29 Mayıs 1976 tarihinde müzisyen Mesut Aytunca’nın öldürülmesi haberi ilgimi çekti. Mesut Aytunca önemli bir müzisyen ve dönemi için devrimci bir karakter. Hem gitar çalma tekniğiyle hem düzenlemeleriyle hem yaptığı müziği İstanbul sınırlarında tutmayıp Anadolu’ya taşıma isteğiyle, hem de bütün bunları eşcinselliğini saklamadan yapma-yaşama cesaretiyle. Bir cinayete kurban gidiyor, bir garsoniyerde çorapla boğulmuş olarak bulunuyor. Cinayetin ardında cinsellikle örülmüş bir hikâye var. Ama cinayetin ve katilin yakalanışının tam hikayesine ulaşamadım. Sadece katilin ünlü çizer Bedri Koraman’ın çizdiği bir robot resimle…
Murat Daltaban
Dün gece ‘garajistanbul’da Tolga Akyıldız‘ın yedincisini düzenlediği Açık Sahne konseri vardı. Ülkemizin nadide müzisyenleri ‘kim kimden önce çıktı, kim kaç şarkı söyledi’ saçmalıklarına girmeden peş peşe çıkıyor sahneye. Çoğunlukla iki şarkı söyleniyor. Farklı müzik türlerinin dinleyicileri, birbirlerinin müzikal dünyasına giriyor. Aynı sahnede yılların usta ismi de oluyor, daha albümü çıkmamış yeni yetme bir grup da. İşte dün gecenin ‘daha albümü bile olmayan yeni yetme grubu’ da bizdik; yani Ters Takla. Kendime not düşeyim, kendi tarihime kalsın diye yazıyorum bunları Fil…
Cem Yılmaz’ın son filmi “Pek Yakında”nın DVD’si çıkmış. Aldım, izledim. Ama yazı bu filmle ilgili değil. Filmdeki bir oyuncudan söz etmek istiyorum; Tuğrul Tülek. Cem Yılmaz’ın bildik-tanıdık kadrosunun dışında bir oyuncu Tuğrul Tülek. Ama filmde yer aldığı sahnelere öyle etkili bir dokunuşu var ki, senaryo gereği “sihirli” olan rolünü, benzersiz bir şekilde gerçek kılıyor. M.Caner Alper-Mehmet Binay imzalı “Çekmeceler”de de, Tülek filmin bir bölümünü avcunun içine alıyor ve izleyenleri ‘deyim yerindeyse’ duvara çakıyor. Ece Dizdar’la ‘paslaştıkları’ sahne filmin hafızalara kazınan…
Tuhaf çağrışımlar oluyor bazen. İyidir. 2012 tarihli “Led Zeppelin / Kennedy Center Honors” videosunu izleyip duygulandığım anlarda böyle bir çağrışım oldu. Konserin son şarkısı elbette ‘Stairway to Heaven”. Seksenli yıllarda kalbimizi alan gruplardan Heart, yani Nancy ve Ann Wilson sahnede. Davulda Bonzo’nun oğlu Jason Bonham oturuyor. Hem müthiş çalıyor hem de duyguları bedeninden fışkırıyor. Başında babasının alamet-i farikalarından olan o melon şapka var. Robert Plant, Jimmy Page ve John Paul Jones, her bir notayı hisseserek dinliyorlar. Plant’in gözü yaşarıyor bir…
• Dün Levent aradı. “Bir sorun mu var, Fil Uçuşu’nda niye yeni yazı yok?” dedi. Dostumun hem Fil Uçuşu’nu bu kadar düzenli takip etmesi hem de oradan yola çıkarak meraklanması hoşuma gitti açıkçası. (Aslında benim de ona çıkışmam gerekirdi, kendi bloglarının düzensiz güncellemeleri konusunda. Neyse, yeni bir blog açıyormuş, takibe alacağız elbette.) Evet, uzunca bir süredir Fil Uçuşu’na yeni bir yazı girişi yapmadım. Aslında yine de yapmayacaktım ama Levent’in sözlü saldırılarına maruz kalmak istemem. Üstelik dün twitter’da birkaç kişi, sabırla…
Arada bir twitter’da bir soru sorup, çıkan sonucu Fil Uçuşu’nda paylaşmayı seviyorum. Elbette twitter üstünden gelen cevapların bir istatistik kesinlik vaat etmediği biliyorum. Olsa olsa, kabaca bir değerlendirme denebilir. Yine de, konuyla ilgilenenler için zihin açıcı bir liste oluşuyor. Bu kez soru şöyleydi: Sizce son beş yılda, Türk Tiyatrosu’ndaki, belirleyici/yenilikçi/yaratıcı/zihin açıcı YAZAR ve/veya YÖNETMEN kimdir? Çok sayıda cevap geldi. Gelen cevaplara bakılınca iki isim üstünde bir mutabakat var: MURAT DALTABAN ve BERKUN OYA. Deyim yerindeyse “açık ara” öndeler. Her iki…
2005 yazında, Kazdağları eteklerinde bakışlarımızı ufuk çizgisine yapıştırıp konuşup duruyorduk Murat Daltaban’la. Nasıl bir tiyatro istediğini anlatıyordu. O güne kadar bütün hayallerine ortak olmaya çalışmıştım. Birlikte müzik yapmıştık, birlikte internet dergisi çıkarmıştık, birlikte başka hayallerin peşinde de koşmuştuk. Uzun sessizliklerinde düşünür sonra birden “Hadi başlıyoruz!” derdi. “Yahu dur, bir düşünelim, eğrisini doğrusunu araştıralım,” demeye kalmadan kendimi işin içinde –hatta ön saflarında- bulurdum. Tam bir fitil yakıcıydı Murat. Elinde kibrit kutusu sallayarak dolaşıyordu, kafasına uygun bir fitil görmesi kavı çakması için…
DOT önümüzdeki günlerde iki yeni-çarpıcı oyunla seyircisiyle buluşacak. Bunlardan ilki izleyenlerin şapkasını yerinden uçuracak bir çalışma: Punk Rock. Simon Stephens’ın yazdığı ve yönetmenliğini Rıza Kocaoğlu‘nun yaptığı Punk Rock’ta Hakan Kurtaş, Tuğçe Altuğ, Gonca Vuslateri, Kaan Turgut, Emre Yetim, Gözde Kocaoğlu, Mehmetcan Mincinozlu yer alıyor. Diğer oyun ise Türkiyeli okurların ilgiyle izlediği bir yazarın, Hakan Günday‘ın kendi romanından oyunlaştırdığı Malafa ile gelecek. Murat Daltaban-Hakan Günday ortak çalışması, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde izleyiciyle buluşacak. (Hatırlatma; her ikisinin de biletleri satışta.) DOT, izleyicisi…
Aylin Aslım iyi müzisyendir; bilinen bir cümlenin tekrarı oldu bu. Şöyle diyelim o zaman; Aylin Aslım, pozitif ayrımcılık beklentisine sığınmadan, erkek egemen dili kendi oyunlarıyla mat edebilen iyi bir müzik satranççısıdır. Müziğinde her zaman yenilik aramamızı beklemez, sözleriyle bilinenin tokadını atabileceğinden emindir çünkü. Aylin Aslım’ın kişisel tarihimdeki yeri şarkılarıyla sınırlı değil. Onu ne zaman dinlesem, yıllar öncesinden bir anı geliyor aklıma… 1997 yılının son günleri. Murat Daltaban, İstanbul Tiyatro Festivali için bir oyun hazırlıyor: 80060. Özen Yula tarafından yazılan oyunda…