Genel

futbol

02 May: Sizin de “saçma” futbol kuralı önerileriniz var mı?

Futbol merakı, babadan oğula geçer bu coğrafyada. (Yeni kuşaklarla birlikte anne-babadan, oğullara ve kızlara geçer demek gerekiyor elbette.) Herhangi iki rengin takipçisi olmak, ailenin sürekliliği için, bir ruhun yakalanabilmesi için basit bir araçtır sanki. Çekirdek ailede iktidarın yarıldığı ve demokratikleşme yolunda adımların atılabildiği anlardır maç saatleri. Bütün aile, en azından doksan dakikalığına aynı dilden konuşur. Benim taraftarlığım da babadan mirastır. Çocukluk rüyamda babamla “gönül verdiğimiz” takımın futbolcusu olmanın hayallerini bile kurardım; eminim rüyalarımda kupa kaldırmışlığım da vardır. Üniversitedeyken, futbolculuk hayallerim…

30 Nis: “Hi\u00e7 Birimiz \u0130nsan De\u011filiz!”

    Yazının başlığı da, içeriği de “Van Kadın Derneği”, “Saray Kadın Derneği”, “Van KAMER”, “Mavigöl Kadın Derneği”, “YAKA Kadın Kooperatifi” imzasıyla gelen ortak bir e-postadan alınma. Aynen aktarıyorum! Bugün, size burada insan olarak değil; düşüncesiz, bozulmuş varlıklar olarak sesleniyoruz. Bizi dinleyen herkesin de böyle olduğunu düşünüyoruz. Şimdi şuanda aramızda hiç kimse henüz insan olamamıştır. Tecavüz yeşil kart sorunu değildir, pembe ya da mavi kimlik kartı sorunudur. Onu para ya da kömür yardımıyla ortadan kaldıramazsınız. Bu yüzden bir tecavüzü duyduğumuzda vah…

ucansupurge

29 Nis: Ankara’da kadın gücü: 13. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali

Ankara Kızılırmak Sineması’nı pek severim. Bu yıl 6-13 Mayıs tarihleri arasında daha da güzel olacak gençliğimin mekanı. Çünkü Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali geliyor. 28 ülkeden, 95 yönetmenin toplam 100 filmi kadınlara atfedilen kötülüğün hem hayatta hem de sinemada nasıl karşılık bulduğunu sorgulayacak. Bu yılki tema “Kötülük”. Festival, 13.yaşını kutluyor diye düşünülmüş bu tema; malum rakama atfedilen “uğursuzluk” inancından ilham alınmış. Kadınların mitolojiden dinlere, edebiyattan sinemaya uğursuzluğun ve kötülüğün kaynağı ya da temsilcisi olarak gösterilmelerini sorgulayacak filmler aracılığıyla, bu…

26 Nis: Eskiz defterinden bir sayfa: Portobello 22

    Geçenlerde bir arkadaşım “Bir de Baktım Yoksun”daki bir öykü ile, Portobello 22 ile ilgili okuma deneyimini anlatınca aklıma takıldı, açtım defterlerimi ve öykünün yazılış sürecinin izini sürdüm. Yaptığım kazı sonucunda 5 Ocak 2008 tarihine ulaştım. Demek ki kafamda dönüp durduğu günleri saymazsak, Portobello 22 ile ilgili ilk satırları o gün yazmışım. (Elbette öykünün aklıma ilk düştüğü günü de hatırlıyorum, ama yazıyı esas alalım.) Uzun yolculuğunda o kadar çok durağa uğramış, o kadar makas değiştirmiş ki bu metin. Dileyenler öykünün…

18 Nis: Farklı okumalara açık bir ilişki ya da…

    Bu kadar geç saatlerde çalışmanı sevmiyorum. Biliyorum yine aynı şeyi söyleyeceksin: “Ancak gecenin sessizliğinde, ruhumun dinginleştiği o karmaşık ve yalnız anlarda çalışabiliyorum.” Ne yapalım sen böylesin… Ama kızmazsan bana şaşırtıcı gelen bir gerçeği itiraf etmek zorundayım: Nasıl oluyor da her gece yazacak bir şeyler bulabiliyorsun? Yoo, yoo şöyle demeliyim: Ne yazıyorsun? Benim için birer damlaya karşılık gelen sözler, sende nasıl bir şelaleye dönüşüyor? Sözlerin dünyasında öylesine fazlasın ki, ben bu küçük dünyamda biraz daha azalıyorum. *** Belki benim de…

dot_15x15_300dpi

16 Nis: DOT: İki yeni oyun öncesi bir geriye-dönüş

DOT önümüzdeki günlerde iki yeni-çarpıcı oyunla seyircisiyle buluşacak. Bunlardan ilki izleyenlerin şapkasını yerinden uçuracak bir çalışma: Punk Rock. Simon Stephens’ın yazdığı ve yönetmenliğini Rıza Kocaoğlu‘nun yaptığı Punk Rock’ta Hakan Kurtaş, Tuğçe Altuğ, Gonca Vuslateri, Kaan Turgut, Emre Yetim, Gözde Kocaoğlu, Mehmetcan Mincinozlu yer alıyor. Diğer oyun ise Türkiyeli okurların ilgiyle izlediği bir yazarın, Hakan Günday‘ın kendi romanından oyunlaştırdığı Malafa ile gelecek. Murat Daltaban-Hakan Günday ortak çalışması, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde izleyiciyle buluşacak. (Hatırlatma; her ikisinin de biletleri satışta.) DOT, izleyicisi…

aylin

13 Nis: Aylin Aslım: Kararlı bir rüzgârın sesi!

Aylin Aslım iyi müzisyendir; bilinen bir cümlenin tekrarı oldu bu. Şöyle diyelim o zaman; Aylin Aslım, pozitif ayrımcılık beklentisine sığınmadan, erkek egemen dili kendi oyunlarıyla mat edebilen iyi bir müzik satranççısıdır. Müziğinde her zaman yenilik aramamızı beklemez, sözleriyle bilinenin tokadını atabileceğinden emindir çünkü. Aylin Aslım’ın kişisel tarihimdeki yeri şarkılarıyla sınırlı değil. Onu ne zaman dinlesem, yıllar öncesinden bir anı geliyor aklıma… 1997 yılının son günleri. Murat Daltaban, İstanbul Tiyatro Festivali için bir oyun hazırlıyor: 80060. Özen Yula tarafından yazılan oyunda…

13 Nis: Sizce hangi roman sinemaya uyarlansın?

    Aslında çoğu kişi uyarlamalara temkinli yanaşıyor. Birkaç önemli, bir avuç da iyi niyetli örneği bir kenara bırakacak olursak, edebiyatseverlerin bu konudan ağzı yanmış durumda. Ama twitter kullanıcılarına Türk edebiyatından hangi roman ya da öykünün, film ya da dizi uyarlamasını izlemek isteriniz sorusunu, ideal bir durumu düşünerek/düşleyerek sormuştum. Gelen cevaplardan bir liste çıktı ortaya; kimilerini ben de merak ettim açıkçası. Ancak kimilerinin uyarlama anaforuna kapılmasını da istemedim. Şimdi bir diğer merak, gelecek yorumlarla bu listeye hangi eserlerin ekleneceği. Sıra sizde?…

reha

12 Nis: E ile T konuşuyor: Reha Erdem’in Kosmos’unu beklerken…

29.Uluslararası İstanbul Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Şu ana kadar izlediğim filmlerin hepsinden memnunum ama Todd Solondz imzalı Savaş Sırasında Yaşam’ın yeri ayrı. Uzun zamandır merakla beklediğim bir başka filmi, Reha Erdem’in Kosmos’unu da önümüzdeki günlerde izleyeceğim. Bu film öncesinde okunmasını önereceğim bir kitap var; “Reha Erdem Sineması: Aşk ve İsyan”. Fırat Yücel’in editörlüğünde hazırlanan kitapta Aslı Özgen Tuncer, Ayla Kanbur, Burak Acar, Engin Ertan, Gülengül Altıntaş, Senem Aytaç ve Şenay Aydemir’in yazılarının yanı sıra Reha Erdem’le yapılmış kapsamlı…

09 Nis: Eskiz defterinden bir sayfa: Korku

  “Neden hiç dostunuz yok?” diyorum. Derin bir nefes alıyor. Duvardaki tablolardan birine takılıyor gözleri. Onunla birlikte ben de bakmaya başlıyorum. Sorumun cevabını o karmakarışık lunapark görüntüsünde aramaya başlıyoruz. Tablonun merkezinde bir dönme dolap var, hemen yanındaki atlıkarıncanın sol tarafı fırça darbelerinin belirginleştiği bir karanlığa hapsedilmiş. Sanki atlıkarıncaya binen çocuklar dönüşlerini tamamlayamadan, içlerinden yükselen ilk kahkahayı bırakmadan karanlık tarafından yutulacaklar. İç sıkıcı bir günbatımı; güneşin vedası kendini pamuk helvacının arkasına düşen kızılda belli ediyor. Kızıllığın aldatıcı daveti dışında karanlık bir…