Edebiyat

670633

20 Ara: Gölgesini Şeytana Satan Adam

Aydınlanma Çağının edebiyattaki izlerini sürmek için mutlaka okunması gereken kitaplar var. Yeni bilgiye kapılarını açan, değişmez kabul edilenlerle hesaplaşmayı kendine görev belleyen bir dönemin tüm dinamiklerini yansıtan bu metinlerden biri de, Adelbert Von Chamisso’nun “Peter Schlemihl’in Olağanüstü Öyküsü” isimli kısa anlatısı. 1781’de Fransa’da doğan ve on beş yaşında Almanya’ya yerleşen bir edebiyat ve bilim insanı Adelbert Von Chamisso. Özellikle 1815-1818 yılları arasında bir Rus kontunun himayesinde yaptığı dünya gezisi notları ve Pasifik adalarında yaptığı botanik çalışmalarıyla bilim dünyasında da özel…

Unknown-2

18 Ara: Bir kitabın ilk sayfalarını okuyup gerisini koparmak…

Jules Renard’ın günlükleri, sadece edebiyat dünyasının değil, felsefe dünyasının da merceği altına aldığı günlükler. Sel Yayınları, bu günlüklerden yazma işi, yazma eylemi ve yazarlık üstüne seçmelerden oluşan bir derlemeyi Orçun Türkay çevirisiyle ‘Geceyarısı Kitapları’ dizisinden yayımladı. Yazmakla ilgilenen herkes için başucu cümleleri var kitapta. Kimine katılırsınız, kimine katılmazsınız, size bağlı. Ama sonuçta her bir cümle, dakikalarca düşünmenize neden olacak. Bu kitaptan çok sayıda alıntı yapabilir, hatta ben de seçemlerden oluşan kitaptan bir seçme liste çıkarabilirdim. Ama ilk okuyuşta insanı çarpan…

18 Ara: Siyasetin huzurunda diz çökenler korosu

Nuri Bilge Ceylan, “Kış Uykusu” ile Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü ve yumruğunu havaya kaldırdı. Dünya sinemasının en önemli ödüllerinden biri. Belki de en önemlisi. NBC ödülünü gururla kucakladığında, Türkiye basını yanında değildi. Birkaç isim, kişisel çabasıyla dünyanın merceği altındaki haberi izlerken, basınımız konuyu “yeterince popüler” bulmamış olsa gerek, uzaktan izlemeyi yeğledi. “Yalnız ve güzel ülkenin” ayakta alkışlanan yönetmenini “yalnız” bıraktık. “Bu konuda sınıfta kaldık, orada olmalıydık,” diyen basına en güzel cevaplardan birini filmin başrol oyuncusu Haluk Bilginer verdi:…

pamuk-prenses-ve-7-cuceler-1970

14 Ara: Pamuk Prenses’e gıcık olmak…

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’i bilmeyen yoktur. Doğrusunun “Yedi Cüce” olması gerekiyor, haklısınız. Ama tıpkı “Üç Silahşörler” gibi, bu kitabın-masalın-filmin adı da dilimize böyle yerleşivermiş bir kere. “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” deyince, Zeynep Değirmencioğlu’nun prenses rolünde oynadığı, 1970 yılında Ertem Göreç tarafından çekilen filmi hatırlayan kuşaktanım. Aslında bence bütün dünya, bu filmle hatırlamalıdır bu masalı. Çünkü Ertem Göreç uyarlamasında (-ki uyarlamada prensesin annesi rolüyle perdeye gelen Belgin Doruk’un çokça katkısı olduğu söyenir) o güne kadar yapılmış bütün Pamuk Prenses…

14 Ara: Osmanlıca sınavından bütünlemeye kalmak

Dil konusuna pek meraklı olan rahmetli dedemin Osmanlıca yazıyı yirmi derste öğretmek üzere hazırladığı bir program var. Yirmi ders –yani yirmi saat- sonunda yazıp-okumaya başlıyorsunuz. Elbette, sadece alfabeye yönelik bir program bu. Bir dilin yalnızca harflerden oluşmadığını iyi bilen dedem, önsözünde bunu da belirtmiş zaten. Sonrası size kalmış. Kelime haznesini doldurmak ve anlamlarını öğrenebilmek için yapmanız gereken bol bol kitap okumak ve sözlük karıştırmak. Bunun için eski eserlerin bulunduğu kütüphanelere üye olmanız gerekebilir. Çünkü az sayıda esere ulaşmak için, fazlaca…

673312

09 Kas: Meraklı bir kedinin anıları

Deneyimlerini içtenlikle aktaran, anlatan insanları dinlemenin mutluluğu başkadır. Bilgi birikimlerini kafanıza kakmadan, üstünlük taslamadan, kibirli cümleler kurmadan, olduğu gibi yansıtırlar. Hele bir de bu insanların “hikâye etme” yetenekleri gelişmişse, sıradan gibi görünebilecek bir olay, büyülü bir anıya dönüşür. Üstelik, sizi de bu anının bir parçası haline getirmeyi başarmıştır anlatıcı. Engin Geçtan böylesi anlatıcılardan. Doksanlı yılların ortasından başlayarak, sadece psikiyatri ilgililerinin değil edebiyatseverlerin de yakından tanıdığı, takipçisi olduğu bir isim. “Dersaadet’te Dans” ile başlayan kurmaca yolculuğunda, “Tren” ve “Mesela Saat Onda”…

05 Eki: İri Memeler ve Geniş Kalçalar

Herkesten özür diliyorum. Yazının başlığına farklı beklentilerle ‘tıklamış’ olabilirsiniz. Çünkü günümüzün internet üstü yayıncılığı bu beklentilerin üstüne kuruluyor. İçerik ne olursa olsun, başlık ‘o beklentileri’ hareketlendirecek bir kelime içermeli. Seks, şiddet, ayrımcılık, hakaret ve soru işaretleri… Kimi gazetenin internet üstü uygulaması, basılı olarak elimize ulaşandan o kadar farklı ki. Hele gün içinde giren son dakika haberleri. Hele ‘foto-galeri’ uygulamasıyla, tıklaya tıklaya bitmeyen gizemli yolculuklar. Sayfanın sağından solundan akan reklamlar coşsun yeter. Sosyal medya ratingleri köpürsün yeter. Gün içinde ‘çok okunan’…

Erteleme-Sanati-John-Perry

21 Ağu: Bugünün işini, ertesi güne…

Bu sayıda bir kitap tanıtımı yazmamak için çok direndim. Son dönemde yayınlanmış olan kitaplardan değil, tümüyle kendimden kaynaklana bir sorundu bunun nedeni. Biraz yaz rehaveti, biraz farklı alanlarda koşturma diyelim. Ya da doğrudan adını koyalım: Tembellik. Editörüm defalarca e-posta yolladı. Kibarlıkla yazımı ne zaman yollayabileceğimi, hangi kitabın tanıtımını yapmak istediğimi sordu. Bu e-postaları cevaplamak bile sorun oldu benim için. “Bana öyle bir ileti gelmedi,” dedim, “İstenmeyen postalar kutusuna düşmüştür,” dedim. Hatta bir ara bütün sistemin çöktüğü yalanına sığınmayı bile düşündüm….

fft81_mf2331098

06 Ağu: Nasıl oluyor da plaza kadınları…

radikal.com.tr’de 6 Ağustos 2014’te güncellenen yazı Yoga Academy’de yaşananlar hem basında hem de sosyal medyada çok konuşuldu. Spotlar daha çok akademinin gurusu olan kişinin cinsel maceralarını, taciz hikayelerini, hipnozları, enerji aktarımlarını aydınlattı. Özellikle Hürriyet’ten Zeynep Miraç’ın ve Ayşe Arman’ın meselede adı geçen kadınlarla yaptığı röportajlar çoğu kişinin ağzını açık bıraktı. Herkesin aklındaki soru şuydu: “Varlıklı, kültürlü ailelerden gelen, okumuş, iyi üniversiteler bitirmiş, hatta doktora yapmış, büyük şirketlerde üst düzey yönetici olarak çalışan, ekonomik durumu gayet iyi olan bu kadınlar, bu…

Nagazaki-Eric-Faye-1

30 Tem: Hayatta Kalma Savaşı

Eric Faye’nin yaşanmış bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı ve Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü’nü kazanan romanı “Nagazaki”, üzerine Japonya tarihinin gölgesinin düştüğü ve suçluluk, utanç, yalnızlık, pişmanlık temalarının harmandığı bir kitap. Hayat sanatı taklit ediyor. Okuduğu her eserden sonra “Bunun ne kadarı gerçek?” diye soran zihinlerin unutmaması gereken bir gerçek bu. Kim Ki Duk’un 2004 tarihli “Boş Ev” filmini etkilenerek izlemiştim. Genç bir delikanlı, tatildeki insanların evlerine girip bir süre orada yaşar bu sessizlikle güçlenen filmde. Girdiği evi derleyip toparlar,…