Edebiyat

20 Ara: Öykü okuyunuz efendim!

Yeni yılın gelişiyle anketler de çoğalıyor elbette. Sıkça sorulan sorulardan biri de “Sizce yılın en iyi romanları hangileri?” sorusu. Roman sanatının seçkin örneklerine haksızlık etmek istemem ama yılın kitapları seçkisi yapılırken öykünün dışarıda tutulmasıyla bu alandaki verime yapılan haksızlığı da sindirecek değilim. 2012 öykünün gürül gürül çağladığı bir yıl oldu. Varsın o çağlayanın sularında yıkanmak istemesin kimileri, varsın yayıncılık dünyasının ticari gemileri bir kıyıdan öteye romanları taşımaya devam etsin, varsın sıradan romanlar bile oyunu kurallarına göre oynamayı başardıklarından sahne ışıklarıyla…

Kitap_1888354

20 Ara: Az Yaşam Üstü Az Roman

Sözü önce José Ortega Y Gasset alsın. “Roman Üstüne Düşünceler” isimli denemesinin ilk satırlarında şöyle diyor üstat: “Yayıncılar, roman piyasasının daraldığından yakınmaktalar. Gerçekten de eğilim, aslında eskiden olduğundan daha az sayıda roman satılıyorken, ideolojik içerikli yapıtlara olan talebin artması yolunda. Bu yazınsal türün çökmekte olduğunu ileri sürmek için romanın, kendinden kaynaklanan daha içsel nedenler bulunmasaydı bile, kuşkulanmak için bu istatistiksel veri yeterdi. Kimi dostlarımdan, özellikle de bazı genç yazarlardan bir roman yazmakta olduklarını işittiğimde, bunu nasıl olup da sakin bir…

hobbit

16 Ara: Hobbit: Beklenmedik yolculuğun düşündürdükleri…

Uzun süredir bekleniyordu “Hobbit: Beklenmedik Yolculuk”. Sonunda gösterime girdi. Yıllar yıllar önce, kitabı okurken zihnimde uçuşan düşünceler, filmi izlerken yeniden kanat çırptı. Hemen söyleyeyim; yazıyı filmi izledikten sonra okumakta fayda var. Bir sürprizi açık ettiğinde değil, ama olur ya, söylememesi gereken bir şeyi söyler gibi yapması bile hoş olmaz. Meraklısı öfkelenir böyle haddini bilmezliklere. * Masal anlatırken çizgiler daha kalın çizilmeli diye mi düşünmüştü Tolkien; bilinmez. Yine de köklerini batının arketiplerinden alan masalında, iyi-kötü hattının tek boyutuna hapsolmamak için, bildungsroman…

zBK375943YP878_250

07 Ara: Platonov’dan Mutlu Moskova

Kısa, roman dünyasının dolambaçlı yollarına sapmadan tadında-dozunda anlatmayı seven bir roman Mutlu Moskova. Andrey Platonov‘la biz okurları tanıştırdığı için Metis Yayınları‘na ve kitapların çevirmeni Günay Çetao Kızılırmak‘a teşekkür etmek gerekiyor. (Çevirmenin daha önce Platonov’dan yaptığı Çevengur çevirisiyle Dünya Kitap Yılın Çeviri Kitabı ödülünü aldığını hatırlatayım.) Bu romanında Stalin dönemine çeviriyor bakışlarını Platonov. Propagandalarla gerçekleri, idealize edilenle yaşananı karşılaştırırken didaktik olma tehlikesine düşmüyor. Çünkü kaleminin ucunda birey var; toplumsal olana ulaşma yolunda bireyin sahiciliğinden faydalanıyor. Bunu yaparen çok net bir şekilde…

solsoledo_onkapak

29 Kas: Hayat Yolculuğundaki Bazı Kitaplar

Aynı dönemde “Pal Sokağı Çocukları”nı birden fazla kez anmam tuhaf. Öyle oluyor bazen, çocukluk çağırıyor. Gerçi aynı durum “Günlerin Köpüğü” için de geçerli; demek ki gençlik de çağırıyor. Çağırıyorlar çağırmasına da bu yaşımdan bir yere gideceğim yok. Ne düne ne yarına. O an nefes alıp veriyorum, hepsi bu. Gazeteci arkadaşım Elif Tanrıyar sormuştu bir süre önce, “Hayat yolculuğunda yanında olan kitaplardan birkaçını söylesene”, demişti. İki satırlık bilgiler eşliğinde bir liste yolladım, bazı kitaplarda kesişme yaşadığımızı söyledi. “Hangi kitaplar?” demedim. Sizin…

PAUL_S1

18 Kas: Pal Sokağı Çocukları

Günün birinde “Çocukluk yıllarında okuyup da unutamadığın kitap hangisiydi?” diye soracaklar. Büyük insanlar olacak bunu soranlar; bıyığıbeyaza çalmış adamlar, sesleri sigaradan kırçıllaşmış kadınlar. Şu anda elinin altındaki kitabın adını vereceksin onlara. Tam o anda yoldaşını ihbar etmiş,oyun oynadığınız arsadan bir avuç toprağı karşı çeteye vermiş olacaksın. O özgürlüğün bir anını bile satmamak için ettiğin yemin yankılanacak zihninde. Bu kitabı, ikiyüzlü yetişkinlerin kirli dünyasında kurban taşına yatırdığın için kendiden nefret edeceksin. Onlar ne anlar ruhunu satmadan yaşamanın değerini? Onlar ne anlar…

pessoa

29 Eki: Pessoa: Lizbon’da Bir Yazı-Adam

   İşte, hayatta hiçbir şey yapmadan yirmi sekizinci yaş günüme vardım -hayatta hiçbir şey, edebiyatta ya da kişiliğimde hiçbir şey. Şu ana dek en eksiksiz yenilgiyi tattım. Heyhat, daha ne kadar sürecek bu?    Vicdanımı yokladıkça, hayatımı oluşturan hiçlikten dolayı kendimi o kadar az bağışlayabiliyorum.    Bunca gecikmeme yol açan dehşetli şey ne ola ki?    Yetersiz okumalarım, pratik zekâ eksikliğim […] Bu satırların yazarı sadece edebiyatın değil dünya tarihinin en dikkat çekici kişilerinden birine Fernando Pessoa’ya ait. Ya da…

phpThumb_generated_thumbnail

18 Eki: Edgar Allan Poe’yu tanıyor musunuz?

Edgar Allan Poe üzerine çok sayıda inceleme yazılmış, bir miktarı da Türkçeye çevrilmiştir. Kimileri yazarın zorlu ve ender bulunur dönemeçlere sahip hayatına odaklanırken, kimileri de edebi değerini mercek altına alır. Gerçekten de Poe’nun kırk yıllık kısa yaşamı, inanılmaz olaylar ve bu olayların gölgesinde geçen günlerden beklenmeyecek üretkenliktedir. Ufak tefek bedeninin kadlıramayacağı kadar acıyı, alkolü, uyuşturucuyu, kumar borcunu, aşağılanmayı, ezilmeyi ve yok sayılmayı sığdırdığı ömrü, öykü ve şiirin benzersiz ürünleriyle doludur. Bir yandan da, hayatındaki gizem eserlerinin doğal kaynağı olmuştur; yaşamının…

23388

15 Eki: Yazamamak

* Günlüğünü kendiliğinden üçüncü şahıs olarak tutan Bay Rüya, bu yolla kendi davranışlarını daha iyi yargılayabileceğinin ve bunun ötesinde şurada burada kendisini birinci şahısken olduğundan biraz farklı göstererek ifadelerini baharatlandırdığının farkına varır. Sadece bu baharatın sunulan yemeğin tadını mı kaçıracağını, yoksa tadı tuzu mu olacağını bilmek gerekir. Yıllar önce İletişim Yayınları’nın arkası gelmeyen minik kitaplarından birinde, Robert Pinget imzalı “Yazamamak”ta okuduğum bu satırlar sıklıkla aklıma gelir. Yazmak-yazamamak ekseninde fragmanlardan, notlardan, iç döküşlerden ve hatta korkusuzca sabuklamalardan mürekkep kitabın bu satırları,…

kargazarif

13 Eki: “Bendeniz Karga Zarif!”

Murat Yalçın, çoğaltmalara değil azaltmalara değer veren bir yazar. Kalabalığın gürültüsünü fona çekip, bireyin sesini metninin merkezine oturtuyor. Bunu yaparken, klişe tabiriyle mercek altına yatırmıyor o sesi; ya da bir mikroskop incelemesi için lam ile lamelin arasına sıkıştırmıyor. Olabildiğince serbest bırakıyor. Anlatısını sesi özgürleştirerek salıyor gökyüzüne. Dilin içinde ilerletiyor düşüncesini; dilsel özeninin çizdiği rotayla buluyor zihin labirentinden çıkış yolunu. Hoş, o labirentten çıkmak –ve kendisiyle birlikte okurun çıkmasını sağlamak- gibi bir derdi de yok. Yeni öykü kitabı Karga Zarif de…