Bu yazıya Sefa Sofuoğlu’na teşekkür ederek başlamalı. Onun sayesinde yıllar öncesinden gelen bir isim aklıma düştü: Kerim İnal. Önce kimdir bu Kerim İnal, onu anlatayım… Oyunlardan hoşlanan biri olarak, hayatımın her döneminde, takma isimlerle yazmayı sevmişimdir. Şifre çözmeyi sevenler için hemen söyleyeyim; bu halen oynamakta oldğum bir oyun. İşte Kerim İnal ismi de böyle ortaya çıktı. altzine yıllarında, polisiye parodileri yapan bir yazar yaratmak istedim. Yazılmamış romanların, polisiye klişelerine göz kırpan olay örgülerinin takipçisi olacak bu yazara da, “criminal” üstünden…
Karbon Kopya
(Genç Adam oturmuş. O konuşurken yavaşça Genç Kadın ve Sahaf gelirler, ayakta dururlar. Üçgenin birbirine eşit mesafede duran köşeleri gibidirler.) GENÇ ADAM Hava ne kadar garip bu gün. Sabah güneşliydi, şimdiyse fırtına kopacak gibi… (Birden gözleri parlar.) Fırtına deyince aklıma gelen tek hikâye buydu. Aslında tek istediğim mutlu, kahkaha atmaktan korkmayan hatta deyim yerindeyse komik birer kelebek olan insanların hikâyesini anlatmaktı. Komik kelebekler… Metaforun son durağı. Ne kadar çabalasam da büyük sözler etmeden yazamıyormuşum. Bir yerde durmayı bilmem gerekiyor. Öğrenmem…
Anton Çehov • Yazıya tümüyle kapandığım dönemlerde kitaplardan biraz uzaklaşıyorum galiba. Sağımda solumda kitaplar oluyor olmasına, başucumdaki kule yükseliyor yükselmesine ama kapaklara bakıp bir-iki sayfa karıştırmaktan öteye gidemiyorum. Etkilenmemek kaygısı falan değil bunun nedeni; sadece zihnimin doluluğu istediğim yoğunlukta bir okuma eylemine pek izin vermiyor. Bir süredir bu durumdayım. Yine de geçenlerde Çehov’a karşı koyamadım. Her zaman böyle olmuştur zaten. Bir Çehov öyküsü çıkınca karşıma, çok iyi bildiğim bir öyküsü bile olsa, ilk kez görmüşçesine, sonuna kadar heyecanla okurum. Ama…
Girişi tekrar edeyim. O zamanlar yazı başlığı Poli-Siyah Aşklar olan metinlerin yazarı Kerim İnal kimdir?Kerim İnal, 1998-1999 yılları arasında kısa süreliğine altzine’de boy göstermiş bir yazar. Aslında benim polisiye ve parodi merakımın bir sonucu. Bu iki yıllık maceradan sonra sessizce kayboldu ortadan. Yıllar sonra, 2007 tarihli KARBON KOPYA adlı kitabımda “Becerikli Bay Kerim İnal” öyküsünde tekrar çıktı ortaya. Hepsi bu. Geçenlerde arşiv dosyalarının içinde Kerim İnal’ın, altzine’de yayımlanmış birkaç metnini buldum ve Fil Uçuşu’na koymaya karar verdim. İşte, noktasına virgülüne…
Kerim İnal, 1998-1999 yılları arasında kısa süreliğine altzine’de boy göstermiş bir yazar. Aslında benim polisiye ve parodi merakımın bir sonucu. Bu iki yıllık maceradan sonra sessizce kayboldu ortadan. Yıllar sonra, 2007 tarihli KARBON KOPYA adlı kitabımda “Becerikli Bay Kerim İnal” öyküsünde tekrar çıktı ortaya. Hepsi bu. Geçenlerde arşiv dosyalarının içinde Kerim İnal’ın, altzine’de yayımlanmış birkaç metnini buldum ve Fil Uçuşu’na koymaya karar verdim. İşte, noktasına virgülüne dokunmadan, yıllar önceki haliyle “Bir Kerim İnal Polisiyesi”. Sinek Kaydı Tülay’ın en sevdiği şey,…
…ve bir yıl daha sona erdi… • Yılın son günü. Takvime göre öyle. Yılın son gününden kalanlar, bir anlamda yıldan kalanlar. • Dostlarla “Nasıl geçti, anlamadık,” konuşmaları yaparken düşündüm en çok, bu yıl neler yaşadığımı. Siyahla beyazın bahçesinde bir yıl oldu yine. Sevinçle hüznün, iyiyle kötünün. Daha ne olsun ki? • Fil Uçuşu, geçen yılbaşında aklıma düşmüştü. İşte bir yılı geride bıraktı bile. Yorumlarıyla, katkılarıyla destek verenlere selam olsun. • Önceki yıl yayımlanan kitabım Bir de Baktım Yoksun yılı iki…
Bir yabancı olduğumu anlar korkusuyla, gizlice bakıyorum kara kuru adama. Kısa sürecek yolculuğumun rehberi olduğunu hissediyorum. İkimiz de ince vücutlarımızı tutunduğumuz kayışların salınımlarına bırakmış gibiyiz. Sanki tramvayın tepesinden geçen pirinç borudan sarkan bu deri kayışlar olmasa yıkılıp gideceğiz. Çünkü bizler karda ağaç gövdeleri gibiyiz. Görünürde hemen toprak üzerinde bulunur gövdeler ve ufak bir yüklenişte onları yerlerinden söküp atmamak için ortada bir neden yok sanılır. Ama hayır! Olacak şey değildir bu; çünkü gövdeler yere sımsıkı yapışmıştır. Ama bu da yalnız görünürde…
Değerli okurlar; Uzun süredir üstünde çalıştığım polisiye romanı ne yazık ki tamamlayamadım. Öncelikle bu kitabın beklentisi içine girmiş okurlardan özür dilerim. Ayrıca bir özür de, durmadan kitabımın gelip gelmediğin soran okurların yoğun baskısından rahatsız olan kitabevi sahibi dostlarıma. Bekletip bekletip, sonra da yazamadım demek yakışıksız bir davranış biliyorum ama samimiyetime güveniniz ki, haklı nedenlerim vardı. Her şeyden önce, polisiye-sever kesimin pek merak etmediği, ancak bir diğer kesimin diğer kitapçı dostlarıma sormaktan bıkmadığı öykü kitabımla uğraşıyordum. Ama polisiyemin yazılamama nedeni…
Haruki Murakami ile tanıştığım günü çalışma defterlerimden birine not etmişim: 13 Kasım 2001. O gün okurluk yolculuğumda adını sıklıkla anmaktan zevk aldığım dostum, Semih Aközlü, altZine’de yayınlamamız için bir çeviri yollamış. “Norwegian Wood” romanının 6-7 sayfalık bir bölümü, Semih’in heyecan dolu notuyla gelmiş: “Bu adamı mutlaka okumalısın!” Çeviriyi altZine’in Ocak 2002 güncellemesinde yayınlamıştık. O tarihten önce Türkçede herhangi bir Murakami çevirisi yayınlandı mı bilmiyorum, zaten amacım “en önce biz yaptık” saçmalıklarına girmek değil. Beni ilgilendiren kişisel tarihimin okuma durakları; o…