Edebiyat

fft5_mf134315

20 Eki: Hepimizin “birazcık” gün ışığına ihtiyacı var!

Bilinç dışındaki “Harikalar Diyarı”na yaptığı yolculukla sadece çocuk yazınının değil, tümüyle edebiyatın belirleyici karakterlerinden olan Alice, anlatısının daha ilk bölümünde, pembe gözlü bir tavşanın “Eyvah, eyvah! Çok gecikiyorum,” diye mırıldanarak yanından koşup gitmesine tanık olur. Şaşırmaz bu duruma. Meraklanıp tavşan deliğinden atlamasına neden olan koşunun nedeni başkadır; tavşanın yelek giyiyor olması ve yelek cebinden çıkardığı saate bakmasıdır Alice’i şaşırtan. Benzer şekilde Haliç kıyısında yaşayan beş yaşındaki Rojin de, Yeşil Saç’ın marifetlerine, cırcırböceği Lacigale’nin varlığına, takım elbiseli yılan Serpen’in yaptıklarına, Kraliçe’nin…

sait-3

05 Eki: Sözlük.31

Z ZEMBEREK: Koskoca dünyanın minyatür bir temsilcisi gibidir sınıf; sınıfta zamanın akışını hayatlarının merkezine almış öğrenciler. Gemlikli Celil babasının hediyesi saatiyle sınıfın en önemli şahsiyetidir. Ne de olsa öğrencisinden öğretmenine herkesin tek bir soru vardır aklında: “Kaç dakika var?” Bıkmadan usanmadan cevaplar bu soruyu Celil; “on yedi dakika, beş dakika, üç dakika…” Hatta elli dakikalık dersin içinde “Daha kırk beş dakika var,” diye cevapladığı bile olur. Derken bir gün zembereği kırılır saatin, sınıfın o en önemli şahsiyeti Zemberek lakabıyla dalga…

papatyalarlar_by_caspell

03 Eki: Eylül’ün Ardından

Eylül: Çocuklukta sonbaharın başlangıcı olarak belletilmiştir de, beden ve zeka yazın sürmekte olduğunun farkındadır. Hem yaz günlerinin yeni düşüncelerle, heyecanlarla dolu birikiminin hem de o tatlı rehavetin arkasından gelir. Bir yanıyla o tatil havasının, bir yanıyla da “dökülen yapraklar romantizminin” çakışma noktasında durur. Bir yanıyla şehre dönüş şarkıları vardır bir yanda da karanlık sayfaların hışırtıları. 6-7 Eylül olayları, 9 Eylül Yılmaz Güney’in ölümü ve derken 12 Eylül. Hangi dünya görüşünden olursa olsun 12 Eylül, düşünebilen insana faşizmin ayak seslerini hatırlatır….

umbertoeco-2

03 Eki: Saf Akademisyen, Düşünceli Romancı

Tam da Orhan Pamuk’un “Saf Ve Düşünceli Romancı”sını okumayı bitirip, Umberto Eco’nun “Genç Bir Romancının İtirafları”na başladığım günlerde, üretimine ve zekasına hayran olduğum bir sinemacı arkadaşımla konuşuyorduk. Arkadaşımın, izleyicinin (okurun) ya da eleştirmenin yaptığı yoruma, özellikle de aşırı yoruma kulaklarını tıkadığını anladım bu konuşmadan. Şaşırdım. Şaşkınlığımın nedeni, bu karşı çıkışı değildi elbette; söyleyişindeki öfkeydi. Ona hemen Eco’yla cevap verdim: “Yaratıcı yazarların (ve diğer disiplinlerde üretenlerin) zoraki bir yoruma karşı çıkma hakları elbette vardır. Ama genelde, yazdıkları metinleri, adeta şişe içindeki…

kirlarda-bir-gun-butun-oykuleri-4-188720110827010922

16 Eyl: Kütüphanemizdeki “Öykü Kitapları” Rafı

Kütüphanenin karşısında durup, donuk gözlerle raflara baktığımız günler olur. “Ne okuyacağımı bilemiyorum,” kaygısı yerleşir içimize. Kimi zaman da okumaktan iyice uzaklaştığımızı, hiçbir kitapla mutlu olmadığımızı düşünürüz. Öyle günlerde kurtarıcı kitaplara, kurtarıcı yazarlara ihtiyaç vardır. En çok da öykülere ihtiyaç vardır. Elbette her okur “biricik” olduğuna göre isimler kişiden kişiye değişebilir ama çoğumuz için kesişim noktasında aynıdır: Anton Çehov. Çehov öyküleri bugüne kadar farklı çevirilerle farklı yayınevleri tarafından Türkçede yayımlandı. Bu çevirilerin içinde en mahir olanı Mehmet Özgül çevirisi. Mehmet Özgül…

369721_2

16 Eyl: Günden Kalanlar.33

• Yoğun bir çalışma dönemi. Defterlerin ve bilgisayarın başında geçirilen saatler. Mürekkebi biten dolmakalemler, durmadan açılan kurşunkalemler. Sayfalardaki karalamalar, yırtılıp çöpe atılan kâğıtlar. Daha da azaltmak, giderek yok etmek. Dinlenen şarkılar. İçilen kahveler. Şimdi biraz daha sakinim. Biraz daha sakin. Özellikle bayramda Ayvalık-Cunda hattında geçirilen günler ve çalışma saatlerinin bu sükûnete büyük katkısı oldu. O bir türlü noktayı konduramadığım son metinle ancak orada vedalaşabildim. Sonunda bitti. Bitti. • Orhan Pamuk’un Türkçeye “Saf ve Düşünceli Romancı” olarak çevrilen kitabını İngilizcesinden okumuştum….

julian_barnes_narrowweb__200x293

11 Eyl: Man Booker Adayları

Man Booker ödülünü kazanan isim 18 Ekim‘de açıklanacak. Altı kitaplık listede hem okuru olduğum hem de edebiyatını sevdiğim için gönlümden geçen isim Julian Barnes. Sonucun ne olacağını ise hep birlikte göreceğiz. İşte 2011’in aday listesi: Julian Barnes – The Sense of an Ending Carol Birch – Jamrach’s Menagerie Patrick deWitt – The Sisters Brothers Esi Edugyan – Half Blood Blues Stephen Kelman – Pigeon English A.D. Miller – Snowdrops Julian Barnes

IMG_1324

10 Eyl: Tişörtünüzde kimin resmi olsun istersiniz?

İstanbul Şiir Festivali ile ilgili yazıda sözünü ettiğim Cortazar tişörtü, bir nebze de olsa ilgi çekti. Ben de fotoğrafını çekip Fil Uçuşu’na koymaya karar verdim. Tişörtlerdeki resimlerin, desenlerin, yazıların birer simge olduğu, bir duruşu simgelediği ve çoğunlukla kapitalist dünyanın ürünleri olduğu bilinir. Kimi sever, kimi sevmez. Bu konuda söylenecekler var elbette. Ama yine de şu Cortazar tişörtüne bakınca ve Kafka’dan Pessoa’ya kimi yazar desenli tişörtlerimi düşününce aklıma takılan bir soruyu paylaşmak istedim. Edebiyat severler, bir simge olarak anılsa bile, sevdikleri…

08 Eyl: Sil Dürçmesi

Toplantı odasından alı al moru mor çıktı. Kapı yavaşça, yan masasında çalışan adamın delimsirek kahkahasının üstüne kapandı. Derin derin nefes almaya çalıştı; alamadı. Lavaboya koştu hemen; tuvalet demeye utanırdı. Aynada kendine baktı; belinden aşağıyı görebilmek için kuğu gibi uzattı boynunu. Sabahın köründe kalkıp nasıl da uğraşmıştı, kendini güzel hissedene kadar. Oysa beyaz bluzu, yüzündeki utancı daha da belirginleştirmekten başka işe yaramıyordu şu anda. Bir ay kadar önce arkadaşlarıyla balık yemeye gitmişti. Çöpçatanların tanıştırmak istediği bir bey de vardı masada. İlk…

cehov_1

26 Ağu: Günden Kalanlar.32

Anton Çehov • Yazıya tümüyle kapandığım dönemlerde kitaplardan biraz uzaklaşıyorum galiba. Sağımda solumda kitaplar oluyor olmasına, başucumdaki kule yükseliyor yükselmesine ama kapaklara bakıp bir-iki sayfa karıştırmaktan öteye gidemiyorum. Etkilenmemek kaygısı falan değil bunun nedeni; sadece zihnimin doluluğu istediğim yoğunlukta bir okuma eylemine pek izin vermiyor. Bir süredir bu durumdayım. Yine de geçenlerde Çehov’a karşı koyamadım. Her zaman böyle olmuştur zaten. Bir Çehov öyküsü çıkınca karşıma, çok iyi bildiğim bir öyküsü bile olsa, ilk kez görmüşçesine, sonuna kadar heyecanla okurum. Ama…