Edebiyat

05 Eki: Uzun zamandır okunmayı bekleyen kitaplar listesi

Kimi alındı kütüphanenin bir köşesinde sırasını bekliyor. Kimi henüz alınamadı; alınacaklar listesinde bir madde olarak duruyor. Kimilerinin arka kapağı okundu, birkaç sayfası karıştırıldı. Kimilerinin hakkında çıkan yazılara bakıldı ama etkilenmemek için tam olarak okunmadı. Bazen böyle oluyor işte; uzun zamandır okunmayı bekleyen kitaplar listesi oluşuveriyor. Üstelik giderek büyüyor o liste; örneğin tam bunları yazdığım sırada Yaşar Kemal‘in “Çıplak Deniz Çıplak Ada”sı göz kırpmaya başladı bile. Listenin bir kısmını Fil Uçuşu okurlarıyla paylaşmaya karar verdim. Listedeki bütün kitapları alacak mıyım, okuyabilecek…

bellatin

11 Eyl: Çin Daması: Bedenin Huzursuzluğu

Mario Bellatin, kurduğu dünyayı, olayların hızlı ve tedirgin edici akışına emanet eden bir yazar. Öncelikle süslemelerden, dil oyunlarından, kurgu cambazlıklarından uzak bir okuma alanı içine davet diyor okurunu. Öyle hızlı bir tempoda, ardı ardına diziyor ki olayları, okur bir süre sonra, sanki basit bir el hareketiyle, öylesine devet edilmiş olduğu bu dünyanın bir parçası, hatta giderek tutsağı olmaya başlıyor. Yazarın anlatı gücü de bu noktada devreye giriyor zaten. Basitin çekiciliğine hapsediyor okurunu. Sayfaları hızla çevirmeye, olay akışının hızında bir okuma…

Aynadaki-Zaman

11 Eyl: Sözlük.41

P PUL BİBER: İnsan desen insan değil, hayvan desen hayvan değil, öyle bir mahlukattır gemideki kaçak yolcu. Korkmamak, tedirgin olmamak ne mümkün… Öyledir zaten gemi adamı olmak; sağa dönsen tedirginlik, sola dönsen korku. Ne sinirler dayanır böylesi bir yaşama, ne mideler. Kemal Kaptan’ın uyarısına rağmen, çorba kaşığını pul biber kasesine daldırıp, mercimek çorbasını kızıla boyar Hamit. Acı bile, lezzetsiz olmasından iyidir hem yemeğin, hem hayatın. Ve unutmamalı ki, acı acıyla sökülür. Cemil Kavukçu, “Aynadaki Zaman”ın iki ayrı öyküsünde, ayrı kaşık ölçüleriyle döktürür…

02 Eyl: Bir Öykü Kitaplığı

Her fırsatta kitap okumayı çok sevdiğini söyleyen, gün ne kadar yoğun geçse de “on sayfacık” olsun okumazsa uykuya dalamadığını dillendiren, sabah işe giderken otobüste, akşam eve dönerken minibüste çantasındaki kitabı çıkarıp göz gezdirmekten zevk alan “iyi okur”un kitaplığına bakma fırsatımız olsa, kaç öykü kitabıyla karşılaşacağımızı merak etmişimdir. Bu sayı görece çok da olabilir, az da… Tabii ki, özellikle romanla oranlamak ve üstünlüğün hangisinde olacağını kestirmek olası. Hatta okurların kişisel mabetlerine, kitaplıklarına göz atmadan yayıncılığın kayıtlı verilerinden yola çıkarak hesaplamalar yapmak…

camus

31 Ağu: O esnada başka bir yerde…

…Albert Camus derin bir nefes almış ve “Arkamda yürüme, yol göstermeyebilirim. Önümde yürüme, arkandan gelmeyebilirim. Yanımda yürü ve dostum ol,” demeye hazırlanıyordur. Ustayı İletişim Yayınları’ndan çıkan Stephen Eric Brooner imzalı “Camus – Bir Ahlakçının Portresi” isimli biyografi nedeniyle anıyoruz. Camus’yü politik, edebi ve felsefi yönleriyle tanımak isteyenler için öenmli bir inceleme olduğunu söyleyebilirim. Ancak kişisel tavsiyem Camus’yü hiç okumamış olanların, bu kitapla başlamaması. Yeri gelmişken sorayım: Sizce Camus’yü okumaya hangi kitabıyla başlamak lazım?

hesl_491782y

29 Ağu: Christina Hesselholdt: Portre

Danimarka edebiyatından küçük bir örnek… 1962 doğumlu Christina Hesselholdt, Fil Uçuşu’na 1998 yılında Rosinante yayınevinden çıkan ve yazarın çocukluk dönemine ilişkin elli öyküsünden oluşan Hovedstolen (The Principal) adlı kitabındaki “Portræt” isimli öyküsüyle konuk oluyor. Danimarka basını yazardan övgüyle söz ediyor. Erik Svendsen (Jyllands-Posten): “Alışılmamış yapıda, görülmeye değer bir çok-sesli mücevher. Dil ve kimlikle yaşatılan bir deneyim.” Christa Leve Poulsen (Børsen): “Hesselholdt’un edebiyatında anlamı bulmak için fazlaca aramanıza gerek yok çünkü zaten sayfalardan taşıyor. Hesselholdt yazıya bakışını şöyle özetliyor: “Zaman geçmek…

rifat_ilgaz

27 Ağu: Sözlük.40

U USTURA: Rıfat Ilgaz’ın kalemiyle girdiğimiz bir berber dükkânı… Musluk tamirinden kırık küplerin yapıştırılmasına elinden her tür iş gelen bir berber… Berberin hem gevezeliğine hem de sakarlıklarına katlanmak durumunda kalan öykü anlatıcısı/müşteri… “Nerde o eski tıraş fırçaları?” diye başlar öykü… Ardı arkası gelmez söylenmelerin: Nerde o eski kayışlar, nerde o eski usturalar, nerde o eski kantaşları, nerde o eski sabunlar, nerde o eski taraklar, nerde o eski çıraklar… Elbette öykünün sonunda kafası gevezelikten şişmiş, yüzünde kesilmedik yer kalmamış müşteriye söyleyecek…

mahirunsaleris

26 Ağu: Çocukluğumuzun netlik ayarı

Ankara’da geçen bir çocukluk denize uzak olmak demektir. Denize ve deniz insanlarına. Güneşten sararmış saçların, güneşe emanet edilmiş tenlerin, kırık midye kabuğuyla kesilmiş ayakların hayali demektir. “Ben kolluksuz yüzüyorum oğlum,” cümlesinin çocukluğun o öfkeli, tiz sesiyle haykırılacağı güne kadar nöbet tutmak demektir. Altı ya da yedi yaşlarındaydım. Babamın düzensiz bir işi, dayımın kapı gibi memuriyeti vardı. Bizim aile için yaz tatili dede evinde geçirilen günler, dayımlar için ise kamp anıları demekti. Sonunda o yaz biz de, dayı torpiliyle, Petrol Ofisi’nin…

05 Ağu: Üzgün Sardunyalar kimin öyküsü?

Ayrıntılara girmeyeceğim. Ama sadece “benim için özel bir an’dı” diyerek de geçiştirmeyeceğim. O kitabın, Wolfgang Borchert imzalı Üzgün Sardunyalar‘ın elime geçtiği an’da, o ilk öyküyü okuduğum an’da yaşadıklarımı paylaşmalıyım ki başlıktaki soru bir anlam taşısın. Bir öykünün okunma an’ını her yönüyle aramalıyız ki, okurluk denen o biricik varoluşun bize özel karşılıklarını bulabilelim. Çoğu kitap ve bende yeri olan çoğu metin için yaptığım bir şeydir bu.; sorduğum soru basittir: Ben o metinle nasıl bir ilişki kurdum? Ne zaman, hangi fiziksel ve ruhsal…

13 Tem: Dünya böyle, değişmez!

Torsten Krol yine karşımızda. Dünya edebiyat basınını 2000’lerin sonunda meşgul eden “Torsten Krol takma adıyla yazan ünlü yazar aslında kim?” dosyasını tekrar açmaya gerek yok. Ama hazır sözü geçmişken, o dönemde bu pseudonym olayının arkasındaki ismin Stephen King olduğuna dair yankılanan şehir efsanelerini hatırlatayım. Daha önce ‘Callisto’ adlı romanını okuduğumuz Krol’un ilk romanı ‘Yunus İnsanlar’, yine Everest Yayınları etiketiyle ve usta bir edebiyatçının, Pınar Kür’ün çevirisiyle Türkçede. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrası. Hitler’in göğsüne taktığı Demir Haç’ın gururunu yaşayamadan Rus…