Derin ve tarifsiz bir acı

Uzun sohbetleri severdi Kadir. Ama konuşmaktan çok dinlemekti sevdiği. Dinlemek, anlamak, paylaşmak. Gözlerini hafifçe kısar, tüm dikkatini anlattıklarınıza verirdi. Karşısındakinin kendini iyi hissetmesine yeterdi bu. Hayatın yükünü hafifletirdi Kadir.

Adana’da festival koşturmasının arasında fırsat bulduğumuzda, birer kahve söyler başlardık konuşmaya. İzmir’e gittiğimde mutlaka bir akşamüstü Kordon’da buluşur, dertleri denize dökerdik birlikte. Sinema, edebiyat, akademik dünya, memleket halleri, özel hayat derken günü geceye bağlar, saatin nasıl geçtiğini anlamazdık.

Aynı yılda ve yaklaşık iki ay arayla doğduğumuzu o İzmir sohbetlerinden birinde öğrenmiştim. 1 Şubat 1968’de, Osmaniye’de doğmuş Kadir. Adana’nın insanı özgürleştiren havasını solumuş. Sonrasında ODTÜ yıllarında aynı havayı, Ankara’nın yalnız ve gri havasını birlikte solumuşuz. Benzer yollardan geçmişiz. O yıllarda Ankara Film Festivali’nin havasıyla, zaten tutkusu olan sinema iyice kaplamış ruhunu. 1992 yılında Adana Altın Koza Film Festivali’nde gönüllü olarak çalışmaya başlamış. Şimdi düşünüyorum da festival direktörü olduğunda da o “gönüllü” tavrı hiç değişmemişti Kadir’in. Adana’yı, sinemayı, Adana Altın Koza Film Festivali’ni hep gönlünden sevdi.

Akademik hayatın içindeki çalışmaları, mücadelesi de hiç bitmedi. Ön lisans sonrasında Çukurova Üniversitesi’nde İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı, Malatya İnönü Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Eğitim bilimleri alanındaki çalışmalarına 9 Eylül Buca Eğitim Fakültesi’nde devam etti. Çalışkan ve üretken bir akademisyendi. “Eğitim Bilimine Giriş” ve “Örgütsel Davranış ve Yöntemi” adlı kitapları bu çalışkanlığın sonunda ortaya çıktı. 2019 yılında profesör oldu Kadir Beycioğlu. Hem kendi alanı üstüne hem de genel olarak akademi dünyasının sorunları üstüne düşünmekten bir gün bile geri durmadı, sözünü söylemekten kaçınmadı. O sakin duruşunun arkasında, ilkeleri için dünyaya kafa tutacak kararlılıkta bir cesur yürek vardı.

Bir yandan da sinema aşkıyla üretmeye devam ediyordu. 2005-2019 yılları arasında Adana Altın Koza Festivali’nde sinema programları koordinatörü, 2019-2021 yılları arasında da festival direktörü olarak görev yaptı. Bu dönemde sıklıkla birlikte de çalıştık Kadir’le. Canlı yayınlar yaptık, röportajlar ayarladık, festivalin basın ayağında birlikte olduk, farklı etkinlikler düzenledik. Telefon edip Kısa Film Jürisi’ne seçildiğimi söylediği gün, mutluluğu birlikte paylaştık. 2011 yılında 18.Altın Koza’nın Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jürisinde olmamı teklif ettiğindeyse kulaklarıma inanamamıştım. Derviş Zaim başkanlığındaki jüride, Taner Birsel, Ebru Ceylan, Beste Bereket, Selim Demirdelen, Bülent Vardar’la birlikte harika günler geçirmiştik. Her an yanımızdaydı Kadir. Film izlemeye gidişlerimiz, kahve molası sohbetlerimiz ve her gece kurulan sofralardaki gülüşmelerimiz hala aklımda.

Festival kapsamında yapmayı ikimizin de çok istediği buluşmayı da 2016 yılında hayata geçirmiş ve 23’üncü Uluslararası Adana Film Festivali kapsamında, Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda Arif Keskiner, Menderes Samancılar, Nebil Özgentürk ve Osman Şahin’in katılımıyla “Yaşar Kemal: Çukurova’dan Dünyaya Açılan Pencere” adlı söyleşiyi gerçekleştirmiştik. Altın Koza kapsamında büyük ustanın konuşulmasını çok istiyordu Kadir. Aylarca planlamıştık nasıl bir etkinlik olması gerektiğini. Sonunda tıklım tıklım bir salonda, Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Semiha Baban’ın da katılımıyla dev çınarı konuşmuştuk. O akşam verilen yemekte mutluluğu gözlerinden okunuyordu Kadir’in. Bir ara yanıma gelip “Festival masasına Yaşar Kemal’i de oturttuk işte,” demişti. İnceliklerin insanıydı Kadir. İyi insandı.

Derken o lanet hastalığa yakalandığı haber geldi. Direndi, mücadele etti. “Atlattım,” dedi. Zaten yakıştırmamıştık hastalığı Kadir’e. Kötülüğün, kötü haberlerin içinde Kadir’in adını duymak olacak iş değildi. Geçen yıl ağustos ayında gelen habere de inanamadık uzun süre. İzmir-Çeşme yolunda bir trafik kazası. Kadir ve ailesinin bulunduğu araca çarpan tuğla yüklü kamyon. Kazada arabanın arka koltuğunda oturan 13 yaşındaki Bora’nın hayatını kaybedişi. Kadir ve Hülya’nın sevgili oğlu, Öykü’nün biricik kardeşi Bora’ya çok erken bir veda. Sadece aileyi tanıyanların değil, haberi duyan herkesin içini parçalayan bir veda.

Bu vedadan sonra da hayata karşı dik durmaya çalıştı Kadir. Omuzlarını düşürmedi. Bir yandan işlerine, bir yandan kızına ve karısına, bir yandan da Altın Koza’ya sarıldı. O acımasız hastalığın yeniden kapısını çaldığını öğrendiğinde de korkusuzca mücadelesine devam etti. Ama derinlerde bir yerde, kimsenin bilmediği bir çatlaktan acısı içine akıyordu belki de. “Derin ve tarifsiz” acısı yüreğini parçalamaya devam ediyordu.

Kadir Beycioğlu bu hayattan ayrıldı. Ailesinin, öğrencilerinin, meslektaşlarının, eğitim dünyasının, Adana’nın, dostlarının, sinemacıların ve gönlünü sinemaya vermiş herkesin yüreğinde “derin ve tarifsiz bir acı” bırakarak. Ama sinemaya ve Adana Altın Koza Film Festivali’ne öylesine büyük bir emek verdi, öyle değerli katkılar sağladı, öyle silinmeyecek imzalar attı ki, bu acı zamanla yerini gurura bırakacak, biliyorum. Onu tanımış olmanın, onunla birlikte üretmiş olmanın, sohbet etmiş olmanın gururuna. Kadir çok iyi bir insandı. İyi insanlar yürüdükleri yolda ışıklı bir iz bırakır, Kadir Beycioğlu’nun ardındaki yol ışıl ışıl.

Kadir’in twitter hesabında sabitlenmiş bir mesaj var. Hala duruyor orada. Bir karikatür bu: Kanepeye uzanmış bir hamamböceği, terapist koltuğundaki Freud’a “Kafka olduğumu hayal ettim” diyor. Arada açıp bakıyorum. Aklıma sohbetlerimiz geliyor. Onun insanları dinleme yeteneğini hayranlıkla anımsıyorum. Onun iyilik çiçeklerini canlı tutabilmek için neler yapacağımı düşünüyorum. Sonra da bir masada hayal ediyorum ikimizi. Adana’da ya da İzmir’de oturduğumuz gibi bir masa. Gün yavaştan geceye dönüyor ve ben dünyanın kargaşasında ezilmeyi bekleyen bir hamamböceği gibi “Kadir olduğumu hayal ediyorum”.

  • Bu yazıyı 2021 yılı Adana Altın Koza Film Festivali’nin kitapçığı için, Kadir’in anısına yazmıştım.

Leave a comment