Kitap kulüpleri üzerine ne zaman bir şey yazsam ya da paylaşsam, yorumlarda hemen şu cümleyle karşılaşıyorum: “Bizim kulübümüz çok değerli, mutlaka üye olmalısınız.” Herkes kendi kulübünü övüyor, kendi buluşmasını merkeze koyuyor. Oysa bana kalırsa değerli olan tek tek kulüpler değil; okurluğun kendisi. Çünkü kulüpler gelip geçici olabilir, dağılıp yeniden kurulabilir. Ama ortak olan şey, kitapla kurduğumuz bağdır. Kitap kulüplerine dair sohbetler açıldığında da durum bu, hem övgüler hem de eleştiriler aynı masada toplanıyor. Bir yanda okurun yalnızlığını kıran, kolektif bir…
Edebiyat
Dün İş Sanat’ın RHM Müzesi‘ndeki salonunda Emrah Kolukısa moderatörlüğünde bir söyleşi vardı. Sait Faik hakkında konuştuk. Malum “Sait Faik Hikaye Armağanı” sahibini buldu, malum Sait Faik kitaplarının telif hakkı ortadan kalktı… Bu süreçte daha çok konuşulacaktır, bunu olumlu buluyorum. Peki işin özünde yeterince konuşuyor muyuz; hayır. Emrah ile “Semaver” kitabını merkeze aldık, konu konuyu laf lafı açtı. Öykülerinin içeriğinden tekniğine çok şey konuşabildik. Elbette ne kadar konuşulsa yetmez. Ama izleyicinin dikkati ve katılımıyla içime sinen bir sohbet oldu. Söz bür…
Kötü bir çeviri okuyorum. Bilmediğim bir dilden yapılmış bir çeviri, yani orijinalini okuyamam. Ama kitabın Türkçesi eğreti, yanlışlarla dolu ve takır tukur, bir türlü ilerlemiyor. Bir çevirinin kötü olduğunu söylemek için o dili bilmek gerekmiyor. Bir çevirinin kalitesini eleştirmek için orijinal dili bilmek şart değil. Çeviri, bir anlamda kendi içinde bağımsız bir metindir ve hedef dilde akıcılığı, tutarlılığı, duygu aktarımı gibi kriterlerle değerlendirilebilir. Bu tür çeviriler genellikle ya çevirmenin hedef dili yeterince iyi kullanamamasından ya da kaynak metni fazla birebir…
Biten bir yılın son aylarında her konuda “en iyiler” listeleri yapılır. Yılın en iyi albümleri, yılın en iyi filmleri, yılın en iyi kitapları… Bu listelerin kimi “bence” diyebilen listelerdir. Kimileri çok üstten bir yerden konuşur, “Biz en iyi diyorsak, en iyisi budur,” havasındadır. En iyiler? Kime göre, neye göre? Teraziyi kim tutuyor? Bir yönüyle de iyidir bu listeler. Hafıza kaydı gibidir. Farklı listeler, yıl içinde yayımlanan farklı kitaplara işaret eder. Okurlar da bu izleri takip ederek kendi listelerine ulaşabilir. Benim için…
Yarın TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı başlıyor. Fuar yolcuları için küçük bir “fuar önerileri” hazırladım. Yayın dünyasının bu zor sürecinde en büyük desteğimiz kitaplarla buluşmak ve yayıncılara yalnız olmadıklarını hatırlatmak. Bütçemiz yettiğince kitap alalım. Ama alamasak bile orada olalım, birlikte ne kadar güçlü olduğumuzu hatırlayalım. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda görüşmek üzere.
Seferihisar Belediyesi’nin “Türkiye 2.yüzyılına hazır mı?” Başlığıyla düzenlediği konuşma serisi için Sığacık’tayım. Kaleiçi’nde kültür, sanat ve edebiyat konuşacağız. Sohbetin diğer isimleri İnci Aral ve Mario Levi. Moderatörümüz de Gülşah Elikbank. Cumhuriyet’in ikinci yüzyıl vurgusu var başlıkta. Konuşmacıların dördü de edebiyatçı olunca, sohbet o noktaya yoğunlaşıyor. Genel bir kültür-sanat çerçevesi çizmektense, edebiyatın 1923-2023 arasındaki yolculuğunu konuşuyoruz. Mario Levi Türkiye’de romanın tarihinden söz ediyor kısaca. Sonra konu dünyanın hallerine bağlanıyor. İnci Aral özellikle okuma kültürünün yeterince gelişmemesine vurgu yapıyor ve eğitim sistemindeki…
12 Mart 2012. Mustafa-Övül Avkıran çifti “garajistanbul”u yeniden hareketlendirmek istiyor. “Eğlencenin adresi yeniden garajistanbul” olsun istiyorlar. O gece de çok öenmli bir konsere ev sahipliği yapacaklar: McCoy Tyner Trio. Üstelik bir de özel konuk var bu konserde, benim de çok sevdiğim bir isim; Joe Lovano. Konserin kalabalık olacağı kapı önünden belli oluyor. Sahne önü yerler numarasız olduğundan çoğu kişi erken gelmiş. Ben nereye otursam diye sağa sola bakınırken, o çok sevdiğim tok sesi duyuyorum. “Yekta” diye sesleniyor Seçkin Hanım. Eliyle…
Pascal Garnier üretken bir yazar. 61 yıllık ömrüne, altmışdan fazla eser sığdırmış. Roman, öykü ve çocuk edebiyatı. Üslubu Georges Simenon‘a benzetiliyor. Hem kurduğu polisiye, hem de karakter psikolojisi açısından. Cennetteki Yeryüzü‘nü okurken, yer yer bu benzerliği net bir şekilde hissettim. Karakterin psikolojisine bir anıdan, bir nesneden ve en çok da yaşanan an’ın çağrıştırdıklarından ulaşmaya çalışıyor. Bunda başarılı. Ancak, polisiyenin çözümü aşamasında Simenon maharetinde olduğunu söyleyemem. Belki diğer romanlarında böyle değildir. Ama bu romanında, çözüme güden yoldaki en büyük kırılmada biraz…
Bugün Erdal Öz’ün doğum günü. Ne tuhaf… Çok olmuş aramızdan ayrılalı. O haberi aldığım günü, uğurlamamızı bütün ayrıntılarıyla hatırlamak canımı acıtıyor. Erdal Abi’den iki yıl sonra da babamla vedalamıştım. Böyle böyle büyüyor insan. Böyle böyle ölüyor. Dert kazıyacak değilim. Erdal Abi’yi hoşluklarla anıyorum yıllardır. Çoğunlukla gülerek. Onun gibi fıkra anlatmayı beceremiyorum ama gülecek bir anı bulup çıkarıyorum. Fıkralara pek gülmem zaten, bunu Erdal Abi de bilirdi. Son zamanlarda günlüklerini, mektuplaşmalarını okuyorum Erdal Abi’nin. Okuyoruz. (Yeri gelmişken henüz okumamış olanlara da…
Aziz Nesin’in soyadı hikâyesi ve kendimizle yüzleşmek Akla hayale gelmeyecek bir olay yaşadığımızda “Yahu bu tam Aziz Nesin’lik olay,” deyiveririz. Bürokraside, devlet katında, ast üst ilişkisinde bir garabet olduğunda “Aziz Nesin az söylemiş, şu saçmalık onun bile aklına gelmezdi,” deriz. En acısı da fenanın fenası bir şey olduğunda “Aziz Nesin bunu yıllar önce söylemişti,” demektir. İnsanlık dersinden sınıfta kaldığımızın resmidir bu söz. Yıllar geçse de, dersimizi almadığımızın belgesidir. Aziz Nesin’in soyadını alış hikâyesini kendi kaleminden okurken düşündüm bunları. Yazısında önce…
