Kitabın başındaki kısa biyografisinden Gerd Schneider’in, Kafka üstüne yoğun çaışmalar yapan bir edebiyatçı ve gazeteci olduğun öğrenince, daha büyük bir merakla okumaya başladım “Kafka’nın Bebeği”ni. Regaip Minareci’nin özenli çevirisi de bu okuma sürecinin artısı olacaktı. İlginç bir olay örgüsü var kitabın. Franz Kafka, 1923 yılının Ekim ayında, Berlin’deki Seglitz Parkında dolanırken, küçük bir kıza rastlar. Kız bebeğini kaybetmiştir ve Kafka, bu küçük kızı teselli edebilmek için kıza her gün –bebeğin ağzından yazılmış- bir mektup götürmeye başlar. Bütün bu sürecin tanığı…
Edebiyat
M MİÇYA: Bir denizkızı tablosu. Islak sarı saçları omuzlarına dökülmüş bir kadın. Çıplaktı. Belinden aşağısı klasik denizkızı tablolarında olduğu gibi bir balık kuyruğu ile nihayetleniyordu. Kırmızı ve yeşil iki renk bu mavi fonlu suluboya tablonun üzerinde o kadar fazlaydı ki, insana garip bir ürperti veriyordu. İsmini okudum: Agra Miçinska. Kısaca Miçya! Asfalt yola kavuştuktan sonra ruhu değişen sayfiye yerine gelen bir trup ve o trubun en ilgi çeken gösterisinde, özellikle erkeklerin aklını başından alan Miçya! Yağmurun kasabayı avucunun içine aldığı…
James Joyce’un 1916 tarihli eseri Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’nin (A Portrait of the Artist as a Young Man) son cümlesi Murat Belge çevirisiyle şöyle: Koca ata, koca düzenci, şimdi ve her zaman yardımcı ol bana. Orijinali “Old father, old artificer, stand me now and ever in good stead” olan cümlenin girişi, Alison Bechdel’in mükemmel çizgi romanı (grafik roman demek daha doğru olacak elbette) Cenaze Evi, Şenlik Evi’nde Barış Gümüşbaş tarafından “Ey koca baba, ey koca sanatkâr,” olarak çevrilmiş….
Kediler Güzel Uyanır hakkında Aycan Aşkım Saroğlu‘nun yazdığı ve Sabit Fikir‘de yayımlanan yazının başlığını ilk gördüğüm anda gözlerimi şöyle bir kısıp anlamaya çalıştığımı itiraf etmeliyim. Akılda kalıcı bazı imgeler; evet tamam. Ya da akılda kalan sözler; ona da tamam. Ama bana fazlaca “şekerli” gelen bu “günümüz gerçekliği” konusunda çekincemi bir kenara bırakarak başladım okumaya. Yazının muradının üstüne ışık düşmeye başladıkça, başlığın en az benim kadar muzip olduğuna karar verdim. Yazıyı Fil Uçuşu okurlarıyla paylaşıyorum ama hem bu yazının orijinal tasarımını,…
“Kediler Güzel Uyanır” için BirGün gazetesinde yapılan ve Yağmur Yağmur imzasıyla yayımlanan söyleşi… “Beklenmedik bir anda, bir kitapla yaşadığın şaşırtıcı buluşma. Kütüphanede, rafta, çalışma masasında öylece durmakta, seni beklediğini bilmeden; zaten sen de farkında değilsin yaşanacakların. Karşılaşıyorsunuz. O senden daha cesur, sınırları yok. Sonrası kendiliğinden geliyor. Mutlusunuz. Hepsi bu.” Kediler Güzel Uyanır… Öyküler çok kısa ve yalın öyküler… Biçimsel anlamda öz, yalın ama yoğunluklu bir yapıt okuyoruz. Kitabın çıkış noktasından bahsedebilir misiniz? Aslında Kediler Güzel Uyanır’daki öykülerin, daha önce Karakedi’nin…
Size “bakılmasına” izin veriyorsunuz, sonsuz sayıda yoruma da hazırlıklı olmanız gerekir. Kimilerini seversiniz, kimilerine şaşırırsınız bu yorumların. Kimi canınızı sıkar, kimi yalanlarlar doludur… Hazır olmak lazım. Hem bu gerilimin de insanı ayakta tutan bir yanı vardır. Fazlaca mesafeli davrandığınız zaman soğuklukla, içten bir kahkaha attığınızda sululukla suçlanabilirsiniz örneğin. İfadeniz ciddi, sözleriniz fazlaca kendinden eminse “kibirli”, günün neşesiyle büyükçe bir kahkaha ve gevşek dokulu sözler sarf ediyorsanız “civelek” olursunuz birilerinin gözünde. İkisinin de insana dair olduğunu unutmadan yaşamak gerekiyor. Ruh halimize,…
Uzun sürmüş bir evliliğin yorgunluğunda oynanan bir oyun gibi başlıyor Tanizaki‘nin “Anahtar”ı. Seçkin sınıfın temsilcisi elli altı yaşındaki profesör, Kyoto’lu geleneksel bir ailenin kızı olan kırk beş yaşındaki karısı İkuko ile cinsel yaşamını sorgulamak için eskiden günlüğüne aktarmaya çekindiği konulara girmeye karar veriyor. Yeni yılın ilk gününde karısının kuralcılığı, rahatsız edici ahlakçılığı ve yatak odası konularını konuşmaktan kaçınan kişiliği yüzünden, günlüğünün sayfalarına sığınıyor. İkuko, kadının hangi konuda olursa olsun pasif kalması, erkeğine karşı kendiliğinden harekete geçmemesi gerektiğine inanan eski kafalı…
Kediler Güzel Uyanır için yapılan söyleşileri Fil Uçuşu okurlarıyla paylaşmaya ve kişisel bir arşiv oluşturmaya devam ediyorum. Bu söyleşi de Gülenay Börekçi’nin HaberTürk Gazetesinin Kitap Eki için yaptığı söyleşi. Bir de Baktım Yoksun adlı kitabıyla birkaç ödül alan Yekta Kopan’ın Kediler Güzel Uyanır adlı kitabı çıktı.Onu bir popüler kültür şahsiyeti olarak tanıyanlar var ama Yekta Kopan her şeyden önce iyi bir edebiyatçı, dahası çok önemli bir öykücüdür. Kopan, onunla röportajımızda, bir edebiyatçı olarak yapmak istediklerini şöyle anlattı: “Uzun sürmesini istediğim…
E ERNESTO: Orhan Duru’nun öyküsü 2 Haziran 1970 tarihli Cumhuriyet’te, Sanat Edebiyat Eki’nin 2. sayısında yayımlanır: Görünüşte çelimsizdi ama güçlüydü yüreğinde Ernesto, sakalları ve bıyıklarıyla birlikte, sırtında Hergele meydanında satılan ucuz ve eski bir parka, ayağında Amerikan botu. Müthiş bir yoksulluk içindeydi ama alıyordu yaşama gücünü inancından ve kadınlar katındaki çekiciliğinden. Gene de sonu hüzünlü bitiyordu bütün aşklarının. Şimdi ise seviyordu çılgınca Tanca Pavyon’dan Cemile’yi ki vardı onun dünya sorunlarını kapsayan bir göğsü… Böyle başlar öykü; Ernesto’nun kalleşçe, insafsızca öldürülmesi…
Kediler Güzel Uyanır sonrasındaki söyleşilerden biri de, Can Yayınları binasında Ümran Avcı ile Habertürk Gazetesi için yaptığımız söyleşiydi. Bu söyleşileri Fil Uçuşu‘na alma nedenim, biraz da kendime arşiv oluşturmak gayesinden geliyor. Ümran’la uzun bir sohbet gerçekleştirdik, o sohbetten gazete sayfasına sığacak ölçüye gelen sözlerimiz 24 Kasım’da yayınlandı. Kitapta, kısa, çok kısa öyküler var. Ama ne çok şey anlatıyor… Bu kitabın metinlerin bazısının kısalığına rağmen çok geveze olduğuna, bazılarının da bir öncekinden daha uzun bile olsa daha sessiz olduğuna inanıyorum. Derleme…