Öykü

tanizaki-anahtar

19 Ara: Karanlık duyguların “Anahtar”ı

Uzun sürmüş bir evliliğin yorgunluğunda oynanan bir oyun gibi başlıyor Tanizaki‘nin “Anahtar”ı. Seçkin sınıfın temsilcisi elli altı yaşındaki profesör, Kyoto’lu geleneksel bir ailenin kızı olan kırk beş yaşındaki karısı İkuko ile cinsel yaşamını sorgulamak için eskiden günlüğüne aktarmaya çekindiği konulara girmeye karar veriyor. Yeni yılın ilk gününde karısının kuralcılığı, rahatsız edici ahlakçılığı ve yatak odası konularını konuşmaktan kaçınan kişiliği yüzünden, günlüğünün sayfalarına sığınıyor. İkuko, kadının hangi konuda olursa olsun pasif kalması, erkeğine karşı kendiliğinden harekete geçmemesi gerektiğine inanan eski kafalı…

kediler-guzel-uyanir

05 Ara: Sevginin, sevişmenin, öfkenin, kargaşanın, cümbüşün öyküleri

Kediler Güzel Uyanır için yapılan söyleşileri Fil Uçuşu okurlarıyla paylaşmaya ve kişisel bir arşiv oluşturmaya devam ediyorum. Bu söyleşi de Gülenay Börekçi’nin HaberTürk Gazetesinin Kitap Eki için yaptığı söyleşi. Bir de Baktım Yoksun adlı kitabıyla birkaç ödül alan Yekta Kopan’ın Kediler Güzel Uyanır adlı kitabı çıktı.Onu bir popüler kültür şahsiyeti olarak tanıyanlar var ama Yekta Kopan her şeyden önce iyi bir edebiyatçı, dahası çok önemli bir öykücüdür. Kopan, onunla röportajımızda, bir edebiyatçı olarak yapmak istediklerini şöyle anlattı: “Uzun sürmesini istediğim…

orhan-duru-214x300

05 Ara: Sözlük.32

E ERNESTO: Orhan Duru’nun öyküsü 2 Haziran 1970 tarihli Cumhuriyet’te, Sanat Edebiyat Eki’nin 2. sayısında yayımlanır: Görünüşte çelimsizdi ama güçlüydü yüreğinde Ernesto, sakalları ve bıyıklarıyla birlikte, sırtında Hergele meydanında satılan ucuz ve eski bir parka, ayağında Amerikan botu. Müthiş bir yoksulluk içindeydi ama alıyordu yaşama gücünü inancından ve kadınlar katındaki çekiciliğinden. Gene de sonu hüzünlü bitiyordu bütün aşklarının. Şimdi ise seviyordu çılgınca Tanca Pavyon’dan Cemile’yi ki vardı onun dünya sorunlarını kapsayan bir göğsü… Böyle başlar öykü; Ernesto’nun kalleşçe, insafsızca öldürülmesi…

kgu001

29 Kas: Kendimle didişiyor ve eğleniyorum

Kediler Güzel Uyanır yayımlandıktan sonra bir söyleşiyi de Sibel Oral‘ın Taraf’taki “Edebiyat Söyleşileri” köşesi için yaptık… İşte 15 Kasım tarihli söyleşi… Kitabın kapağından başlayayım; kapağı, kitabı okuduktan sonra gördüm ve hikayeleri okurken hayal ettiğim kapakta çok başka bir duygu vardı. Kitabın kapağında ise dağılmış bir yatak, kırmızı bir hediye paketi… Neyi imliyor bu kapak? Kapaktaki fotoğraf, kitabın adından bağımsız bir hikaye anlatsın istedim. Okurun zihninde bir kısa öykü yazdırsın, daha kitabın sayfalarını çevirmeden okur kendi yazdığı hikayeyle baş başa kalsın…

373643_2

14 Kas: Bir “büyüme töreninin” hüzünlü tanıkları

Yalçın Tosun’un ikinci öykü kitabı “Peruk Gibi Hüzünlü” yine YKY etiketiyle çıktı. Bu noktada Tosun’un öyküleriyle tanıştığım derginin ve yazarın her iki kitabının editörü Murat Yalçın’a teşekkür etmeliyim. (Benzer övgü cümlelerini Notos, Özgür Edebiyat ve daha küçük ölçeklerde yayın yapan sınırlı sayıda derginin editörleri ve öyküyü yücelten yaklaşımları için de kurabilirim.) Murat Yalçın ve dergisi kitap-lık, uzun zamandır biz okurları yeni isimlerle tanıştırmaya özen gösteriyor. Öykü türünün gerçek anlamda nefes aldığı alanın dergiler olduğuna inanan biri olarak, bu konuda kararlılık…

09 Kas: ‘Kahkaha diye bellediğim hüznün ta kendisiymiş meğer’

Burcu Aktaş‘ın 4 Kasım tarihli Radikal Kitap Eki için yaptığı söyleşi. Söyleşinin fotoğrafını Muhsin Akgün çekti… ‘Kediler Güzel Uyanır’da, detaylarla haşır neşir karakterler ile senin buluşların birleşiyor. Bu öykülerinde detayın daha ağırlıklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette. Aslında başka bir noktadan yola çıkarak cevaplamak isterim sorunu. Resim sanatında çerçeve meselesi her zaman ilgimi çekmiştir. Ressamın boyama alanı çerçevenin içiyle sınırlıdır. Ama öyle resimler vardır ki, kompozisyonuyla, renkleriyle, detaylarıyla biz bakanlara hikâyesinin çerçevenin dışına taşan kısmını düşündürür. Örneğin, Van Gogh’un “Arles’teki Yatak…

09 Kas: Burcu Aktaş’ın kaleminden ‘Kediler Güzel Uyanır’

‘Kediler Güzel Uyanır’ın raflara çıktığı gün Radikal Kitap editörü Burcu Aktaş, kitap ekinin 4 Kasım tarihli nüshasında hem benimle yaptığı bir söyleşiyi yayımladı hem de kitap hakkındaki düşüncelerini yazdı. İşte Burcu Aktaş‘ın cümleleriyle ‘Kediler Güzel Uyanır’. Rüyalar sayesinde ayakta duruyoruz Yekta Kopan, ‘Kediler Güzel Uyanır’da sıkıntıyı, alışkanlığı, günlük hayattan bazı anları anlatıyor. Bunları anlatırken de insan ruhunun karanlıklarından besleniyor. Rüyalar, korkular, endişeler ve takıntılar yardımcısı oluveriyor. Kitap, edebiyatın cenneti yalınlığın kıyısında değil, ortasında geziniyor. İlk cümleler, zihne kelimelerle çakılan çivilerdir….

deli-kadin-hikayeleri

07 Kas: Mine Söğüt’ten bir edebiyat battaniyesi

Kaybetmeyi, kazanmanın bir karşılığı olarak ortaya koymuyor Mine Söğüt. Kazananlar dünyasının öteki ucunda değil kaybedenlerin dünyası onun metinlerinde. Kaybetmenin gücünü, düzenin egemen diline karşı konumlandırıyor; karakterler, nesneler, simgeler dünyasında. Sorguluyor Mine Söğüt. O egemen dilin bütün kalıplarını kıran ters yüz eden bir dille. Edebiyatının ana hattını kendine özgü bir dil üstünden çiziyor. Sevim Burak’tan Sevgi Soysal’a, Tomris Uyar’dan Selçuk Baran’a çizilebilecek bir çizgi getiriyor okurunun aklına. Sadece bu usta kadın yazarlarla sınırlı bir edebi fotoğraflar albümü değil onun satırlarıyla zihnimize…

kedilerr

31 Eki: Kediler Güzel Uyanır

Bir süredir Fil Uçuşu’na yazamadım. Arada bir böylesi kopukluklar oluyor. Oysa “süreklilik” önemlidir benim için. Neyse… Uzun bir konu bu. Hayat koşturması denen (ve nedense benim daha çok kovalandığım) o karmaşa içinde kimi zaman nereye yetişeceğini şaşırıyor insan. Kimi zaman zorunluluklar çoğu zaman sevmesek de yapmak zorunda olduğumuz işler… Bazen farklı oluyor ama… Benim için de bu süreç öyle geçti. Seyahatler, yapmaktan her zaman mutluluk duyduğumu söyleyemeyeceğim televizyon dünyası işleri, yapmaktan her zaman mutluluk duyduğum edebiyat buluşmaları, seminerler, ayrıca sağlık…

sait-3

05 Eki: Sözlük.31

Z ZEMBEREK: Koskoca dünyanın minyatür bir temsilcisi gibidir sınıf; sınıfta zamanın akışını hayatlarının merkezine almış öğrenciler. Gemlikli Celil babasının hediyesi saatiyle sınıfın en önemli şahsiyetidir. Ne de olsa öğrencisinden öğretmenine herkesin tek bir soru vardır aklında: “Kaç dakika var?” Bıkmadan usanmadan cevaplar bu soruyu Celil; “on yedi dakika, beş dakika, üç dakika…” Hatta elli dakikalık dersin içinde “Daha kırk beş dakika var,” diye cevapladığı bile olur. Derken bir gün zembereği kırılır saatin, sınıfın o en önemli şahsiyeti Zemberek lakabıyla dalga…