Muhteşem Pink Floyd albümü The Dark Side Of The Moon bu yıl 50.yaşını kutluyor. Gerçi kutlama deyince törenler, partiler falan gelmesin akla. Roger Waters’ın “Arkadaş, ben bütün albümü yeniden kaydedeceğim” çıkışının dışında grubun hayatta olan üyelerinden, bu kaydın efsane mühendisi Alan Parsons’tan ve 1973 kadrosundan bir ses yok. Yeri gelmişken Waters’ın yeniden kayıt çıkışıyla ilgili düşüncemi de söyleyeyim: Sözler ona ait. Bestelerin çoğu ya tümüyle onun ya da aslan payının sahibi. İsterse kaydeder, kimse de bir şey diyemez. Ama ortaya çıkan başka bir albüm…
Müzik
29 Mayıs 1976 tarihinde müzisyen Mesut Aytunca’nın öldürülmesi haberi ilgimi çekti. Mesut Aytunca önemli bir müzisyen ve dönemi için devrimci bir karakter. Hem gitar çalma tekniğiyle hem düzenlemeleriyle hem yaptığı müziği İstanbul sınırlarında tutmayıp Anadolu’ya taşıma isteğiyle, hem de bütün bunları eşcinselliğini saklamadan yapma-yaşama cesaretiyle. Bir cinayete kurban gidiyor, bir garsoniyerde çorapla boğulmuş olarak bulunuyor. Cinayetin ardında cinsellikle örülmüş bir hikâye var. Ama cinayetin ve katilin yakalanışının tam hikayesine ulaşamadım. Sadece katilin ünlü çizer Bedri Koraman’ın çizdiği bir robot resimle…
Nilüfer Müzik Festivali’nin başlamasına saatler kala tatsız bir haber geldi. Kaymakamlık festivalde kamp kurulmasını yani konaklamayı ve alkol-sigara satışını ve kullanılmasını yasaklamıştı. Nilüfer Belediyesi yetkilileri ve Belediye Başkanı Turgay Erdem hemen devreye girdiler. Sonuçta kamp yapılmasına izin verildi ama alkol yasağı kaldı. Yani festivalin elinde bir şişe su vardı, başlamasına azıcık zaman kala bu şişe elinden alındı, uzun süren görüşmeler sonrasında da yarısı boşaltılmış olarak geri verildi. Kimileri kamp hakkının alınmasını zafer olarak tanımladı. Zaten hak olan bir şişe suyun…
İşSanat, geçen iki yılda yılların birikimini ve bilgisini büyük bir ustalıkla kültür-sanat için kullandı. Pandemi döneminde cesur kararlar alarak başladılar işe. Bu kararların başında da internet üstü ya da bilinen anlatımıyla dijital medyanın ulaşırlığın hacmini, sesini artırmak vardı. Bu süreçte kararlılıkla İşSanat YouTube hesabı için içerikler üretmeye başladılar. Burada da konfor alanını terk ederek farklı işler yapma cesaretini gösterdiler. Örneğin “Provadan İzle” başlığıyla paylaştıkları okuma tiyatrosu (bir oyunun okuma provası da diyebiliriz) büyük bir ilgi gördü. Hatta benzerleri yapıldı. Bunu…
21 Ağustos’ta Parkorman’da gerçekleşecek ve İKSV imzalı Nick Cave & The Bad Seeds konserinin olası şarkı listesine göre bir “dinleme rehberi” hazırlayayım dedim. Elbette bu kişisel bir rehberdir. Siz bana takılmayın, sonuçta bir konseri nasıl izleyeceğine, hangi duygularla dinleyeceğine, nasıl eğleneceğine ya da hangi duygu hallerine gireceğine kişi kendisi karar verir. Ama biraz ipucu da kimseyi bozmaz herhalde. Get ready for love Konsere yüksek tonlardan giriyoruz. 2004 tarihli Abattoir Blues / The Lyre of Orpheus albümünün açılış şarkısıyla tanrısal bir…
21 Ağustos günü yine Nick Cave ile birlikte olacağız. Peki Nick Cave o gece hangi şarkılarını çalacak? 2018’den beri Avrupa turnesi yapmayan Nick Cave, The Bad Seeds ile birlikte İstanbul’da Parkorman sahnesinde olacak. The Bad Seeds’in bu konserdeki kadrosu şöyle: Warren Ellis (keman, tuşlu çalgılar ), Larry Mullins (davul), Martyn P Casey (bas gitar), James Sclavunos (vurmalı çalgılar ve vibrafon), George Vjestica (gitar), Carly Paradis (tuşlu çalgılar), Subrina McCalla (vokal), Janet Ramus (vokal), Travis Cole (vokal) İKSV’nin 50.yaşında bizlere verdiği muhteşem bir hediye bu. Böyle özel bir gecede İKSV’nin…
Diadorius Boudleaux Bryant adını pek bilen yoktur. Az tanınan, adı az bilinen bir müzisyen kendisi. Eşi Felice Bryant ile oluşturduğu ikiliyi Amerikan folk müzik dünyası yakından tanıyor oysa. Onların hikayesinden yola çıkıp nerelere gideceğiz bakalım… 1920’de Georgia’da doğan Boudleaux Bryant, klasik keman eğitim almış ama mutluluğu country müzik tarzı keman çalmakta ve yerel gruplarda bulmuş. 1945 yılında bir otelde müzik yaparken, aynı otelin asansör görevlisi Felice ile tanışmış. Anında büyük bir aşk başlamış aralarında. Öyle büyük bir aşk ki ikiliye o meşhur…
Bir mekan, sadece bir “mekan” değildir kimi zaman. Düşüncelerin, duyguların, kültürel değerlerin buluşma noktasıdır. Dostlarla birlikte olunan yerdir. “Ben” olmaktan” biz” olmaya geçilen zemindir. Paris’teki Café de Flore’yi ilk gördüğümde bunu düşünmüştüm. Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Albert Camus’nün buluştuğu bir günü hayal etmiştim. Geçenlerde bu ünlü kafenin de bulunduğu Saint-Germain-des-Prés semtini her yönüyle anlatan Boris Vian kitabı Saint-Germain-des-Prés Rehberi‘ni okuyordum. Kitabında bölgedeki bütün isimlerin “takıldığı” caz barları da anlatıyor iki gözümün nuru Vian. Bu barlarda sadece caz müziği…
Fazıl Say benzersiz bir hikâye anlatıcısı. Notalarıyla, harfleriyle, sözleriyle ve hayattaki duruşuyla bitimsiz bir hikâye anlatıyor bize. Joseph Campbell’ın “kahramanın sonsuz yolculuğu” çemberindeki her evreden kendisi de geçiyor, dinleyicisini-okurunu da geçiriyor. Bu birlikteliğin nedeni dehasına ve bilgi birikimine olan hayranlıktan öte, samimiyetine inanç. O samimiyeti sağlayan da hep iyiden yana olması. Fazıl Say’ın yeni eseri Portreler dünya prömiyerini Antalya Akra Caz Festivali‘nde yaptı. İlk seslendirilişi 17 Haziran’da gerçekleşti. Yoğun ilgiyi karşılamak için 18 Haziran’da aynı programla bir konser daha gerçekleştirdi…
40 yıl konserine başlarken şöyle demiş Bülent Ortaçgil: “Böyle bir gece için iki ihtimal var, ya duygusallaşacağız ya da felekten bir gece çalacağız. Ben ikincisini tercih ediyorum.” O konseri, yani 40.yıl konserini Fil Uçuşu’nda yazmışım. 2010 yılında. Dileyen o yazıya ve o konserde sahnede kimler olduğuna, neler yaşandığına buradan göz atabilir. Zaman akıp gitti. O konserden bu yana geçen 12 yılda öyle çok şey oldu ki; ne yazık ki çoğu da üzüntü hanemize yazdığımız şeyler. Hayatımızın muhasebe defterinde hep sol sayfalar…