Sinema

20080331130159_unknown

17 Kas: Stephen King’i Sinemaya Uyarlamak

Kim’e teşekkürlerimle… Kimberly Peirce adını ilk olarak o can acıtan film “Boys Don’t Cry” ile duymuştum. Hillary Swank’ın çoğu sahnedeki yüz ifadesi hala gözümün önünden gitmez. Yıllar sonra Peirce adını bu kez Carrie’nin yeniden çevirimi gündeme geldiğinde duyduk. Hem Stephen King imzalı romanı hem de Brian De Palma imzalı ilk filmi seven biri olarak, nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını merakla beklemeye başladım. Yeniden çevirmeler konusunda çoğu zaman mesafeli davranıyorum. Sanat üretiminin sürekliliği, farklı bakış açılarıyla çoğaltılması konularına önem veren bir…

oyuncu-için-pratik-el-kitabı

09 Kas: Hem oyuncuya hem seyirciye

“Oyuncu İçin Pratik Elkitabı”, dizi, film ve sahnede iyi oyunculuk için ne yapılması gerektiğine ve hatta ne yapılmaması gerektiğine dair ipuçları barındırıyor.Kısa film jürilerinde sıklıkla konuşulan konulardan biri de, oyunculuğun filme olumlu / olumsuz etkisidir. Oyunculukların ödül için değerlendirmeye alınmadığı ama sonuca etki ettiği kısa film yarışmalarındaki oyunculukları oldukça genel ve kaba bir şekilde şöyle sınıflayabiliriz:1. Amatör oyuncular: Çoğu zaman arkadaşlar ya da anne-baba yakınlığındaki çevreden seçilmiş ve “Ben yapamam,” demesine aldırmadan ikna edilmiş kişilerden oluşur. Eğer yönetmen bu isimleri…

gravity-movie-poster-closeup

23 Eki: Yerçekimi: Uzayda bir çöplük var!

Uyarı! “Yerçekimi/Gravity” filmini henüz izlememiş olanların dikkatine; bu yazı filmle ilgili ipuçları vermektedir. Sinema teknolojisinde yeni bir zirve. Yenilikçi görsel efektler. Bu efektleri daha da yoğunlaştıran bir kamera kullanımı. Hepsini “şimdi ve burada” kılan ‘üç boyut’ teknolojisi. Şimdiden Oscar’ların teknik kategorilerinde birçok adaylık olacağını söylemek mümkün. Ne de olsa Akademi üyeleri, sinema teknolojisine katkıda bulunan, inovatif olduğuna inandıkları işleri destekleyerek, gelişim yolunda ne kadar katkı sağlayıcı olduklarını göstermeyi pek severler. Üstelik bu filmde Meksikalı bir isim olarak Hollywood’da özellikle tutulan…

Unknown

19 Eki: Vinterberg’den “Jagten”: İkiyüzlülüğe Kafa Atmak

Thomas Vinterberg‘in 2012 tarihli filmi “The Hunt/Jagten” Türkiye’de “Onur Savaşı” adıyla gösterime girecek. Film adlarında kimi zaman kimi zaman çaresizlikten, kimi zaman genel bir algıya seslenebilmek için yapılan değişikliklere sıklıkla tanık olmuşuzdur. Ama kimi zaman da -bu örnekte olduğu gibi- maksadını aşan değişiklikler oluyor. Ne yapalım, buna takılacak değiliz… “Jagten” birçok yünüyle ‘yerel’ bir film. Kuzeyin bireyci ve görece soğuk insan yapısını değerlendirmeden, filmin kimi sahnelerindeki ilişkileri anlamak ya da o dünyanın içine girmek mümkün olmayabiliyor. Ancak bir adım sonrasında,…

tuncel-kurtiz

28 Eyl: Tuncel Kurtiz için…

Tuncel Kurtiz’le sohbet edebilmek. Düşüncesi bile güzel. Şanslıyım ki, bu güzelliği yaşadım. En uzun sohbetlerimizden birini, Ahmet Boyacıoğlu’nun “Siyah-Beyaz” filmi öncesinde yapmıştık. Nasıl da keyifliydi o gün. Ankara’nın eşsiz galeri-barı Siyah-Beyaz üstüne konuşurken, mekanla ilgili kişisel hikayemi anlatmıştım Tuncel Abi’ye. İlgiyle, daha da ötesi sevgiyle dinlemişti bu hikayeyi. Geçmişten gelen cümlelerin tozlu güzelliğine sığınacağına, geleceğe dair ışıklar düşürmüştü ortama. Daha yıllar yılı çalışmayı, üretmeyi düşünüyordu. Sonraki buluşmamızda biraz yorgun görmüştüm onu. Samimiyetle sormuştum “Nasılsın?” diye. Bir yanı her zaman olduğu…

rashomon

07 Eyl: Raşomon’u Hatırlamak

Yıllar önce, Ankara’da ya Çağdaş Sahne’de ya da Sanatevi’nde izlemiştim Akira Kurosawa‘nın Ran filmini. Sinemanın karanlığında, cebimdeki küçük deftere notlar aldığımı hatırlıyorum. Neler yazdığım aklımda değil. Oysa o yaşımda, o ruh halimde filmin bana ne notlar aldırttığını görmek isterdim bugün. Biraz kaba bir arşivcilik, hatta çöpçülük oluyor ama eski defterleri atmamak lazım. Sonrasında, video döneminin olanakları çerçevesinde bulabildiğim bütün Kurosawa filmlerini izledim. Ama bir tanesi kurguya bakışımda dönüştürücü etki yaptı. Bir daha izlemekten yorulmadım; bir daha, bir daha… Kurgu deyince sinemaya…

Antonin-Artaud-9189906-1-402

04 Eyl: O esnada başka bir yerde…

… Antonin Artaud, La Passion de Jeanne d’Arc filminin bir sahnesinde, gördüğünün ötesinde bir noktaya bakmaktadır. Antonin Artaud (1896 – 1948) Menenjit, depresyon, elektro şok, şizofreni, kanser, uyuşturucu…  Sinema, tiyatro, edebiyat, şiir… Savaşlar, mutsuzluklar, dostluklar, ihanetler… Bitmek bilmeyen bir intihar gibi yaşamak! 

421805

04 Eyl: Altyazı: Kentlerin Sineması

Önce David Harvey’nin Metis Yayınları tarafından yayımlanan “Asi Şehirler” kitabının arka kapak yazısına bir göz gezdirmek gerekiyor: “Asi Şehirler” neoliberal iktisat tarafından kurgulanan kriz anlatısı ile krizin kendi üzerlerinden telafi edildiği kitlelerin konumu arasındaki makasın giderek açıldığı bu zaman kesitini tahlil ediyor. Bir ayağı sokakta olan kitap, doğrudan eylem lehine uzun vadeli bir kavramsal analiz de sunuyor. Harvey, 1980’lerin ikinci yarısından bu yana olgunlaştırmakta olduğu kentsel iktisat anlayışını burada özlü bir biçimde ortaya koyarken, bir yandan da kavramsal soru ve…

14 Tem: Sinemacılara Açık Mektup

Kısa filmlerin, yeni yönetmenlerin, yeni bakış açılarının önünü açmak, tanınırlıklarını sağlamak, üretimi artırmak için kendi halinde bir öneridir. Türkiye’de çekilen kısa filmlerin izleyiciye ulaşamaması çoğu zaman dertlendiğim bir konu. Elbette bu filmlerin popülerlik çarkının içinde ezilmesinden söz etmiyorum. Ayrıca çok değerli kısa film festivallerinin, yarışmalarının, özel gösterimin olduğunu, bazı üniversitelerin bu konuya gereken değeri verdiğini de biliyorum. Ama yine de yıl içinde izlediğim kısa filmlerin daha geniş bir izleyici beğenisine ulaşamaması, o filmleri yapanların adlarının anılmaması canımı sıkıyor. Geçenlerde twitter’da…

mozer-239A-754D-F35D

30 May: Fatih Akın: Sinema, Benim Memleketim

Yönetmen Fatih Akın “Sinema, Benim Memleketim” isimli nehir söyleşi kitabında kendi hayat hikayesini anlatıyor. “Ama bugün bile her jenerikte Tanrı’ya teşekkür ederim. Ben ruhsal bir insanım. Ne var ki dinin dogmalarına bağlı değilim. Benim dinden ayrılmakta zorlanmamın gerisinde, Erich Fromm’un ifadesiyle, ‘özgürlük korkusu’ yatıyordu. Bir cemaat olgusu içerdiğinden din insana avuntu verir. Bu adımı atmak zorundaydım: Ailemin zihniyetinin bu bölümünü benimsemek zorunda kalmaksızın onları sevebilirim. Film yapmak bana bu cesareti elde etmek olanağını, kendimi gerçekleştirmenin ve cemaatin başka bir biçimini…