ayırarak muhabir yolladı.
Televizyon kanallarının durumu ise rezalet. “Bu kadar masrafı ancak sponsorla
halledebiliriz, onlar da böyle bir dönemde para vermek istemiyor, “ bahanesinin
arkasına saklandılar. Üstelik kültür-sanat haberlerini ‘sıkıcı’, Nuri Bilge
Ceylan sinemasını ‘ağır’ bulanların bile yüzünü güldürecek popülerlikte bir
oyuncu kadrosu vardı Cannes’da.  Yapımcı
Zeynep Özbatur Atakan’ın çabaları da karşılık bulmadı. (Tecrübeyle sabit bir
bilgi aktarayım, günde yarım saat canlı yayın yapmak çılgın bir bütçe
gerektirmiyor. Sponsorun sırtından kar etmek amacı bir kenara bırakılabilirse
tabii. Teknoloji yatırımlarıyla övünen ülkemizin, çok az maliyeti olan 3G
yayınını bile yapmamış/yapmak istememiş olmasının mazereti yok.)
Haluk Bilginer, Cannes dönüşü katıldığı televizyon
programlarında kırgınlığını ve kızgınlığını saklamadı. “Bütün dünya oradaydı
ama siz yoktunuz,” dedi. Program sunucuları “Soma sonrası yasta olduğumuz için
Cannes’dan yayın yapmadık,” deyince de noktayı koydu Bilginer: “Siz zaten
Gezi’de de yoktunuz.”
Elbette Soma’da yaşananlardan sonra kırmızı halılı,
eğlenceli bir yayın değildi beklenen. Türkiye sadece kırk yıl sonra gelen (ve
açıkçası bir daha ne zaman geleceği belli olmayan) Altın Palmiye’nin havaya
kaldırılış anını görmek, Kış Uykusu ekibinin on beş gün boyunca Cannes’da neler
yaşadığından haberdar olmak istedi, o kadar. Soma faciasından aylar önce
tamamlanması gereken basın akreditasyonları bile yapılmamışken, bütçe ya da yas
yalanlarına hiç gerek yoktu.
Lafı uzatmadan adını koyalım: Türkiye hariç bütün dünya
oradaydı. Başbakanın attığı her adımı takip eden, ekonomi zirvelerine tam
teşekküllü yayın aracı gönderen,  futbol
takımlarının hazırlık maçlarını bile canlı yayınlayan televizyonlarımız yoktu.
Değerli basınımız Nuri Bilge Ceylan’ı Cannes’da ‘yalnız’ bıraktı. Şimdi iki
kelimelik bir röportaj için ödüllü sinemacının peşinde koşanların, kültür-sanat
algısını dönüştüren bir ‘görmezden gelme’ operasyonunun parçası olduklarını
bilmeleri gerekiyor.  Ama unutmasınlar, o
yumruk havaya öyle kolay kalkmıyor ve hep havada durmuyor.

bir yorum bırakın