Y YILAN: Hatırlarım, güzel, güneşli bir gündü. Kır gezintimiz sırasında, o koca yılan babamı sokup öldürdü. Böylece kabilenin başına ben geçtim. (Ferit Edgü, Yılan)
yekta
1985. Ankara. Okul çıkışı ya ben Levent’lere gidiyorum ya o bize geliyor. Konuşuyoruz. Dersler, kitaplar… ve elbette aşklar. Bir de müzik var. Gitarlar. 80’lerin başında sunta gitarlarla başlayan amatör müzisyenlik yolculuğumuzda ikimizin de “sağlam” birer gitarı var. Levent’te Yamaha akustik, bende Ibanez akustik. Lisede verdiğimiz bir konserde rezil olmamak için aldığımız elektrikliler var bir de. Levent’in caz kasa ile Les Paul arası semi-hollow kırmızı bir gitarı var. O kadar “sağır” bir gitar ki, ne kadar uğraşırsak uğraşalım olmuyor. Benim de,…
Uzunca bir süredir Senaryo Yazarları Derneğinin üyeleri aralarında yazışıyor. İkinci büyük eylemlerinin bütün adımlarını en ince ayrıntısına kadar konuşuyorlar. Olası sonuçları konusundaki tartışmalarda herkes fikrini özgürce yazıyor. Unutulmamalı ki, SENDER homojen bir yapı değil. Bütün bu yazışmalardaki “ortak amaç” bu nedenle daha da özelleşiyor, değerleniyor. Bu sektörün temel belirleyicilerinden söz ediyoruz; senaristlerden. Yapımcıların ve televizyon kanallarının, iki puanlık rating için peşinden koşup, iki puanlık rating kaybında iplerini çektiği senaristler. Allı pullu yıldızların, boy boy haberlerine konu olan karakteri yarattığı zamanlarda…
• İş dönüşü Demir Özlü’nün 2002 yılından, Berlin ve Amsterdam günlüklerini derlediği “Kanal Kentlerinde” kitabını okudum. Sesimin kısılmaya başlamasının siniri ve huzursuzluğuyla başına oturduğum kitapla biraz olsun rahatladım. Kimi düşünceler ilginç geldi kimilerine katılmadım. Sonuçta Demir Özlü’ye bakışım pek değişmedi. Özlü, 1950 kuşağından en az yakınlık kurabildiğim isim oldu. Bir türlü bulamıyorum bunun nedenini; bu akşam olduğu gibi kitaplarını okuma anları iyi gelir bana, özellikle sevdiğim öyküleri vardır ama yine de aramızda gerçek anlamda “sıcak” bir ilişki yok. Kimi zaman fazla…
Cafer Panahi: Elli yaşında bir film yönetmeni. Suçu: Yönetime karşı çalışmak. Cezası: 6 yıl hapis, 20 yıl boyunca film yönetme, senaryo yazma, yapımcılık yapma ve yerli-yabancı basına demeç verme ve ülkeden çıkış yasağı. Şimdi muktedirlerin gazabına lanet okurcasına onun filmlerini izleme zamanı. Filmlerini bulup izleyip, bir öfke fısıltısıyla kulaktan kulağa anlatma zamanı. Şimdi her türlü faşist zihniyete bir kez daha tükürme zamanı.
Söze Uzay Yolu’yla başlayalım ve tasarımı unutulmaz uzay gemisi USS Enterprise-Atılgan’ın karizması sağlam komutanı Kaptan Kirk’e selam gönderip iz sürelim. Kaptan Kirk yani egosantrik ve popüler kültür ikonu aktör William Shatner, 2004 yılında, ikinci müzik albümünü çıkardı; aslında müzikle okunan şiirler albümü demek daha doğru olacak. “Has Been” adındaki bu albümün düzenlemelerini ve yapımcılığını, Amerikalı alternatif rock grubu Ben Folds Five’ın kurucusu Ben Folds üstlendi. Nev-i şahsına münhasır müzisyen Folds, 28 Eylül 2010 tarihinde, daha önce müzisyen olamadığı için yazar…
• İKSV’de yapılan Doğan Hızlan’la Edebiyat Sohbetleri’nden bir fotoğraf geçti elime, sağ olsun izleyicilerden biri çekip kendi blog’una koymuş. Fotoğrafa bakarken 1950 kuşağı yazarlarının, hala süren etkilerini düşündüm. Oradan da kafam II.Dünya Savaşı sonrası sanatta yaşananlara gitti. Mimaride, resimde, sahne sanatlarında yaşanan büyük değişimler. Edebiyatta çok yönlü bir karşılığı var savaş sonrası atmosferinin. Edebiyat tarihi üstüne yapılan incelemeleri okumayı seviyorum. Özellikle de siyasi atlasla üst üste bindirilenlerini. • 2010’da dinlediğim albümlerden bir liste koydum Fil Uçuşu’na. Listenin başına da, “Türkçe-Caz-Klasik”…
Her zaman elimin altında olanlar var. Vazgeçemediklerim. Dönüp dönüp dinlediklerim. Caz listesi ayrı, Türkçe listesi ayrı. Türküler, Anadolu’nun bütün sesleri, etnik müzikler var. Klasikler de kimi cazlarla birlikte yazarken hep yanımda oluyor. Ama bir de, yıl içinde beğenerek ya da ilgiyle dinlediklerim var. Kimileriyle ilk kez bu yıl tanıştım, kimileri bir süredir kulağımın dostu. İşte 2010 yılında dinlediklerimden 30 albümlük bir liste. Bir sıralama yapmadım, aklıma geldiği gibi yazdım. Peki siz 2010’da ne dinlediniz? 1. Interpol – Interpol 2. Midlake…
(Necmi Zekâ’nın “haydi haydi” şiirine kişisel bir yoldan yedi varış haritası ve/veya bir kamptan kaçış için yedi ayrı/aynı post prodüksiyon çalışması.) 1. senden gelen alüvyonla dolduğunu sanırdım, meğer ne çok erozyon yaşamış vaziyet vadisi. 2. sırtına gitarını asmış, arkadaşının bekar evinde, votkaya karanfil atıp, içe çiğneye sarhoş olmak için koşan delikanlıya bakıyor. gitarın altı burgulu sapı sırtından pırtlamış da farkında değil. bir zamanlar onun da…. bir zamanlar gitarıyla… still crazy after all these years… sonra bir gün, sonra bir arkadaşı,…
• 13 Aralık, Oğuz Atay’ın ölüm yıldönümü. “Tutunamayanlar”ı bir kez daha okumaya karar verdim. Bu kaçıncı okuma olacak, bilmiyorum. Bu kez bir metot dahilinde okuyacağım; diğer okuduklarımın yanda, günde on sayfa. “Okumalıyım, bilmeliyim, okumalıyım. İşin içine girmeliyim; kendime acı vermek pahasına.” • Afyon’a gidişimin yol kısmı, Hollywood yapımı-büyük bütçeli bir felaket filmi gibiydi. İnanılmaz bir kar yağışı, hatta fırtınası. 1-2 metre ile sınırlı görüş mesafesi. Rüzgârla keskinleşen soğuk hava. Yan yatmış, ters dönmüş arabalar, kamyonlar ve tırların arasında belirginliğini kaybetmiş…