Genel

aydinkadin-gul-esin-ilk-kadin-muhtar

28 Kas: Gülkız Muhtar

“Büyük inkılabın ilk kadın muhtarı, vazifen kutlu ve mutlu olsun” Bu manşet 11 Aralık 1933 tarihli Halkevi Gazetesi’nden geliyor. Tebrik edilen kişi, yedi erkek adaya karşı yarışarak ve yaklaşık 500 oy alarak oy çokluğuyla muhtar seçilen Gül Esin. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın muhtarı. Gülkız Übbül Hanım yani Gül Esin iki yıl muhtarlık yapmış. Çine İlçesi, Karpuzlu Bucağının muhtarlığını yaptığı bu dönemde Atatürk tarafından ödüllendirilmiş. Çok çalışmış. Kahvehanelerde kumar oynamayı yasaklamış örneğin. Çocukların okula yazdırılması, kadınların sosyal hayata hazırlanması, kız kaçırma olaylarının önlenmesi ve…

FgWMkkJXEAU2qXw-1

01 Kas: Günden Kalanlar.45

29 Mayıs 1976 tarihinde müzisyen Mesut Aytunca’nın öldürülmesi haberi ilgimi çekti. Mesut Aytunca önemli bir müzisyen ve dönemi için devrimci bir karakter. Hem gitar çalma tekniğiyle hem düzenlemeleriyle hem yaptığı müziği İstanbul sınırlarında tutmayıp Anadolu’ya taşıma isteğiyle, hem de bütün bunları eşcinselliğini saklamadan yapma-yaşama cesaretiyle. Bir cinayete kurban gidiyor, bir garsoniyerde çorapla boğulmuş olarak bulunuyor. Cinayetin ardında cinsellikle örülmüş bir hikâye var. Ama cinayetin ve katilin yakalanışının tam hikayesine ulaşamadım. Sadece katilin ünlü çizer Bedri Koraman’ın çizdiği bir robot resimle…

Celal-Cumurcul-Nadide-Diker-Engin-Ozpinar-Kemal-Cumurcul

31 Eki: Bursalı bir delinin hatıra defteri

Bursa Oda Tiyatrosu Ocak 1967’de ünlü “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununu sergilemeye başlar. Bu tek kişilik oyunun sahnesinde 23 yaşındaki Celâl Cumurcul vardır. Genç Celâl, 1963 yılında, henüz 19 yaşındayken katılır ekibe. O yıl Nihat Akcan’ın yönettiği ünlü “Yağmurcu” oyununda rol alır. Oyunla ilgili ilk eleştiri yazısını 3 Nisan 1963’te Yeni Ant gazetesinde Erol Akyüz kaleme alır. Ona ayrılan satırlar şöyledir: “Celâl Cumurcul ise, yaşından beklenmeyen, sahne denemesi yıllara varan bir aktör oldu sanki. Kendisini çok alkışladık.” Bir sonraki sezonda…

Pelin-Uran-Sergi-Gorseli-II

29 Eyl: Yaralanabiliriz, yaralıyız

Hüzünlü bir ölümdür Paul Celan‘ın ölümü. 49 yıllık yaşamının son yedi yılını bir psikiyatri kliniğinde geçirir. Anne -babasını Nazi toplama kamplarında kaybetmiş, o soykırım yıllarında bir Yahudi olmanın her türlü acısını yaşamış, sonunda da kaçınılmaz bir depresyonun avucunda ölüme yürümüştür. Yaralanabilir bir ruhtur, yaralı bir şairdir. Kendisini Seine Nehrine bırakarak intihar eder. Cansız bedeni intiharından yaklaşık on gün sonra, 1 Mayıs 1970’te bulunur. “Senin de yaran, Rosa” 17.İstanbul Bienali’nin paralele etkinliklerinden biri . 15 Eylül – 30 Ekim tarihleri arasında…

088B0834-6E6A-491B-A217-780692249871

20 Eyl: Günden Kalanlar.44

16 Eylül’de ZorluPSM’nin onuncu yaşı kutlandı. Kutlamada sahnede Fazıl Say vardı. Opus 100 “Hayat Ağacı Süiti” ilk kez dinleyiciyle buluştu. Eserlerin solisti Jamal Aliyev idi. Bu muhteşem kutlamaya Refik Anadol’un eserden yola çıkarak oluşturduğu veri heykeli eşlik etti. Ben de gecenin sunumunu yaptım. Böyle bir gecede, böyle isimlerle aynı sahnede olmak değerli ve heyecan vericiydi. Fazıl’la kaçıncı sahne birlikteliğimiz oldu, bilmiyorum. Her seferinde doğal bir anlatım yakalamayı başarıyoruz. Bunda Fazıl’ın samimiyetinin büyük bir rolü var. Bir de sahnede her tür…

unnamed

16 Eyl: Taner Ceylan: Ay ışığının gizemine teslim olmak

Güzel bir İstanbul akşamında Mehmet Emin Ağa Yalısı’ndayız. Silahtarlar Ağası Mehmet Emin Ağa… Taner Ceylan yeni sergisini büyük bir samimiyetle anlatıyor. Heyecanlı olduğu belli. Ama eserlerinin başına geçtiğinde yok oluyor o heyecan. Sanki her anlatımında süreç yeniden canlanıyor gözünde. Eserler hala yaşıyor, süreç asla bitmiyor. Sanat, eserden değil sürecin bütününden ve bitmezliğinde oluşuyor. Sergi adını Yahya Kemal Beyatlı’nın Çubuklu Gazeli ‘nden alıyor: “Âheste Çek Kürekleri Mehtâb Uyanmasın” Mehtap, ay ışığı bütün sergiye hakim izleklerden biri. Hem gizemiyle, hem şehvetiyle, hem…

IMG_8638

11 Eyl: Yine Aşıklı Höyük… İyilikle…

Aşıklı Höyük notlarımı Fil Uçuşu’nda paylaştıktan sonra bir sosyal medya kullanıcısı, bu kazı çalışmasıyla ilgili itirazlarını dile getirmiş. İtirazlar iddialardan oluşuyor. “Avrupa Birliği fonları alıp yine de öğrencileri ücretsiz çalıştırmak” gibi sert iddialar. Araştırdım soruşturdum ve bu iki iddianın da karşılığının olmadığını öğrendim. Böylesine ciddi iddia-ithamların kaynaksız, belgesiz ve hatta dayanaksız yapılmasına üzüldüm ama çoktandır biliyorum ki, sosyal medya öyle bir diyar. Üstelik doğru cevaplara ulaşmak da zor değil; örneğin fon meselesinin cevabı için Aşıklı Höyük Dostları Derneği’nin internet sitesine…

1CMC8919

10 Eyl: Aşıklı Höyük’te tarih yeniden yazılıyor

6 Eylül günü Aşıklı Höyük’e doğru yola çıktık. Bu gezinin neden yapıldığını, nasıl bir bilgi kazanımı sağladığını ve Aşıklı Höyük’ün hikâyesini Uğur Gürses T24’te çıkan yazısında çok detaylı ve net anlatmış. O yazının sözlerini tekrar etmeye gerek yok. Dileyen Uğur Gürses’in Aşıklı’nın 1001 Yılı başlıklı yazısına buradan ulaşabilir. Ben gezide sağa sola hayranlıkla bakarken Uğur’un her sohbetin, her nesnenin kaydını bu kadar hassasiyetle yapıp çıkarmasını kıskandığımı söyleyip yola devam edeyim. Geziden notlarımı şöyle sıralayabilirim: Çatalhöyük’ün geniş bilinirliği, Göbeklitepe’nin dizilere kadar…

32779BCB-836F-409F-B05D-5FFCCEDD4A1F

07 Eyl: Nilüfer Müzik Festivali’nden notlar

Nilüfer Müzik Festivali’nin başlamasına saatler kala tatsız bir haber geldi. Kaymakamlık festivalde kamp kurulmasını yani konaklamayı ve alkol-sigara satışını ve kullanılmasını yasaklamıştı. Nilüfer Belediyesi yetkilileri ve Belediye Başkanı Turgay Erdem hemen devreye girdiler. Sonuçta kamp yapılmasına izin verildi ama alkol yasağı kaldı. Yani festivalin elinde bir şişe su vardı, başlamasına azıcık zaman kala bu şişe elinden alındı, uzun süren görüşmeler sonrasında da yarısı boşaltılmış olarak geri verildi. Kimileri kamp hakkının alınmasını zafer olarak tanımladı. Zaten hak olan bir şişe suyun…

02 Eyl: Günden Kalanlar.43

Tükenmişlik hissi. “Ben ne yapıyorum?” sorusu. Bitmek bilmez bir yorgunluk. O kadar çok kişiden duyuyorum ki bunları. Kimilerine göre covid sonrasının etkileri, dünyanın yeni belalarından biri. Sanki herkes gri bir bölgede. Bu depresyon kıyısında olma haline eklenen unutkanlık hali var bir de… Tuhaf zamanlardan geçiyoruz yine. İki gün önce beni de yakaladı o ruh hali. Tam da yakında videolar yüklemeyi düşündüğüm youtube kanalıyla ilgili çalışıyordum. Notlar, yazılar, okumalar falan… Birden ”tükendim”. O kadar işte… Fişim çekildi sanki. Derin bir mutsuzluk…