Genel

bal-poster-230x300

06 Nis: Bal: Beyazperdede Bir Şiir

Sonunda Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi‘nin son filmi Bal’ı izledim. İlk iki film Yumurta ve Süt’ü çok beğenmiştim. Bal, bu beğeniyi katladı da katladı ve sonunda üçleme kişisel sinema tarihime bir bütün olarak kazınmış oldu. Aslında Bal hakkında (ve elbette üçleme hakkında) söyleyecek çok şey var. Kısa bir yazı bütün o emeğe bir haksızlık bile olabilir. Neyse ki, uzun cümlelerimi ve karmakarışık düşüncelerimi Semih Kaplanoğlu ile paylaştım. Konuşacak çok şey var: Coğrafya-kader ilişkisi, inanç-inançsızlık ekseni, çocukluğa doğru yapılan tersine yolculukta doğaya…

kk2042

04 Nis: Eduardo Galeano: “Biz Hayır Diyoruz”

      Aynı okuma döneminde iki kitap derinlemesine etki gösterdi. Biri John Pilger’in araştırmacı gazeteciliğin yüz akı olan isimlerin egemenlerin çanlarına ot tıktıkları araştırmalarından derlediği Bana Yalan Söyleme (Agora Kitaplığı), diğeri de Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun yirmi altı sarsıcı metnini bir araya getiren Biz Hayır Diyoruz (Metis Yayınları). Pilger’in derlemesi hakkında ayrıca konuşmak gerekiyor. Önceliği Galeano derlemesinin arka kapak yazısına vereyim: “Sözün onuruna inancını hep koruyan bir yazardan, edebiyatın hakkıyla kullanıldığında gazeteciliği ne denli etkili kılacağını gösteren güçlü politik metinler.” Metis…

04 Nis: Kırmızı Kurdele

    Biz de çocuktuk. Sütün mayalanarak yoğurt yapılması kadar şaşırtıcı bir annelikteydi ilkokul öğretmenimiz. Minik şarkıları vardı, okumayı belleten fişleri vardı. Çıkışları hep kendineydi, bize yumuşacık inişleri vardı. Elinin buz gibi bir sevişi, sesinin sırtımıza havlu koymaktan uzak bir titreyişi vardı. Ama vardı. Bir de ödevleri vardı. O ödevleri verişi vardı. Ödevlerin bizden geri gelmeyişi vardı. Geçenlerde ruhuma sıkışmış bir ödevi kustum çalışma masamın üstüne. Yapılmamış bir ödev; bir soru. Uzun uzun düşündüm ve cevabı buldum geç de olsa: Hafızadan…

festafis_2010

03 Nis: Film Festivali’nde sizin öneriniz nedir?

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali başladı. Şu anda Türkiye’nin en izlenesi yönetmenlerinin kendileri için bir okul olduğunu söyledikleri festival, bu yıl ilk kez Şakir Eczacıbaşı olmadan buluşuyor sinemaseverlerle. (Yeri gelmişken bir selam da Onat Kutlar’a ve emeği geçen herkese…) Bu yıl festivalde olmayanlardan biri de Emek Sineması. (Bu apayrı bir konu; festivalin açılış töreninde protestolara neden olan, can acıtan bir konu. Emek Sineması yıkılacak, yerine bir alışveriş merkezi yapılacak ve binanın sekizinci katına “göstermelik” bir sinema salonu “kondurulacak”. Sessiz kalmamalı!)…

canyucel

02 Nis: Bir anı: Can Baba’yı özlemek!

    Yıl 1982. 14 yaşındayım. Ankara’da soğuk bir Cumartesi. Bir cebimde iki kitap, Yazko Yayınları’ndan iki Can Yücel kitabı, Kızılay’ın yolunu tutmuşum. Diğer cebimde hayallerim var. Otobüste giderken, öyle sahneler kuruyorum ki kafamda, o hayaller gerçek oluyor birden. İnanıyorum kurduğum dünyaya. Bir imza günü öncesinde öylesine heyecanlanıyorum ki, ellerim buz kesiyor. O yıllarda, kadim dostum Levent Gönenç’le şiir okuyup, şiir yaşıyoruz. İkinci Yeni olmazsa olmazımız. Can Yücel’in apayrı bir yeri var. Kitaplarını okuya okuya eskitiyoruz. Bir dergide gördüğümüz onunla ilgili…

calinti2

31 Mar: Bir şarkıyı nasıl anlatırsınız?

  Çalıntı dergisinden çok şey öğrendim. Okuru ve -kısa süreliğine de olsa- yazarı olarak. Bilgi dağarcığıma kattıkları sadece müzikle sınırlı değildir elbette. Edebiyattan resme birçok konuda hem derginin hem de o yıllardaki sohbetlerin, okuma-dinleme listelerinin katkısı vardır. (Metin Solmaz, Suat Bilgi ve Semih Aközlü’nün kulakları çınlasın.) Bir ara dergiye albüm eleştirileri de yazmak istemiştim. Van Morrison’un bir “Best of…” albümü yayınlanmıştı o aralar, “Bunu yazar mısın?” dediler. Morrison’u dinlerdim, “Yazarım,” dedim. Oturdum kaseti dinlemeye başladım. (“O zamanlar kaset dinlenirdi,” dememe…

28 Mar: Harfler, Heceler, Kelimeler…

    Yazı deyince aklıma hep çocukluğumdan bir görüntü geliyor. Ankara’dayız. Sobalı bir evde oturuyoruz. Sabah annem ve babam hep ablamla benden önce kalkmış oluyor. Soba çoktan yakılmış. Üstündeki çaydanlıktaki su kaynamış, ıslık sesleri duyuluyor. Kızaran ekmeklerin kokusu iştah kabartıcı… Bu klişeleşmiş “soba başındaki mutlu aile” tablosu ne sıklıkta yaşanırdı bilmiyorum ama her sabah yaşanan ve beni yazıyla tanıştıran olayı, belleğim hâlâ en taze haliyle sunar bana: Anne ve baba salondaki divana kurulmuş ve gazete okuyorlar. Evet, yazıya tutulmamın nedeni bu…

27 Mar: Eray Aytimur’dan “İyi, Kötü, Acayip”

    Eray Aytimur‘un 27 Mart 2010 tarihli Radikal Cumartesi ekindeki yazısı, Ubor Metenga buluşmalarından pek güzel söz ediyor. Bu buluşmalarda hem konuşmacı olan bizler hem de tüm dinleyiciler, edebiyatın kanatlarıyla yükseliyoruz, yazı tam da bu noktadan bakmış İKSV’deki etkinliğe. Eray’ı, Açık Radyo yıllarımızda tanımıştım. Şimdi de Radikal ailesinin en takip edilesi kalemlerinden biri olarak okuruyum. Hem yazdıklarını hem de üslubunu çok önemsiyorum. Dolayısıyla Ubor Metenga buluşmalarıyla onun bir yazısının öznesi olmak gurur verici. (Bu gururu daha önce “Bir de Baktım…

Philip_Glass

27 Mar: Philip Glass ile bir öğleden sonra!

11 Aralık 2009 günü, öğleden sonra. Philip Glass ile Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda röportaj yapacağız. Gittiğimizde büyük usta henüz ortalarda yok. Öğreniyoruz ki, bir şeyler yiyip öyle gelecekmiş. 48 saat içinde Kuzey Amerika, Güney Amerika, Kanada arasında mekik dokuduktan sonraki Türkiye uçuşunda, vejetaryen olduğunu bildirmesine rağmen istediği gibi bir yemek yiyememiş. Çevirmenine “Bildiğim iyi bir yer var, gel oraya gidelim,” demiş. Daha önceki Türkiye ziyaretlerinde gidip beğendiği pek çok yer varmış. Zaten Glass şehrin birçok yerini bizlerden iyi biliyor…

2646

24 Mar: Serseri Mayınlar Gaziantep’te

Ferzan Özpetek’in son filmi Serseri Mayınlar’ın (Mine Vaganti) değerlendirmesini sinema eleştirmenleri yapacaktır elbette. Hatta gazete köşecileri de çok şey söyleyecektir film hakkında. Benden sadece Gaziantep galası ile ilgili notlar. 1. Gaziantep’te tarihi Bakırcılar Çarşısı yenilenmiş. Ama bu taze havanın çarşının ekonomisine yansıdığını söylemek zor. Esnafın çoğunluğu gününü dükkan önüne attığı mangala kahve sürüp, sigara tellendirerek geçiriyor. Ekonomik krizin gerçek yüzünü İstanbul dışına çıkınca daha net görüyor insan. Hadi dürüst olalım; İstanbul’da merkezin dışına ne kadar çıkıyoruz ki? 2. Ferzan Özpetek’in…