Fatih Akın: Sinema, Benim Memleketim

Yönetmen Fatih Akın “Sinema, Benim Memleketim” isimli nehir söyleşi kitabında kendi hayat hikayesini anlatıyor.

“Ama bugün bile her jenerikte Tanrı’ya teşekkür ederim. Ben ruhsal bir insanım. Ne var ki dinin dogmalarına bağlı değilim. Benim dinden ayrılmakta zorlanmamın gerisinde, Erich Fromm’un ifadesiyle, ‘özgürlük korkusu’ yatıyordu. Bir cemaat olgusu içerdiğinden din insana avuntu verir. Bu adımı atmak zorundaydım: Ailemin zihniyetinin bu bölümünü benimsemek zorunda kalmaksızın onları sevebilirim. Film yapmak bana bu cesareti elde etmek olanağını, kendimi gerçekleştirmenin ve cemaatin başka bir biçimini verdi. Sinema benim dinim.”

“Kısa ve Acısız”ın babayla oğlun birlikte namaz kıldıkları son sahnesinden sonra gelen eleştirileri anlamaya çalıştığı andaki hislerinden yola çıkarak bunları söylüyor Fatih Akın. İstanbul Film Festivali gösterimi sonrasında “O sahne İslam propagandası mıydı?” diyenlere verdiği cevap aslında sinemayla hemhal olmuş yolculuğunun özeti gibi: “Ben burada kişisel konuları işliyorum.”

“Sinema, Benim Memleketim – Filmlerimin Öyküsü” isimli nehir söyleşi kitabında, hikayesini öylesine içtenlikle ve etkileyici bir şekilde anlatıyor ki Fatih Akın, bu cevap kendisinden önce okurunun / izleyicisinin ağzından çıkıyor zaten. Bir Fatih Akın filminden çıktığımızda geriye kalan duyguların içinde en baskın olanı ‘içtenlik’ değil midir zaten? Bir filmini sevebiliriz, bir diğerini o kadar sevmeyebiliriz, anlatısının katıldığımız-katılmadığımız yönleri olabilir ama içtenliğinden bir an bile kuşku duymayız. Bu söyleşi kitabında da karşımızda ‘doğrudan konuşan’ bir dünya sinemacısı var.

Genel bir bakış

Kitap sadece sinemacı Fatih Akın’ı daha yakından tanımanın kılavuzu değil, yıllara yayılmış ‘Almanya’daki Türkler’ algısının da içeriden ve keskin anlatısı. Zaten belki de bu duruşun netlik ayarını yapmak için kitabına ailesiyle, ailesinin Almanya’daki varoluşuyla ve 2000 tarihli “Geri Dönmeyi Unuttuk” belgesiyle başlamayı yeğliyor. Otoriter, dindar, tutucu, sertlikten kaçınmayan ve hatta kendisine göre sağcı bir ailenin içinde, solcu fikirlerinin ve sanatsal bakışın oluşumunu gizlisi saklısı olmadan anlatıyor Fatih Akın. Öyle ki, kimi noktalarda hikaye bireysellikten çıkıp, bir kuşağa yönelik genel bir bakışa dönüyor.

Sözü bitmeyen insanlardan

Kitap boyunca bütün filmlerinin oyuncu seçimlerinden çekim süreçlerine, altın değerinde bilgileri de cömertçe paylaşıyor.

Fatih Akın’la 2004 yılından sonra neredeyse her yıl bir söyleşi yaptım. İlk buluşmamızda hayranı olduğum “Duvara Karşı”nın Altın Ayı Ödüllü dünya yönetmeniyle konuşacağım için heyecanlı ve hatta gergindim. Ancak Fatih tanıdığım tanıyabileceğim en içten insan olarak o gerginliği anında yok etti. Sonraki yıllarda ne zaman bir araya gelsek aramızdaki zihin açıcı sohbetin rotasını belirleyen o oldu. Sözü bitmeyen insanlardan Fatih Akın. Volker Behrens ve Michle Töteberg tarafından gerçekleştirilen bu nehir söyleşi kitabında da yeni kapılar açmaya devam ediyor.

“Sinema, Benim Memleketim” sadece Fatih Akın sevenlerin, sinema tutkunlarının değil, yaratıcı bir zihnin koridorlarında yolculuk etmek isteyen herkesin kaçırmaması gereken bir kitap.

Önemli not: Bu yazı Milliyet Kitap Eki’nde “Çete üyesinden yönetmenliğe” başlığıyla çıktı. Benim koymadığım bu başlık, editoryal bir karar olsa gerek. Bakış açısına zaten katılmıyorum ama başlığı ben atacak olsaydım “Çete üyeliğinden yönetmenliğe” biçiminde atardım; hatırlayatım istedim.

 

Yorumlar (4)

Milliyet Kitap Eki'nin bu yaptığı çok rahatsız edici gerçekten. O başlığı ve altında da sizin adınızı görseydim, işin içinde bir yanlışlık olduğunu düşünürdüm kesin.

Fatih Akın sinemasını çok severim. Bu kitabı da ilk fırsatta okumayı çok isterim.

belki de sizin 'hatırlayatım' yazmanız gibi ufak bi hata olmuştur.

makale için teşekkürler

bir yorum bırakın