Kitaplardan kurtulmak isteyen kim?

Eco ve Carriére’den “aydın duruşu”…

Bir filmi görmeden hakkında atıp tutmak. Ya da okumadığınız bir kitabın, dünya edebiyatına katkısı konusunda büyük laflar söylemek. Büyük bir bilgi denizinde yüzerken yutulan su gibi düşünülebilir. Zaten o kadar büyük bir denizde, okyanusta yüzmek de ancak bunu cesurca söyleyebilecek babayiğitlerin harcı.

İki büyük üstat; Umberto Eco ve Jean-Claude Carriére, görkemli kütüphanelerine bakıp “Bütün bu kitapları okudunuz mu?” diye soranlara verilecek cevaplardan konuşurken geliyorlar bu noktaya. Eco, kendi adına iki cevabı olduğunu söylüyor:

1. “Bu kitaplar yalnızca önümüzdeki hafta okumam gerekenler. Okumuş olduklarım üniversitede.”
2. “Bu kitapların hiçbirini okumadım. Yoksa niye tutayım ki?”

İnanılmaz zihin açıcı, aydın tanımını sorgulatan ve her cümlesinde samimiyet ışıltısı olan bir sohbet kitabından, Can Yayınları’nın Kırkmerak dizisinden çıkan “Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın”dan söz ediyorum.

Umberto Eco’yu tanımayan, bilmeyen yok. Büyük “Dedalus”, Gülün Adı’nın Türkçede yayınlandığı 1986 yılından beri bu topraklarda da oldukça meşhur. (1980’de yayınlanan bu kitabı, o zamana göre kısa denebilecek bir sürede Türkçeye kazandırdığı için Can Yayınları’na teşekkür etmek gerekiyor.)

Umberto Eco’nun, “Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın”daki sohbet arkadaşı Jean-Claude Carriére ise, edebiyat ve tarih okumuş, resim ve sinemayla ilgilenmiş ve 19 yıl Buñuel ile çalışmış bir senarist, dramaturg, yazar. İki aydının arasındaki söyleşiyi Jean-Philippe De Tonac yönetmiş. (Teşekkür var da, eleştiri yok mu? Can Yayınları, Kırkmerak serisinde yazarın biyografisini vermiyor. Keşke verse…)

Elimizdeki kitap sadece okuma ve yazma eylemleri üstüne değil; bilginin her açıdan masaya yatırıldığı bir sohbet bu. Tam anlamıyla konu konuyu açıyor ama ne mutlu biz okurlara, açılan konulardan hiçbiri bizi boş bir odaya götürmüyor. En önemlisi de kendi okuma yolculuğumuzu sorgulamamızı sağlıyor.

Eco’nun e-kitaplar konusundaki görüşlerini, e-kitap’ın bildiğimiz kitabı öldürüp öldürmeyeceği tartışmasındaki yorumlarını, http://www.altkitap.com/’u yayın hayatına soktuğumuz günlerde, defalarca referans vererek dile getirmiştik. (Adnan Kurt ve Murat Gülsoy’un kulakları çınlasın.) Eco’nun dediklerini kendi aramızda kaç kere tekrar etmişizdir: “Birilerinde kitabın ortadan kalkacağına dair bir sabit fikir var ve herkes bıkıp usanmadan yanı soruyu tekrar ediyor.” Ne yazık! Bu konuda bütünlüklü bir okuma yapmak isteyenlere özellikle “Kitap Ölmeyecek” başlıklı bölümü tavsiye ediyorum.

Önsöz’de de vurgulandığı gibi “Kültür dediğimiz şey gerçekte uzun bir ayıklama ve eleme süreci.” Eco ve Carriére’in konuşmaları bu ayıklama ve eleme sürecinde, kalıcı veri depolama ortamlarına kadar götürüyor bizi. Günümüz sayısal ortam kullanıcılarının, böbürlenmekten uzanamadığı bir pencereden bakıyorlar konuya. Her zaman vurgulanan konu; günümüzde artık bilgiye ulaşmak değil, “doğru ve güvenilir” bilgiye ulaşmak mesele. Sohbette, internet’deki bilgi yoğunluğu/aşırılığı/kirliliğinin tartışıldığı bölüm bu açıdan çok anlamlı. Yanlış ya da yönlendirilmiş bilginin yıkıcılığı, sadece internet üzerinden değil, televizyon ve gazete yayıncılığı üzerinden de tartışılıyor. Günümüzde gerçeği başka bir kılığa sokup tanınmaz hale getirmekten daha kolay bir şey yok. Üstelik bu örtük sansür, sansüre karşı duruşmuş gibi sergilenebiliyor. Aldatmacalar çağındayız!

“Okumadığımız Bütün Kitaplar” ve “İnsan Öldükten Sonra Kütüphanesine Ne Olur?” başlıklı bölümler ise iki aydının özgüvenli duruşlarını sonuna kadar sergiledikleri, okurun ağzının suyunu akıtan bölümler.

Eco ve Carriére. İki üstat. Olağanüstü bir sohbet. Açıkçası biraz da kıskandırıcı. Sosi Dolanoğlu’nun özenli çevirisiyle Can Yayınları, Kırkmerak serisinden çıkan “Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın” kaçırılmaması gereken bir okuma şenliği. Kitabı okuyup bitirdiğinizde, bütün anlatılanların ötesine geçip, aydın olma durumunu sorgulamaya başlayacaksınız. Sahi, buralarda aydın geçinen, kanaat önderi olmakla övünen kimileri, bu sohbeti okuduktan sonra aynaya bakma ihtiyacı duyar mı acaba?

Yorumlar (7)

“Bu kitapların hiçbirini okumadım. Yoksa niye tutayım ki?”
Çok az kişi böyle düşünüyor , hatta lisede bir edebiyat öğretmenimin, '' Kütüphanemdeki, daha önceden okumuş olduğum kitapları kimselere vermem. Onlar benim için çok kıymetlidirler '' dediğini bile hatırlıyorum. Bu tutum bana göre çok yersiz, okuduğum bir kitabı neden gösteriş uğruna kimseye elletmeyeyim ? Neden o kitaplar, başka insanlara da ulaşmasın, neden kitaplığımın raflarına sıkışıp kalsınlar ve işlevlerini yitirsinler ?
Madem bunun tersi, tüm kitapların kapağına '' Tek kullanımlıktır, başka kimselere okutmayınız ! '' yazılmalı.

Daha dün başladım, bitmek üzere. Bir solukta okuyorsunuz.Çağımızın ve teknolojinin bizi kitaplardan uzaklaştırmak yerine onlara daha da yakınlaştırdığını söylüyorlar ki kesinlikle haklılar. En çok sevdiğim cümlelerden biri de Eco'dan "bir kere icat ettikten sonra daha iyisini yapamazsınız". Evet kitap en iyisi daha iyisi yok. Bunu anlatırkende sizi sinemanın ve edebiyatın derinliklerine çekip saklı kalmış güzellikleri gösteriyorlar. Çok güzel bir serüven bu!

kesinlikle kitaplardan kurtuluş yok. internet verisi, girdisi, çıktısı değil. kanlı canlı, bazen makyajlı dış görüntüsüne vurulup elimize aldığımız, bazen de tozlu saman sarısı sayfalarından gözlerimizi alamadığımız varlıklar. "varlık" diyorum, kanlı canlı dedim ya ondan. vapurda, tramvayda, otobuste biri okuyorsa pozisyonumu değiştiriyorum, menzilimi ayarlıyorum, ortak oluyorum kitabına. bazen kitabın kapağıyla okuyan insanın "kapağını" karşılaştırmak da güzel oluyor. geçenlerde ipadine gömülmüş ciddiyetle birşeyler okuyan birini gördüm kabataş motorunda, ne okuduğunu ekrandan görememek canımı sıktı. sevmedim…

Ne güzel tesadüf ben de şu an bu kitabı okuyorum…

sayenizde bu kitap hakkında bilgim oldu. hemen okumaya başladım ve birçok savunduğum tezlerimi yıkmaya başladı. örnegin ben geçmiş asırlardan sadece en iyi eserlerin günümüze ulaşacağını düşünürdüm. kitapta bana şunu sorgulattı :sahip olduklarımız sahip olamadıklarımızdan daha mı değerli? yani kilise tarafından yakılan kitaplar vs. acaba tarihin akışını degiştirecek kitaplara sahipmiydik. bir başka ilgimi çeken konu tragedyalarla ilgiliydi. bizim bildigimiz en sağlam tragedya yazarları aiskhylos, Sophokles, Euripides bunlar en ünlü yazarlar. aristonun poetikasıda tragedya adına kaynak kitap olmasına rağmen bu isimlerden hiç bahsedilmemiş. bu benim ilgimi çekmemişti şimdi gidip poetika yı tekrar okuyacağım. daha kitabı bitirmedim daha birçok şeyi sorgulatacağına eminim.

Okuma listeme ekliyorum. Teşekkür ederim…

Nedendir bilinmez Can Yayınlarının kitaplarına bir türlü ısınamadım. Sayfa kalitesi olarak iyi ama neredeyse tüm kitaplarını görsel yönden çok zayıf buluyorum. Bu yüzden benim için hiç albenisi yok. Ancak biri tavsiye ederse Can Yayınları kitaplarını alıyorum

Nesne olarak kitabın yerini tutabilecek bir başka şeyin olamayacağı, en azından uzunca bir süre daha, ima edilmiş kitapta. Bu çağın insanlarının iki asır öncekilerle aynı biçimde kitaba bağımlı olacağı düşüncesi nedense beni rahatlattı; rahatlık duygusu bir güvenlik kaygısından mı yoksa beklenmedik bir gelenekselcilik keşfinden midir bilemedim. Kitap okumanın kişiye özgürlük verdiği bir gerçekse de göstermelik de olsa "kitap okumak" toplumun, ailenin, okulun vs. yeni kuşakları daima imrendirmeye çalıştığı geleneksel bir erdem eylemi olmuştur. Kitapta da söz edildiği gibi kültürel değerleri kuşaktan kuşağa taşıyan kitaplar "eleme" yoluyla elimize ulaşıyorlar. Elenen sayısız kitap silinip gitse de geriye kalan kitaplar yoluyla yeni kuşakları kendimizle özdeş kılmaya çalışıyoruz, öncekilerin bize yaptığı gibi; olumlu ya da olumsuz biçimde… İnsanlık değerlerini aktarmak için kitaplardan başka şimdilik yaslandığımız başka şey yok anlaşılan… Fazlasıyla ciddi bir işlev yüklenen "kitap okuma" eylemi, bazen çok sıkıcı olabilen dünyadan kaçabilmek için eşsiz bir eğlence aracıdır… Tuhaf! Şimdi "eğlenceli bir sığınma aracı" olarak kitabın elden gitmeyeceğini düşünerek bir de bu nedenle rahatlama duygusu yaşamış durumdayım.
Ve şu incunabulalar, bu kitabın en tehlikeli yanı. Daha önce hiç koleksiyoner olmak istememiş bir kitapsever için fazlasıyla tahrik edici. Saygıyla…

bir yorum bırakın