Sinema

1033906-premiere-bande-annonce-officielle-pour-620x0-1

27 Oca: Günlerin Köpüğü, Boris Vian, Michel Gondry ve ben

Yıl 1984… Yaşım on altı…. Ankara’da Kuğulu Park’ın sessiz banklarından birinde, olağanüstü iki hediye alıyorum. Boris Vian‘dan “Günlerin Köpüğü” ve fotokopiyle çoğaltılarak hazırlanmış bir dosyada Arkadaş Z.Özger‘den “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası”. Bir solukta okuyorum ikisini de. Aşığım, daha çok aşık oluyorum. Fena halde on altı yaşındayım. Anlayacağınız, kitapla tanışmamdan bu yana neredeyse otuz yıl geçti. Otuz yılın içinde dönüp dolaşıp okuduğum kitap, zihnime her seferinde farklı imgeler düşürdü. O büyülü-büyüleyici atmosferi her seferinde yeni bir görselliğe taşıdım. Bir yandan da sorup…

New-Poster-For-Killing-Them-Softly1

16 Ara: Amerika bir ülke değil, sadece bir şirket!

Yazıyı “Kibarca Öldürmek” filmini izlemeden okumamak gerekiyor. İçerikle ilgili ipuçları olabilir. Televizyondan yankılanan bir cümle suç dünyasının üstüne düşüyor: “Ekonomik krizin vurduğu günlerde, özgürlük ve demokrası adına Irak’a giren Amerika Birleşik Devletleri…” 2008. Obama ile McCane arasındaki yarış. Ekonomik bunalım. Tasarruf politikaları. Sağlık ve eğitim programlarında sorunlar. Artan işsizlik. Amerikan Rüyası’nın bir kez daha, bir kez daha çöküşü. Ülke genelindeki ekonomik krizin, suç dünyasındaki simgesel karşılığı. İşsizliğin uçurumun kenarına getirdiği çapulcuların tetikçi olduğu, kötü planlanmış bir soygun. Soyanın soyulduğu bir…

hobbit

16 Ara: Hobbit: Beklenmedik yolculuğun düşündürdükleri…

Uzun süredir bekleniyordu “Hobbit: Beklenmedik Yolculuk”. Sonunda gösterime girdi. Yıllar yıllar önce, kitabı okurken zihnimde uçuşan düşünceler, filmi izlerken yeniden kanat çırptı. Hemen söyleyeyim; yazıyı filmi izledikten sonra okumakta fayda var. Bir sürprizi açık ettiğinde değil, ama olur ya, söylememesi gereken bir şeyi söyler gibi yapması bile hoş olmaz. Meraklısı öfkelenir böyle haddini bilmezliklere. * Masal anlatırken çizgiler daha kalın çizilmeli diye mi düşünmüştü Tolkien; bilinmez. Yine de köklerini batının arketiplerinden alan masalında, iyi-kötü hattının tek boyutuna hapsolmamak için, bildungsroman…

1978

07 Ara: Tepenin Ardı, salonların ardında mı kalacak?

Emin Alper imzalı Tepenin Ardı, 2012’yi olağanüstü bir ödül listesi ile kapadı. Yurt içinde, yurt dışının doğusunda ve batısında önemli ve çok sayıda ödül kazandı. Hadi ödülleri bir kenara koyalım. Diyelim ki bu işin ticaretiyle ilgilenenler “Bize ne kendi dünyasına kapalı festivallerden gelen ödüllerden,” diyor. Bu durumda el yükseltirim ben de ve derim ki “Tepenin Ardı çok iyi bir film, Türk sinemasında eşine az rastlanan bir alegorik anlatımla, bugüne ve bu coğrafyaya bambaşka bir pencereden bakmamızı sağlayan harika bir film!”…

490-417

04 Ara: “Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir”

Son yıllarda karşımıza en çok çıkan kavramlardan biri: Kentsel Dönüşüm. Kimileri yaldızlı bir çerçeve içinde sunuyor bu kelimeyi, kimileri de o çerçevenin yaldızlarını kazıyınca altında nasıl derme çatma bir yapı olduğunu anlatabilmek için çırpınıp duruyor. Kapitalizm makinesinin çarkları durmadan dönüyor bu arada. Kentsel dönüşüm-kenti bölüşüm olarak evimizin kapısına kadar dayanmış durumda. Kimileri de, o canavar evinden içeri girene kadar gözünü yummaya devam edecek. Göçe mecbur bırakılan insanlar, alt yapı hizmetinden mahrum bırakılmış mahalleler, kültürel birlikteliği yok edilmeye çalışılanlar, Dünya Bankası’nın…

kemal_sunal

27 Kas: O esnada başka bir yerde…

…seksenin üstünde filmde bir bütün coğrafyayı güldürmeyi başarmış Kemal Sunal, bir fotoğraf karesinde dünyaya gülmektedir. Kemal Sunal (11 Kasım 1944 – 3 Temmuz 2000)   Filmlerine “Şaban’lı filmler” denildi yıllarca… Herkes izledi o filmleri, öyle ki, kimi sahnelerindeki replikler ezberlendi. Hababam Sınıfı’ndan Tosun Paşa’ya, Zübük’ten Düttürü Dünya’ya yazlık sinemalardan televizyon ekranlarına uzanan bir kahkaha fırtınası ile geçti bu dünyadan. Ölümü de, bir film çekimine giderken oldu. Erken ayrıldı aramızdan.   Vikipedi’den bir alıntı: 12 Eylül öncesi dönemde yarım bıraktığı üniversiteyi…

250_761641_siirtin-sirri

05 Eki: Siirt’in Sırrı: Evin’in hikayesine ortak olma zamanı

“Onu topluma hayırlı bir emo yaptım hocam,” diyor Evin, arkadaşlarıyla güreş minderine uzanmış, antrenörüne emo’nun ne menem bir şey olduğunu anlatırken. Gülüşüyor genç sporcular. Bu coğrafyada binlerce sıkıntının, mücadelenin içinde genç olmanın, ergen olmanın, var olmaya çalışmanın omuzları çökerten baskısından uzakta, içtenlikle gülüşüyorlar. İnan Temelkuran ve Kristen Stevens imzalı “Siirt’in Sırrı”nın bir başarısı da burada. Bir yaşama, onun doğal ve içten akışına odaklanırken, büyük sözler söyleme peşine düşmüyor. Ama günün sonunda kocaman bir duygu ve cümle gelip yerleşiyor izleyenin zihnine….

BABAMN1

22 Eyl: Babamın Sesi: Hatırlamak acıtır…

Adı  bir gecede Basé’den Asiye’ye dönüştürülen o yıkılmaz kadının, telefonu her açışında “Hasan!” deyişi kulaklarımızdan nasıl gidecek. O ses, bizim de bu coğrafyaya dair hafızamızı oluşturmayacak mı? Olayların, görüntülerin, haberlerin, gerçeklerin yok edildiği bir yaşam alanında, belki de bizi kurtaracak olan, o seslerin yarattığı hafıza. Sesler, unutulmaz. Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan imzalı “Babamın Sesi” bu hafızanın peşinde koşuyor işte. Kararlı adımlarla, engebeli bir yolda ilerlerdiğini bilerek, acıya-acıtanlara inat, kararlılıkla sürdürüyor koşusunu. Filmin kendi internet sitesinde yer alan hikayesini aynen…

Simdiki-Zaman

18 Eyl: Şimdiki Zaman: Hüzün, ortak bir hikayedir

Mina’ya fal baktıran bir kadın der ki, “Hep ben adım attım zaten, millet hem suçlu hem güçlü.” Birileri diğerlerine adım atar, diğerleri başka yöne ilerler. Oysa, yürüdüğümüz yönde, adım attığımız mesafede sabit dursun dünya isteriz. Dursun, kıpırdamasın. O dursun ki, bizim binbir emekle attığımız her adım, daha net şekilde ulaşsın hedefine. Hedefler. Beklentiler. Her adımda yaklaşmak. Her adımda uzaklaçmak. Kaçmak… O bitmeyen kaçış arzusunun hüzünklü yüzü Mina. Baktığı her falda, fincandan kazıyıp gökyüzüne saldığı her telvede, kendi hikayesini bir kez…

cogunluk_0

04 Eyl: Bir Kapıdan Gireceksin

Karin Karakaşlı, “içinde debelendiğimiz fasit dairenin tarifi” olarak nitelediği film Çoğunluk ile ilgili yazısında, hayatını, susturulmuş toplumun ve bastırılmış bireyin dramına adamış olan yazar ve şair Ingeborg Bachmann‘ın, Maline romanından önemli bir alıntı yapıyor: “Evet, yoksa kuşku mu duyuyorsunuz bundan? Bu sözde uygar dünyada, görünüşte uygar davranan insanlar arasında, gerçekte sürekli bir savaşın egemenliğinden kuşku mu duyuyorsunuz? İnsanların birbirlerini ağır ağır öldürmekte olduklarına nanmıyor musunuz? Kimi zaman herkes açık ve seçik görebiliyor bu gerçeği, ama uzun zaman parçaları boyunca da…