Asmalımescit’in gece hareketliğinde sohbet ediyoruz Arnon Grunberg’le. Öncelikli konumuz “Tirza”. Hofmeester karakterinin ortaya çıkış sürecinden parti sahnesine konuşacak çok şey var romanla ilgili. Yorumlarımı ilgiyle dinliyor. “Tirza”nın tiyatro ve sinema uyarlamaları konusundaki düşüncesini merak ediyorum. Tiyatro uyarlaması için “Fena değildi,” diyor. YouTube’dan izlediğim bölümlerin üstünden sevmediğim noktalarla ilgili bir değerlendirme yapıyorum, çünkü başrol oyuncusunun Hofmeester’i gereğinden fazla komediye kayan bir çizgide yorumladığını düşünüyorum. Gülümsüyor. Yorumuma katıldığını belli eden bir gülüş bu. Hemen toparlanıp “Oynayan oyuncunun adı Kees Hulst ve çok…
yekta
2010 Milliyet Haldun Taner Öykü Ödülü’nün “Bir de Baktım Yoksun” adlı kitabıma verildiği haberini, Antalya’da bir otel odasında aldım. Mutluluğumu, ruhumun soğukkanlı ve sakin yarısıyla paylaştım. Sonra sessizliğe sığındım. Ödül töreninde yapacağım konuşmayı önceden hazırlamadım. Dedim ki “Çık oraya ve o anda aklına gelen bir kelimenin, onun yarattığı duygunun peşine düş!” Ancak o kadar heyecanlıydım ki, ödülün verilme anına kadar peşinden gidebileceğim bir tek kelime gelmedi aklıma. Sonunda, tam ödülü elime aldığım ve bir konuşma yapmam gerektiği anda defterime yazdığım…
“Bir de Baktım Yoksun” adlı kitabımın tümüyle baba-oğul meselesi üstünden değerlendirilmesi tuhaf olsa da anlaşılır bir şey. Kitaptaki bütün öyküler bu konu üstünde yoğunlaşmıyor ama net bir bilgi var; kitap yayınlandıktan sonra verdiğim söyleşilerde bu kitabın yazılma sürecini, kendi babamı kaybedişimi tüm samimiyetimle paylaşmaya çalıştım. Paylaşarak acımı hafifletmek ve ölümü anlayabilmek istedim belki de, neyse… Ama sonunda okura -ve gazetecilere- en çok istedikleri şeyi vermiş oldum; “kitabın içinde gerçeklik var.” Oysa hep söylediğim gibi, gerçek dünyanın kurmaca dünyaya transfer edildiği bir alanda…
“Bir de Baktım Yoksun” adlı kitabımın 2010 Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görülmesinden sonra, Hürriyet gazetesinden Ezgi Atabilen ile kısa bir söyleşi yaptık. Her ödüllü yazar, almış olduğu ödülün kendisine sorumluluk yüklediğini söyler. “Bir De Baktım Yoksun” adlı kitabınızla Yunus Nadi ve Haldun Taner Öykü Ödülleri’ne layık görülmeniz bu sorumluluğu yerine getirdiğinizi gösterir mi? Edebiyata ve okura karşı bir sorumluluk duygusundan söz edilir ama ben sorumluluktan çok okurla paylaşılan ortak bir mutluluk duygusunun altını çizmek isterim. Kitap yayınlandığı anda o…
Radikal yazarı, güleryüz uzmanı, yolun solundaki dostlardan uzun mesafe koşucusu Eray Aytimur, son zamanlarda dinlediğim beş albümü sordu. Listeyi o Radikal Hayat‘ta yayınladı, ben de Fil Uçuşu‘nda paylaşıyorum… 1. Antony and The Johnsons – Swanlights Antony Hegarty ile Björk düeti demek yeterli olacak aslında. Ama albüm bu özel buluşmadan ötesini vaat ediyor. Votka içerken uzun uzun bakılan siyah-beyaz bir fotoğraf gibi… 2. Robert Plant – Band of Joy Plant’ten, Led Zeppelin öncesine bir saygı duruşu. Çöl manzarasında sağlam “cover”lar… Low…
(21 Ocak 1976 – 15 Kasım 2009) Emre Yerlikhan’la TÜYAP Kitap Fuarı’ndaki o kalabalığın, karmaşanın içinde, ayaküstü on dakikalık bir muhabbetin ve Gerekli Şeyler’deki birkaç karşılaşmada kısa süren fikir alışverişlerinin ötesinde dostluğum olmadı. Fikir alışverişi dediysem yanlış anlaşılmasın; konu çizgi roman olunca ben sadece sessiz bir dinleyici olurdum, o konuşurdu. (Gerekli Şeyler’in Reasürans’taki günleri… Ahmet, Hasan, Sercan, Emre…) Sonrasında Emre Yerlikhan’ın, Anıl Bilge ile Resif Kitap’ı kurduğunu öğrendim. Kendine ait bir bakış açısı, yayıncılık ilkesi olan, seçtiği yolun doğruları için…
‘Bir de Baktım Yoksun’ adlı kitabım Yunus Nadi Ödülü’nün ardından Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanınca, Radikal Kitap ekinin editörü Burcu Aktaş, benimle kısa bir söyleşi yaptı. Bu sizin dördüncü ödülünüz, hâlâ ilkini almış kadar seviniyor musunuz? Her ödülün başka bir hikâyesi var. Düşündüğümde, ödül kazandığımı bildiren telefon görüşmelerini tek tek hatırlıyorum. O andaki heyecanımı, şaşkınlığımı. Her ödül başka bir yaşın, ruh halinin karşılığı. Ödüle layık görülen kitabın yazılma sürecinin tekrar hatırlanması… Dolayısıyla her ödül haberini de büyük bir sevinçle karşılıyorum….
Ne güzel bir ad koymuş kitabına Behçet Çelik: “Diken Ucu”. Edebiyatta kararlı bir yürüyüşün öznesi Behçet Çelik. İnsanın içini açmaktan korkmayan bir kalem-neşter kullanıyor. Yarattığı karakterlerle okuru bir çizgiye oturtmak gibi bir amaç gütmüyor ama her okur, kendi okuma anında hesaplanmamış bir sorgulamaya girişiyor; ruhuyla, geçmişiyle, bugünüyle. Üstelik bütün bunları yaparken büyük olaylara, büyük cümlelere ihtiyaç duymuyor. Bütün büyük duyguları bir sükûnet zeminine davet ediyor Behçet Çelik. Dil ustalığının verdiği okuma coşkusuyla her öyküde iyi edebiyatın bir başka vagonuna biniyorsunuz….
Arif Damar’a veda ettik. Ustanın arkasından söylenecek en güzel sözleri, dostu Yaşar Kemal söylemiş. Fil Uçuşu da, Arif Damar’a, Yaşar Kemal’in sözleriyle el sallıyor. Arif Damar, zamanımızın en iyi şairlerinden biriydi. Zamanımızın en iyi ve en cesur insanlarından biriydi de. Arif Damar demek halkla beraber olmak, şiirle beraber olmak,insanlıkla beraber olmak demektir. Bir ömür boyu inançlarına ve şiirlerine sadık kalmış, düşüncesini gittikçe güzelleştirmiştir. Arif’in şiirlerinin ve kişiliğinin farkında olmayanlar bundan sonra farkına varacaklardır. Yaşar Kemal
Kitap-lık dergisinin 142 numaralı Ekim sayısında, Mustafa Kurt imzalı “Sait Faik’in Alemdağı” yazısı, karışık bilgilerimi düzene sokarken, bilmediğim bazı gerçekleri de öğretti. Örneğin Sait Faik’in ünlü “Havada Bulut” hikâyesinin, asıl adının “Kovada Bulut” olduğunu bilmezdim. Sait Faik ısrarcı olmadığı için bu yaratıcı-güçlü imge ile dolu isim Yaşar Nabi, bir arkadaşı ve Necip Fazıl tarafından “Havada Bulut” a çevrilivermiş. Ama yazının asıl izini sürdüğü konu, “Alemdağ’da Var bir Yılan” kitabının adı. Uzun ve ilginçliklerle dolu bir hikâye bu; Alemdağ’da, Alemdağı’nda, Alemdağın’da……